Davutoğlu’nun partisi nihayet kuruldu; görünen o ki bu vesileyle İslamcılığın çöküşünde yeni bir safhaya hep birlikte tanıklık edeceğiz.

Bu topraklarda İslamcılığın ana gövdesi 1970’den 2001’e kadar Milli Görüş oldu. Her ne kadar İslamcılık içinde birbirleriyle rekabet eden çok sayıda kanat olsa da hepsi Milli Görüş çizgisinin etrafında kümelenmişti. Tarikat ve cemaatler pragmatik nedenlerle kimi zaman merkez sağa oy verdi; şeyhleri, müritleri Demokrat Parti geleneğini takip eden partilerden aday oldu ama Milli Görüş’e hep “hürmetkâr” kaldı. Kimsenin aklından Erbakan’a bayrak açmak geçmemişti; ta ki AKP kurulana kadar.

Erbakan ve onun siyaset yapma tarzının demode kaldığını düşünen Gül ve Erdoğan, Milli Görüş gömleğini çıkardıklarını söylediklerinde İslamcılıktan vazgeçtiklerini değil eski usul iktidar stratejisinden uzaklaştıklarını ima etmişlerdi. Emperyalist odaklarla, uluslararası finans çevreleriyle, liberallerle barışık bir hegemonya projesinin başarılı olacağına inanmışlar ya da inandırılmışlardı. Sözü edilen grupların estirdiği rüzgârla yelkenlerini şişiren AKP hem merkez sağa meyleden hem de Milli Görüş’e bağlı kalan İslamcı grupları kendine bağlamıştı. Davutoğlu’nun yıldızı da o günlerde parladı. AKP’nin yeni-Osmanlıcılığının akıl hocası olarak İslamcı cenahta el üstünde tutuldu. Şimdilerde ise Erdoğan’ı sırtından bıçaklayan Brütüs muamelesi görüyor.

Hâlbuki Davutoğlu “gömlek çıkarmış” değil. Hatta iliklerine kadar sinmiş İslamcı ezberi, her cümlesine damgasını vuran yeni-Osmanlıcılık hırsı var. Parti tanıtım toplantısındaki tutumuna bakılırsa İslamcı geleneği kendisinin ve partisinin sürdüreceğinden emin. AKP’yi davadan dönmekle itham etmesi de bundan.

Davutoğlu, Türk sağının tüm klişelerini bir konuşma metnine sığdırabiliyor. 6. Filo’nun karşısına dikilen devrimcilere saldıran, Kanlı Pazar’ın tertipleyen “idealist nesil”e ustaca selam gönderiyor. 28 Şubat hatırlatmalarıyla “bitmeyen mağduriyet” hikâyesi anlatıp Şehir Üniversitesi’nde şimdilerde yaşananları o “mazlumluk zincirinin” yeni bir halkası olarak tarif ediyor. Kendisinin de bizatihi sorumluları arasında olduğu hak ihlallerinden söz etmek ise aklına dahi gelmiyor. Yıkılan şehirler, sırf devlet şiddetine karşı çıktığı için bir gecede işsiz kalanlar, yandaş medyada muhaliflere yönelik tertiplenen linç kampanyaları ya hafızasından silinmiş ya da hâlâ o politikaları sahipleniyor. Ona göre varsa yoksa AKP’ye hizmet etmiş ama “kıymeti bilinmemiş” olanların dramı! Davutoğlu’nun içinden konuştuğu “gelenek” işte böyle; hatibi de muhatabı da kendini millet ile özdeş gören muhafazakârlar. Ve bu haliyle Erdoğan’dan hiçbir farkları yok.

Liberal çevrelerde Davutoğlu’nun parti kurarak ne denli “cesur” olduğunu gösterdiğini söyleyenler var. Neredeyse parti kurucu kadrosunu “demokrasi havarisi” ilân edecekler. Hâlbuki o isimlerin hiçbiri memleket karanlığa sürüklenirken sesini, soluğunu çıkarmadı. Kusura bakmasınlar ama Davutoğlu da ekibi de Türkiye’de şikâyet ettikleri şeylerin sorumlusunu açıkça dillendiremeyecek kadar kaçak güreşeceklerse kurdukları parti bir cesaret işi değil küskünler kulübünden başka bir şey olamaz. Karnından konuşanlardan, diploma meselesinde gördüğümüz gibi sözünün arkasında duramayanlardan demokrat çıkmaz.

Öte yandan İslamcıların bölünmesi muhalefet için elbette iyidir. Hele AKP’den çıkan iki partinin de açıkça parlamenter sisteme dönüş çağrısı yapması tek adam rejimi karşısındaki itirazın genişlemesine katkı sunacaktır. Ancak sırf iktidar saldırıyor diye Erdoğan-zede İslamcılara sempatiyle bakmak, bu çıkışlardan demokrasi ummak, onları müstakbel müttefik olarak görmek politik bir cehalettir. AKP’nin yaşattıkları ortadayken onun yeni sürümlerini parlatmaya çalışanlardan uzak durma çağrısı yapmak ise asla AKP’nin ekmeğine yağ sürmek değildir. Aksine böylesine bir uyarı, iktidarın beslendiği kaynaklarla topyekûn mücadelenin bir gereğidir.

Kulislerde, köşelerde AKP-MHP’nin alternatifi olarak yeni bir sağ blok hayali kuranlar var. Bu hayali de muhalefete en akılcı strateji olarak pazarlama hazırlığındalar. Yeni partiler, Saadet, İyi Parti bir araya gelir, CHP de bunlara katılır restorasyon için büyük koalisyon inşa edilir diye düşünüyorlar. Şayet soldan bir müdahale gelmezse bunu bir mecburiyet olarak dayatmaya kalkacaklar. Hâlbuki İslamcılığın her türlüsünün iflas ettiği, merkez sağı diriltme hayallerinin başarısızlığa mahkûm olduğu bu konjonktürde sağın alternatifi sağdır demek; evine ekmek götüremeyenlere, çocuğunu okutacak okul bulamayanlara, emekliliğini dahi düşleyemeyenlere, özgürlüğü dört duvar arasına sıkıştırılanlara sırt çevirmektir. Hal böyleyken solda güçlü bir seçeneğin yeniden örgütlenmesi için bekleyecek bir dakikamız dahi yok.Davutoğlu’nun partisi nihayet kuruldu; görünen o ki bu vesileyle İslamcılığın çöküşünde yeni bir safhaya hep birlikte tanıklık edeceğiz