Mağduriyet üzerinden 'evet' devşirme isteği, Avrupa'da ırkçı oylara göz kırpma fırsatçılığıyla birleşince 'ortaya karışık' bir kaos çıktı.
Almanya'dan sonra Hollanda'nın tutumunu da bir demokrasi ayıbı ve ifade özgürlüğüne darbe olarak değerlendirmek mümkün. Avrupa ve 'Yeni Dünya'nın demokrasisi kendine kadar var!
İşin bir tarafı bu ikiyüzlü dünya düzeni...

• • •

Elbette madalyonun diğer tarafındaki riyâkarlığı da es geçmemek gerekiyor.
Bitmek bilmeyen mağduriyetler üzerinden siyaset yapmak, istismarın her türlüsünü gerçekleştirmek, günübirlik faydacı, ucuz taleplerle yol almaya çalışmak alışık olduğumuz bir 'Yeni Türkiye' modeli.

• • •

Riyakârlığın tam karşılığı da burada anlam buluyor. 157 gazetecinin tutuklu olduğu, vekillerin rehin alınıp halkın iradesinin hiçe sayıldığı, referandum kampanyası başladığından bu yana 'HAYIR' diyenlere yönelik 107 saldırının gerçekleştiği, en az 115 gözaltının olduğu ülkede, ifade özgürlügü ve demokrasiden söz etmek komik oluyor.

• • •

Ne yazık ki bu, tek taraflı bir oyun değil. Alıcısı olduğu için; kurgulanması kolay oluyor. Avusturya ile yapılan ve hasbelkader kazanılan milli maçın ardından 'Viyana kapılarına dayandık' manşetine alkış tutan bir geleneğin yaratıldığı Türkiye siyasetinde, çok sığ bir yol izlemek mümkün olabiliyor.

Bol hamasetle, 'kompleks' ilmek ilmek dokunarak ortaya kahramanlık öyküleri çıkarılıyor. 'Avrupa'ya posta koyan' zihniyetin öteteceği bedeller üzerinde çok durulmuyor. Bu siyaset anlayışının ülkeye, insana, sonraki kuşaklara ne denli zararlar verebileceği görmezden geliniyor.

• • •

AKP ve sözçülerinin 'açık açık' dillendirme cüretine saygı duyuyoruz! Hollanda meselesi bir yanıyla; "Verin 400'ü rahat edin", "Millet kaosu seçti" ya da "Ankara patlamasından sonra anket yaptık oylarımızın arttığını gördük" sözlerinin benzeri bir hava yaratıyor. Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun ülkeye girişini engelleyen Hollanda'nın tavrının anayasa değişikliği referandumu için karar veremeyenleri etkileyeceğini söylüyor. Çelik ne diyor: "Evet'ler netleşecektir!"

• • •

Oysa birileri bu yaşananların ne olduğunu, kahramanlık öyküsüyle cilalanıp jelatine sarılarak sunulan bu siyasetin aslında bir rezalet olduğunu anlatmalı. İçerideki düşman bitince dışarıda 'hain' arayarak geçen zamanda Türkiye değişiyor! Şüphesiz ülke, eski ülke değil! Artık Avrupa'da ezilen, ciddiye alınmayan bir Türkiye yok. Çünkü diplomatik pasaport düzeyinde bile dışarıya çıkabilen yok.

• • •

İçeriğin bir yanına bağlı olarak 'o önemli soruyu' gündeme getirmekte de yarar var. Gerçekte de iktidar sözcülerinin öngördüğü gibi bu, 'Avrupa duy sesimizi, bu gelen 'evet'in ayak sesleri krizi' referendumu iktidar ve Saray açısından olumlu etkiler mi? Krizin biraz erken olduğunu, bu yüzden oylamaya kadar unutulacağını düşünüyoruz. Böylelikle büyük bir tehlikenin de müjdesini veriyoruz: Yeni yeni kurgular denenecektir!

• • •

Devlet kurumlarının olanakları kullanılarak sonuna kadar particilik yapılıyor, ulaşım araçları büyükelçilik kurumları AKP'nin hizmetine sunuluyor. Vergilerimizle, sanıldığı gibi bir varoluş öyküsü değil hezimet yaşıyoruz. Bunlara ilave olarak artık alışkanlık olduğu üzere her hukuk kuralının ayaklar altına alındığına da tanık oluyoruz. 298 sayılı yasada "Yurtdışında ve yurtdışı temsilciliklerinde seçim propagandası yapılamaz" hükmü bulunuyor. Yasaya aykırı adımların hesabını kimse soramıyor.

• • •

Yeni bir boyut atlayan, Emevi Camii'nden sıçrayıp Hollanda'ya ulaşan dış politikayı ibretle izliyoruz. Çıta çok yukarlarda; "O zaman verin lan lalelerimizi geri" seviyesinde. İktidar bu kez içeride bulamadığı gerginlik ve kutuplaşmayı Avrupa'ya taşımayı başardı. Buna da ancak saygı duyulur!

Soruyu yineliyelim... 'Avrupa duy sesimizi, bu gelen 'evet'in ayak sesleri krizi'nden sonra kararsızların tavrı netleşir mi? Bu bilinmez ama böyle giderse referandum sonuna kadar, bir dünya hatta dünyalar savaşı çıkabilir.