Ekonomiler daha fazlasına dayanamaz. Hele bunalım içinde çırpınan kapitalist ekonomi hiç dayanamaz. Bu nedenle bedeli ne olursa olsun, bir an önce Korona koşullarından çıkmak, “normalleşmek” gerekmektedir. Bunu aslında daha işin başında düşünmüşler, “sürü” ya da “süpürme yöntemi” dedikleri insanı değil, ekonominin her koşulda işlemesini esas alan kuralı uygulamak istemişlerdi. İngiltere açık açık, öteki ülkeler gizli gizli uyguladılar. Sonra hem insanlar hem de Korona acı gerçeği hatırlattı: İngilterenin uykudan uyandığı haliyle politika yapan Başbakanı neredeyse ölüyordu.

★ ★ ★

Şimdi tüm dünyada model, “başardık, insanlar sıkıldı, veriler de iyileşti, normalleşelim artık” modelidir. Yüksek perdeden ilan edilen bu programla ödenecek bedel görünmez kılınacak, umut pompalanacak, fabrikalar tam kapasite çalışmaya başlayacak, tüketimin mabetleri AVM’ler açılacak, turizm beldeleri ısınma turlarına başlayacak, uzun süredir inecek liman arayan uçaklara “tamam, inin artık” denilecektir.

★ ★ ★

Uçaklar iner. Ekonominin bir süredir yavaşlamış olan çarkları artık nasıl olacaksa hızlanır. İşsizlik, enflasyon, dövizin çılgınlığı türünden sorular sorulmazsa, yoksulluk hesapları gündeme gelmez onun yerine depodaki malzeme parlatılırsa iyi olacaktır; demek ki, bundan böyle şu Bertelsman Enstitüsü’nün tanımıyla “de facto otorite” geliştirilecektir. Heves budur da astarı yüzünden pahalı olmasa.

★ ★ ★

Er ya da geç seçime gidiyoruz. Sonuçların pek iyi olmayacağına dair söylentiler ruh karartıyor. Haziran’daki Kasım’da “zorla” düzeltilebilen yenilgi, nihayet yerel seçim hezimeti ile kendini gösteren kötü gidiş ne olacak? Korona kırımıyla zirveyi gören ekonomik bunalım, “halkın kendisinin farkına varması” gibi tehlikeli bir sonuç doğurdu. İktidar siyaset planlamakta bu nedenle şaşkınlaşmış olabilir mi?

★ ★ ★

Halkın kendisinin farkına varması ne demek? Fazla abartmamak koşuluyla tarih boyunca hep hareketli siyasi ortamların edilgen ama ilgili öğesi olan halk, bu kez kendi durumunun bilinciyle hareket edecek gibi görünüyor. Bu kez yalnızca siyasetin bilinen temsili özneleri değil, halkın kendisi de sanki devrededir.

★ ★ ★

Tamam, zamanıdır, gidicidir” gibi bir durum yok ama bu henüz rengini belli etmese de kıpırdayan halk hareketinin kendi kendine sorduğu sorudur. Aclık, yoksulluk iktidar medyası tarafından gizlenemiyor. Korona günlerinde belki sosyal medyanın da katkısıyla ama doğrudan insan ilişkileri nedeniyle gizli kalması gereken gizlenemez oldu. Bu durum da halkı siyasi öznelerin yanında doğrudan siyasi bir özneye dönüştürüyor.

★ ★ ★

Bu analizin doğru olup olmadığını, doğruysa sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Burada belki bir ek yapmak yararlı olabilir. Şu sıralarda genel kabul gören, kapitalizmin küresel kriziyle de bağlanan iddia, tüm ülkelerde aşırı sağın siyasi gücünün arttığı, iktidar adayı olarak faşist partilerin güçlendiği yönündedir. Belirtiler ya da Macaristan gibi örnekler korkutucu. Peki Türkiye’de böyle bir tehlike var mı?

★ ★ ★

Türkiye’de güçlenecek, bu tanıma uygun iktidar adayı bir siyasi hareket yoktur. Çünkü ülkemizde 18 yıllık İslamcı iktidar bu evreyi çoktan geçmiş, “tramvaydan inmiş”, “de facto” yerleşmiştir. Olsa olsa katılaşabilir. Ama “katı olan her şey buharlaşır” denilmemiş miydi?

★ ★ ★

Çok mu iyimser, fazla mı determinist oldu? Olsun, hamaset sayılmasın, güneş kara bulutların arkasında olsa da, varlığını her zaman sürdüren ve inanın çok hareketli değişmez bir gerçekliktir.

Gerisi sosyalistlere, demokrasi isteyenlere kalmıştır.