Windows yazı karakterli, jargonu 2015 Türkçesi tuhaf “tarihi belge” üreticisi Yeni Türkiye, Ortadoğu’nun en büyük muhalif gettosunu kurma derdinde.

7 Haziran’a  gerçekle düzmece arasındaki sınırlarını yitirmiş, dünya sisteminden kopmuş ülke, yoğun “karatma takvimi” eşliğinde ilerliyor.

Toplum zihnini “karartıp- sindirme” stratejisine savcının öldürüldüğü gayet şaibeli Çağlayan baskını, derinliği aşikâr diğer provokatif saldırılar, ağır medya sansürü, sosyal medya engellemesi,”izahatsız” ulusal elektrik kesintileri de katılınca...

Tarih sahnesine “muktedir fantezisi” grafik-tasarım totaliter rejimle çıkma projesi bayağı hızlandırıldı.

Totaliter karakterini İç Güvenlik Yasası, internet yasaklarıyla pekiştiren fiiliyattaki “kişiye özgü” rejimin uluslararası hukuk ve demokrasi standartlarıyla en küçük ilişkisi kalmamıştı.

Her yanı zifir “karartılmış” Yeni Türkiye’nin hedefindeki muhalif kesimler mezhepçi, ırkçı, yaralayıcı, onursuzlaştırma operasyonuyla “milli çoğunluğa” bağıra bağıra işaret edilip topluca tecrit ediliyordu.

Bu nefret ve öfke duvarlarıyla örülmüş “gettonun” içine en gayri hukuki gerekçelerle atılanlar şanslı ise “sosyal linçle”, değilse “hapis ya da ölümle” cezalandırılıyordu.

Zaten siyasi tarih de hukuksuzlaşmış rejimlerde yasal güvencesiz bırakılmış “büyük nüfuslar” yaratmadan, 1100 odalı totaliterliğin  yerleşemediğini söylerdi.

Yani insanın içinde taşıdığı “adalet duygusu” ve “yasal kişiliğin” öldürülmesi ve insanlık dışına itilmesi totaliterleşme sürecinin olmazsa olmazıydı.

O yüzden de İç Güvenlik Yasası’na göre ilin en büyük polis şefi “Vali”, Halil Serkan Öğretmen’e “dilenci-anarşist” derken Yeni Türkiye’nin İslamcı Neoliberalizm’in üst diliyle “ne öğretmen ne de insan varlığının bizim piyasamızda vardır” diyordu. 

Kahramanmaraş tulumlarına çip taktığı taşeron temizlik işçilerini harita üzerinden sarı nokta halinde izleyip, bir an hareketsiz kalanı bip alarmıyla takip eden Belediye Başkanı yer çimento gök demir talan ekonomisine “kamu kaynağı kattığını” söylerken aslında çiplenen “aparatın” insan olduğunu düşünmüyordu.

Onun için İTO Başkanı siyasi faili olmayan “ulusal karanlık gün” zararını telafi etmek üzere işçilerin bir cumartesi günü ücretsiz çalışmasını önerirdi.

Hele “Yasını bile tutulmaya değer bulmadığı” ölüler üzerinden ürkünç oy tahvil işlemi asla durdurulamaz.

Mehmet Ayvalıtaş’ın kalp hastası babasını adliyenin pahalı karoları üzerine devrilerek darp etmek yetmez, Berkinimizin ekmek alma belgesi “rasyonel” edayla sorulur, Ali İsmail’in fotoğrafı yanlış namaz hareket “eğitimine” malzeme olurdu.

Ama öyledir; birilerini hunharca insanlık dışına atmaya uğraşanlar kendi insanlığından vazgeçtiklerini anladıklarında hep çok geç olurdu.