Siyaset sokağı konuşuyor! İktidar için sokak, anarşi ve terör demek. Muhalefet açısından ise an itibariyle siyasetin mecbur bırakıldığı yer.

Siyasetin merkezine gelse de, sokaktan ne anlaşılması gerektiği konusunda bir belirsizlik var. Kılıçdaroğlu’nun başlattığı yürüyüş sokağın önemli bir siyasal alan olduğunu gösterdi. Ancak bu somut çıkışın ve işaret ettiği sokağın daha geniş bir düşünsel çerçeveye oturtulması geleceğe yönelik strateji açısından önem taşıyor.

Bu konudaki tezim şu; sokak kurumsal siyasal alanın daraldığı bir ortamda, siyasetin kendisini “attığı” yer olsa da tartışmanın başlangıç noktasını oluşturamaz. O nedenle siyasetin alanını tanımlamak açısından, sokağı da içeren daha geniş bir tanımlama kamusal alan üzerinden yapılabilir.

Nedir kamusal alan? Bu konuya uzunca bir süre kafa yoran Habermas, kamusal alanı “toplumsal çıkarlara ilişkin olarak vatandaşların düşünce ve kanaatlerin baskıya maruz kalmadan ifade edebildikleri toplumsal yaşam alanı” olarak tanımlar.

Bu çerçeveden bakınca kamusal alan irili ufaklı çok sayıda ortama işaret eder; siyasal partiler, meclis, belediye meclisleri, medya, kafeler, üniversite amfileri, sokaklar ve meydanlar başta olmak üzere birçok ortam toplumsal konulara yönelik düşüncelerin ifade edildiği alanlar olarak görülebilir.

Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye’nin yaşadığı siyasal kriz sözünü ettiğimiz çoklu kamusal alanların tek bir mantığa ve düşünceye tabi kılınmak istenmesinden kaynaklanıyor. Bu durum birçok kamusal alanı kapanma noktasına getirmiştir. Bir başka biçimde ifade etmek gerekirse, bugün toplumsal alana ilişkin düşüncelerin özgürce ifade edilebilmesi ve savunulmasını imkânsızlaştıran bir biçimde dokunulmamış her hangi bir kamusal alanın neredeyse bırakılmadığı bir durumla karşı karşıyayız.

O zaman sorun sadece Parlamento’nun işlevsizleştirilmesi değildir. Bugün adres gösterilen sokağın kendisi de benzer bir baskı altındadır. Bu açıdan Taksim Meydanı ve Konur Sokak örnekleri durumu anlatmak için yeterlidir.

Durum buysa ne yapmak gerekiyor? Yapılması gereken açıktır. Kamusallığı ve kamusal alanın savunusunu mücadelesinin merkezine koyan muhalefetin, mevcut kamusal alanlara savunmaya yönelik direniş göstermenin ötesine geçerek, kendi kontrolündeki kamusal alanları genişletmesi, demokratikleştirmesi ve yenilerini yaratması gerekiyor.

Geldiğimiz noktada iktidarın baskı ve sindirme çabalarının çoklu kamusal alanların her birine aynı ölçüde sirayet ettiği söylenemez. Özellikle muhalefetin kendi tanımladığı kamusal alanlar bu noktada, siyasal strateji ve pratikler açısından önemli hale gelmiş bulunuyor.

Sözünü ettiğimiz strateji iktidarın hedefine koyduğu daha geniş kamusal alanlardan geri çekilmek anlamına gelmiyor; yapılması gereken muhalefetin hâkimiyetinin bulunduğu kamusal alanlarda kamusallığı ve siyaseti daha geniş kamusal alanlara taşıyacak yeni dinamiklerin yaratılmasıdır. Daha açık bir anlatımla muhalefetin enerjisinin bir bölümünü karşı kamusal alanlar yaratmaya harcaması gerekiyor.

Bu görece soyut öneriyi somutlaştırmak açısından karşı kamusal alana verilebilecek iyi örneklerden biri CHP örgütleridir. Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış il ve ilçe örgütlerinin bugünkü gidişattan şikâyet eden çok geniş bir kesimle organik ilişkiler içinde olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.

Şimdi iki taraflı bir hareketin yapılması, örgütlerin bu kesimlere açılması ve dışarda durup, şikâyet eden bu insanların da enerji ve birikimlerini bu devasa kamusal alana taşımalarının tam zamanıdır. Benzer bir açılım CHP’nin yönetiminde olduğu belediyelerde de sağlanabilir.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun İl Başkanları toplantısında söylediği “bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” yönündeki değerlendirmesini ben bu eksende anlıyorum. Bugüne kadar CHP örgütleri ve belediyeleri kurumsal siyasal alanın parametrelerine göre konumlandılar. O nedenle bu sistemin sorunları bu yapılara da sirayet etmiş bulunuyor.

Eğer bu tür bir kamusallık bir tükeniş içindeyse ve siyasetin önü ancak karşı kamusal alanların yaratılmasıyla açılacaksa, Kılıçdaroğlu’nun sözünü verdiği yeni siyasetin başlayacağı yer bizatihi CHP’nin kendi evi olmalı; örgütlerde oluşan demokratik pratiklerle yoğrulmuş alternatif kamusal alanlar ve pratikler mahalle ve kentlereCHP’libelediyeler aracılığıyla taşınmalıdır.

Yönetenlerin yönetemez hale geldiği bir ortamda, bu irili ufaklı karşı kamusal alan ve pratiklerinin Türkiye’yi hızla dönüştüreceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.