Google Play Store
App Store
Karşı-Hegemonya Projesinin Adı: Yeni Cumhuriyet

FATİH YAŞLI

“Türkiye işçi sınıfı, günün birinde, kendiliğinden, şalteri indirip fabrikalardan çıktı ve iktidarı alana kadar da geri dönmedi.”

2014 Türkiye’si ve dünyasında, işçi sınıfının bir gün mesih misali zuhur edip kendini ve hepimizi kurtaracağına, o “kurtuluş operasyonuna” da bizim önderlik edeceğimize dair bir “devrim tahayyülü”müz var mı acaba? Kimilerinin belki vardır ama ya olmayanlar, işçi sınıfının durup dururken bir siyasi özne haline gelme ihtimalinin sıfıra yakın olduğunu bilenler ne yapacak?

Bunun bir yanıtı var hiç şüphesiz: “sol siyaset, sosyalist siyaset.”

Yanıt belli ama nasıl bir sol siyaset? Daha da somutlaştırarak soralım: “Karşımızda hegemonik bir partinin öncülüğünde inşa edilen ve büyük ölçüde bu süreci tamamlamış bir rejim varken, hangi toplumsal kesimlerle birlikte ve hangi söylemle yürüteceğiz bu siyasi mücadeleyi?”

Bu soruyu yanıtlayabilmek için, sorudaki iki kavramdan, “hegemonik” ve “rejim” kavramlarından yola çıkabiliriz kanımca. AKP, 12 yıl boyunca Türkiye’de “sınırlı” ama kendisini sandıktan tek başına çıkaracak ve icraatlarını “meşru” kılacak ölçüde bir hegemonya inşa etmeyi başarmış; bunu ise doğal olarak bir “hegemonya projesi” ortaya koyarak yapmıştır.

Nedir bu hegemonya projesinin unsurları peki? Sayısız unsurdan söz edilebilir ama en önemlilerini şöyle sıralamak mümkün görünüyor: Sıkı iktisat politikaları aracılığıyla geniş kitlelerin ekonomik krizleri geçmişe nazaran daha kolay atlatmasını sağlamak, borçlanma mekanizmalarını geliştirerek sürdürülebilir bir tüketimi mümkün kılmak, TOKİ üzerinden insanların ev sahibi olma arzularını tatmin etmek, informel dayanışma ağlarını örgütlemek, bürokrasiyi azaltmak, ilaç kuyruklarını bitirmek ya da öğrencilere okullar açılırken ders kitaplarını ücretsiz dağıtmak gibi insanların gündelik hayatlarına etki eden kimi düzenlemeler yapmak, din merkezli bir söylem, yol, köprü, havaalanı gibi alanlarda somutlaşan “hizmet” anlayışı, emperyal fanteziler, “karizmatik liderlik” aracılığıyla “küçük adam”ın bilinçaltına seslenmek vs.

Unsurları bunlar olan hegemonya projesi aracılığıyla inşa edilen rejimin karakteri ise artık çok daha net bir şekilde görülebilmektedir: Merkezinde dinin durduğu, İslam referanslı, mezhepçi, tek adama dayalı, saltanat ve hilafet özentili, otoriter bir rejim. Cumhuriyet-olmayan bir cumhuriyet!

“Kapsanamayanlar” ve ana anlatı: “Yeni Cumhuriyet”

Söz konusu hegemonya projesinin ve rejimin “fıtrat”ı gereği kapsayamayacağı, bu proje ve rejime muhalif olan, rejimin de siyaseten hasım olarak gördüğü ve etkisizleştirmeye çalıştığı kesimler kimlerdir peki?

Saltanat ve hilafet özlemi nedeniyle cumhuriyetçiler/Kemalistler, dinselleştirme politikaları nedeniyle sekülerler, mezhepçi politikalar nedeniyle Aleviler, tasfiye ve asimilasyon planları nedeniyle Kürt hareketinin sol/seküler unsurları, taşeron ve güvencesiz çalışma nedeniyle emekçiler ve tüm bunların hepsi nedeniyle sosyalistler/solcular.

Bu “kapsanamayanlar” listesi karşı-hegemonya projesine dâhil edilebilecek toplumsal kesimlerin kimler olduğunu bize doğrudan gösteriyor zaten; mevcut hegemonik projenin ve rejimin karşısına aldıkları, projeye ve rejime eklemleyemedikleri, bir karşı-hegemonya projesinin potansiyel özneleri olarak karşımızda duruyorlar.

Peki bu karşı-hegemonya projesinin ideolojik/söylemsel çerçevesi nasıl çizilmeli? Evet bir yandan mevcut hegemonyaya itiraz ve rejime muhalefet elbette ama hangi argümanlarla, nasıl bir “ana anlatı”yla?

Benim bu soruya 2014 Türkiye’sine bakarak kendi adıma verebildiğim yanıt, bir karşı-hegemonya projesinin “yeni Cumhuriyet” adlı bir “ana anlatı” etrafında şekillendirilmesi ve potansiyel olarak bu hegemonya projesine katılabilecek olan kesimleri yeni Cumhuriyet anlatısıyla sözünü ettiğim karşı-hegemonya projesine eklemlemesi.

Biraz daha açacak olursam, 1923’ü tarihsel bir ilerleme olarak gören, onun kazanımlarını sahiplenerek onları bugünkü siyasal mücadeleler açısından işlevli hale getiren, yanlışları, hataları ve günahları reddeden, geçmişe ve bir “altın çağ”a dönüşe değil de, geleceğe işaret eden bir karşı-hegemonya projesi etrafında bu kesimlerin bir araya gelmesinden söz ediyorum.

Piyasacılığa karşı kamuculuk, hilafet özlemine ve dinselleşmeye karşı laiklik ve aydınlanma, saltanat özlemine karşı halk demokrasisi, ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık, savaşa karşı barış, otoriterleşmeye karşı özgürlük… Bunların hepsi “yeni Cumhuriyet” adlı ana anlatı etrafında kurulacak karşı-hegemonya projesi içerisinde bir araya getirilmesi ve birbiriyle ilişkilendirilmesi/bağlantılandırılması gereken ilkeler ve mücadele başlıkları olarak karşımızda duruyor.

Kemalistlere/Cumhuriyetçilere laik bir Cumhuriyet, Kürtlere eşitlikçi bir Cumhuriyet, Alevilere mezhepçi olmayan bir Cumhuriyet, emekçilere kamucu bir Cumhuriyet fikriyle gitmek, bu fikirleri birbirine teyellemek, Kemalistlerin laikliğin yanı sıra eşitlikçi, Kürtlerin eşitlikçiliğin yanı sıra laik bir Cumhuriyet talep etmeleri için mücadele etmek ve böylelikle bu farklı kesimleri yeni Cumhuriyet adlı hegemonya projesinin kurucu özneleri haline getirmek, onlara birlikte söyleyip birlikte eyleyebilecekleri bir siyasal alan açmak…

Bunlar da karşı-hegemonya projesinin bir “kurucu irade” haline gelmesi mücadelesi açısından olmazsa olmaz bir nitelik taşıyor ve aynı zamanda farklı öznelerin kendi taleplerini ve çıkarlarını başka talep ve çıkarlarla ortaklaştırmaları, o talep ve çıkarları hayata geçirebilmek için farklı öznelerle asgari müştereklerde buluşması anlamına geliyor.

Ve bizim bir haziranımız…

Peki yeni Cumhuriyet adlı bir karşı-hegemonya projesini siyasetin merkezine yerleştirmek “hayal” ya da “fantezi” mi acaba? Kimileri için öyle olabilir. Üstelik Kemalistlerin/Cumhuriyetçilerin Kürtlere, Kürtlerin Kemalistlere bakışı, emekçilerin örgütsüzlüğü, dağınıklığı ya da Alevilerin sessizliği olgu olarak karşımızda duruyorken haklı görünüyor da olabilirler.

Oysa sözünü ettiğim kesimleri bir hegemonya projesi altında bir araya getirmekle kastettiğim, ne bu öznelerin hiçbir dönüşüme uğramaksızın, oldukları gibi projeye dâhil olmaları; ne de bir parti ya da cephe içerisinde ittifak yapmaları. Sözünü ettiğim şey, en azından kısa vadede, farklı toplumsal kesimlerin yeni Cumhuriyet fikri etrafında, bu fikrin farklı boyutlarını sahiplenerek de olsa, hem kendi siyasi pozisyonlarını dönüştürmeleri hem de yüzlerini birbirlerine dönerek laiklik, aydınlanma, kamuculuk, eşitlik özgürlük diyebilmeleri, yani aynı söylemin, aynı dilin içerisinden konuşabilir hale gelmeleri.

Dolayısıyla mevcut hegemonya projesinin karşısına alternatif/karşı bir projeyle ve mevcut rejimin karşısına yeni bir rejim fikriyle çıkılmasının öncelikli mesele olarak gündemimizde bulunması gerekiyor. Bu yeni Cumhuriyet çıkışını kim mi yapacak? Haziran Hareketimiz bunu yapabilecek tek özne olarak karşımızda duruyor, yapacağız.