Kendisi için kariyer planlaması yapan bir gence, eğer işini çok iyi yaparsa, karşı karşıya kalacaklarını şöyle sıraladığınızı bir düşünün:

“1-İşsiz kalabilirsin. 2-Fiziksel şiddete uğrayabilirsin. 3-Trol kampanyalarına maruz kalabilir, hayatın didik didik edilebilir ve yalan yanlış karalamalarla, haberlerle, basın kuruluşlarına yerleştirilen görevlilerle linç edilebilirsin. 4-Hapse düşebilirsin. 5-Suikaste kurban gidebilirsin.”

İsmail Küçükkaya gazetecilik serüvenini anlattığı Fikri Hür Vicdanı Hür kitabında, “bugünün Türkiye Cumhuriyeti koşullarında bağımsız ruhlu ve muhalif tutumlu bir gazeteci”yi nelerin beklediğini böyle sıralamış.

İnsanların kendi öz yaşam hikâyelerini yazmasını çok önemsiyorum; bir mesleğin hatta bir ülkenin gerçek sivil tarihini o yaşam hikâyelerinin toplamında görebileceğimizi biliyorum.

Küçükkaya; “Gezi Parkı olaylarıyla iktidarın medyaya bakışı tamamen değişmişti. Eskisi gibi tarafsızlık, ‘üçüncü yol’, yapıcı muhalefet, denge politikası vb. kavramlar onlar için önemini yitirmişti. İktidar bir savaşta olduğunu düşünüyor ve kendisine kayıtsız şartsız destek vermeyenleri rakip, hatta yer yer düşman görüyordu” diyerek, o koşullarda bir genel yayın yönetmeni olarak görev yapma imkânı kalmadığı için Akşam’dan istifa ettiğini yazmış.

Keşke bütün gazeteciler yaşadıklarını yazsa… Bugün ya da yarın… O zaman 50 bin dolarlık denilen bir marka çantanın “çakma” olduğu haberinin hangi araştırmacı gazetecilik çalışmasının ürünü olduğunu, ne koşullarda yazıldığını da öğreneceğiz! Bir mesleğin sivil tarihi böyle böyle yazılacak.

“Gazetecilik tarihi onurlu istifalar tarihidir!”, derler, baskı karşısında istifa eden gazeteciler kalmayınca, tarihin de sonu gelmiş gibiydi!

O onurlu istifalardan biri de, birkaç gün önce 74 yaşında öldüğünde hâlâ bir muhabir olan ve ardından “ölümüyle dünya gazeteciği ve Ortadoğu hakkında bilgiye dayalı yorum en iyilerinden birini kaybetti” yazılan Robert Fisk’ten gelmişti.

1989’da, Robert Murdoch’un The Times gazetesinden, Ortadoğu’dan geçtiği haberler gazete İsrail yanlısı bir çizgiye evrilerek gölgelenmeye başlandığında, artık gördüklerini aynen yansıtamayacağına karar verip istifa etmişti.

Editoryal bağımsızlığını kaybeden ve Ortadoğu’ya İsrail yanlısı bir gözlükle bakmaya başlayan The Times’da Murdoch’un şahsen haberlere müdahale ettiğine inanmadığını ama “buna gerek kalmayan bir ortam yarattığını” yazmıştı.

Birleşik Krallık’ın en tanınmış, dünyanın en cesur ve bir o kadar da en tartışmalı gazetecilerinden olan Fisk, meslek hayatı boyunca dostlar edindiği kadar düşmanlar da edildi. Güçsüz dostlar ve ABD, İsrail gibi güçlü düşmanlar!

Pek çok savaş ve krizi yakından izlemişti. Şarapnel parçalarını toplar, seri numaralarının izini sürer, bunları İsrail’in fırlattığını ve ABD’de üretildiklerini yazardı.

Aslında, Fisk kendi başına bir “okul”du! Ölümünden sonra da öğretecek ve kariyer planlamasını konforlu bir yoldan ilerleyerek, kimseyi rahatsız etmeden, güçlüleri ürkütmeden çalışmak üzerine kurmayanların öğrencisi olmayı tercih edecekleri bir okul!

O nedenle, kendi neslinin en önemli gazetecisi sayılıyor. “Korkusuz, uzlaşmasız, kararlı ve her ne pahasına olursa olsun gerçeği ortaya çıkarmaya çalışan” bir gazeteci olarak anılıyor.

“Gazetecilik tarafsız ve önyargısız olmayı gerektirir, ama acı çekenlerin safında!” diyen bir gazeteciydi Fisk.

Gazetecilikte bir kariyer planlaması yapıyorsanız ve sürüden biri olup da kısa sürede unutulmak istemiyorsanız, ne yazık ki girişteki beş riski göze almak zorunda kalacaksınız!