Kölecilik ile mücadele edenler ‘maliyet fayda analizi’ yapmadılar. Tek bir amaçları vardı: Köleciliği yasaklamak. Karbon salınımı da finansal değil, ahlaki sebeplerle reddedilmeli

Karbon salınımı ahlak dışıdır

ERİC BELNHOCKER

İnsan kaynaklı iklim değişikliği ahlaki bir problem. Bir grup insanın, diğerlerine zarar vermesini içeriyor. Bizim neslimiz, ileriki nesillere zarar veriyor. Gelişmiş dünyadaki insanlar, gelişmekte olan dünyaya zarar veriyor. Atmosfere saldığımız karbon; iklim kaynaklı fırtınalar, seller, kuraklıklar ve çatışmalara sebep oluyor. En büyük ahlaki problem ise şu: tetiklediğimiz toplu yok oluş dünya üzerindeki tüm canlıları tehdit ediyor.

Tüm bunlara rağmen iklim değişikliği ancak yeni yeni ahlaki bir problem olarak tartışılıyor. Bu zamana kadar teknokratik açıdan, bir tür kazanç-maliyet hesabıyla tartışıldı. Tartışmalar vergiler, istihdam, ekonomik büyüme ve teknoloji ekseninde yapıldı. Bu tartışmalar önemli olsa da neticede on yıllarca eylemsizlik, inkâr ve gecikmelerle boğuştuk. Bir şey ahlaki olarak temelde yanlışsa, ayak sürüyüp buradan en iyi nasıl çıkacağımızı tartışmamalıyız; harekete geçmeliyiz.

HEDEFLERE TARİH KONMALI

Hedefler için kesin tarihler koymak kurumlara ve yatırımcılara fosil yakıt ekonomisinin sonunu net bir şekilde gösterecektir ve tarihte eşi benzeri görülmemiş bir yenilik rüzgârı yaratacaktır.

Tarihe geri dönüp bakacak olursak, iklim hareketinin kölecilik karşıtı hareketten ilham alabileceğini görürüz. İklim değişikliği ve kölecilik arasında büyük farklar var, burada ahlaki bir karşılaştırma yapmıyorum. Kölecilik bambaşka bir şekilde ahlakdışıydı, iklim değişikliği ise bambaşka. Fakat iklim toplulukları 19. yüzyılın cesur başarısından ilham alabilir.
Kölecilik ile mücadele edenler ‘maliyet fayda analizi’ yapmadılar. Hedefleri ahlaken üstün ve son derece açıktı: kölecilik yasaklansın. Şimdi ‘karbonu yasaklama’ ve karbon salınımını bitirme zamanı.

SALINIM YASAKLANMALI

Bilim, tam olarak bunu yapmamız gerektiğini söylüyor. İklim değişikliğini 1,5-2C ile sınırlamak istiyorsak, küresel karbon salınımımızı 2030 ile 2050 arasında sıfırlamalıyız. Azaltmak değil. Durdurmak. Bu prensip Paris Anlaşması’nda yazılı – tabii bazı imzacılar hâlâ bunun olası sonuçları ile pençeleşiyor.
Uluslararası hukuk güvencesine alınacak birkaç sıkı ‘teslim tarihi’ ülkeleri derhal ilgili politikaları uygulamaya, şirketleri iş modellerini değiştirmeye itecektir. Kimisi bu yasaların istihdamı ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyeceğini söyleyecektir. Fakat bu tip kesin tarihler ortaya koyarsak, şirketler ve yatırımcılar fosil yakıt ekonomisinin gerçekten biteceğine ikna edecektir ve büyük bir yenilikçi dalga tetikleyecektir. Temiz enerji ekonomisi de böyle doğacaktır.
Karbonu yasaklayan yasaların tüm ülkelerce hayata geçirilmesini sağlamak şu an uzak bir hayal gibi görünüyor. Fakat 19. yüzyılda kölecilik karşıtları için de durum farklı sayılmazdı. Fakat yıllar süren çabalar neticesinde İngiltere köleciliği 1833 yılında, Fransa 1848 yılında ve ABD 1865 yılında yasakladı. 1926 yılında kölecilik tüm dünyada yasaklanmıştı.

Değişim dalgasını yaratan, kölecilik karşıtı hareketin kitlelere yayılmasıydı. Kadının seçme seçilme hakkı, medeni haklar ve eşcinsel hakları gibi tüm kazanımlarda gördüğümüz kadarıyla siyasette değişim yaratmak için ahlaki argümanlar gerekiyor. Kazanç-maliyet analiziyle alevlenen kitlesel bir hareket varsa da, ben görmedim.

GREVLER SİYASETİ ETKİLER

İklim hareketi nihayet ahlaki sesini buluyor. Okullardaki boykotlar, iklim grevleri, Yokoluş İsyanı ve Yeşil Yeni Düzen’e artan destek gösteriyor ki, kitlesel bir hareket doğuyor ve siyaseti harekete geçirebilir.

Fakat tam anlamıyla harekete geçmek için bu hareketin açık, basit bir talebi olması lazım ki bu herkesçe paylaşılabilsin. “İklim değişikliğini durdurun” fazla genel ve soyut. “Kaya gazını durdurun” ya da “Daha fazla güneş enerjisi paneli yapın, daha az et yiyin” gibi tekil taleplerin oluşturduğu kakofoni ise kafa karıştırıcı. Bunların her biri önemli meseleler fakat birçok insan bunları anlamakta zorluk çekiyor. Bunlar yerine, karbon kirliliğinin ahlakdışılığını gösterebilirsek, insanların ahlaki duygularına hitap edebilirsek, bu duyguları tekil bir harekette buluşturabiliriz: yasaklamak.

Başlangıç noktamız belli: İngiltere, Fransa, Yeni Zelanda, ABD’deki Kaliforniya eyaleti ve dünyanın çeşitli noktalarındaki 19 şehir sıfır karbon hedefleri benimsedi. Avrupa Birliği 2050 hedefini değerlendiriyor. Bir sonraki adım, bunların daha sert karbon yasaklama yasalarına dönüşmesini sağlamak.
19. yüzyılın kölecilik karşıtı hareketi, insanların köleleştirilmesi üzerine kurulu sistemin değişmesi talebiyle yola çıkacak kadar cesurdu. Bugüne döndüğümüzde, dünyadaki yaşamın yok edilmesi üzerine kurulan sistemin değişmesini talep edecek kadar cesur muyuz?

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Guardian