Türkiye’yi hukuk devleti olmaktan tamamen çıkaracak olan “İç Güvenlik Paketi” görüşmelerinin ilk bölümü önceki gece yarısına kadar sürdü.

“İç güvenliğin sağlanabilmesi” için bu pakete bel bağlayan AKP, daha yasalaşmadan paketin içindeki yetkileri Meclis’te kendi milletvekillerine kullandırdı. Hoşlanmadıkları sözleri söyleyen muhalif milletvekillerine kürsünün çanı, oturum başkanının tokmağı ile saldırdılar... Kaburgalar kırıldı, kafalar yarıldı... İzmir Milletvekili Musa Çam hastaneye kaldırıldı...
Anlaşılan, paketin ruhunun ilk örneklerini AKP mecliste gösterdi.

Dikta rejimini benimseyen bir anlayışın nasıl davranacağını ülkeye ispat etti.

Tek parti şiddetini hem de TBMM’de ilan etti. Demokrasinin evi olarak kabul edilen Meclis’te kafa göz yararak despotik tavrını gösterdi...

Paket baştan sona hak ve özgürlükleri kısıtlıyor. Devlet şiddetinin daha da orantısız bir şekilde uygulanabileceğini ilan ediyor!

Çıkarılma nedenini “Gezi Direnişi ve 6-8 Ekim olaylarına” bağlayan iktidar, aslında toplumla alay ediyor...

Çünkü belirtilen ve de belirtilmeyen tüm örneklerde olayların çıkmasının nedeni,  iktidarın devletin kolluk güçlerini keyfi kullanması ve şiddet uygulama talebinden kaynaklanıyor.

AKP iktidarında  toplumsal olaylarda ölenlerin tamamının müsebbibinin güvenlik güçleri olduğu, yargı kararlarında görülüyor. Ne acı kaderdir ki, güvenlik gücü olan bu faillerin hiçbirine de hak ettikleri cezalar verilmiyor...

Çok açık olan bir şey var!..

O da “İç Güvenlik Paketi” güvenliği değil, rejime ve devlete olan güvensizliği getirecektir...

“İç Güvenlik Paketi”, esasta hukukun üstünlüğünü yok sayan ve yürütmenin yasama ile yargı erklerinin üzerinde olmasını sağlayan bir yapı oluşturacaktır...

Temel amaç “Tek adam rejiminin” korunmasıdır.

Hegemonik yönetimin dayandığı tek güç, biat eden ve şiddeti olağanlaştıran “polis gücüdür.” Bu paketle yargı denetimi, gözetimi ve güvencesi yok oluyor.

Nedenlerini bir kez daha açıklayalım. Paket;
-Hâkim ve savcı dururken, vali, kaymakam ve polisi olağanüstü hal yetkileriyle donatıyor.
-Arama, gözaltına alma, dinleme ve takip yetkilerini hâkimden alarak polise veriyor.
-Polisin silah kullanma yetkisi artıyor.
-Savcıya haber vermeden polis kişiyi 48 saat gözaltında sorgulayabiliyor.
-Herkesin parmak ve damar izi alınması zorunlu hale geliyor...
-Toplantı ve gösteri hakkının kullanılması zorlaşıyor. Cezası artıyor.

Kısaca, uluslararası sözleşmeler ve anayasada güvenceye alınmış “kişi hak ve  özgürlükleri” kısıtlanıyor!..

Paketin en vahim yanı, “gözaltında iken kişilerin sahip olduğu hâkim ve savcı güvencesinin” ortadan kalkması ve Ceza Usul işlemlerinde yetkinin polise verilmesidir!.. 

Bu paket geçerse, gözaltında işkence, kaybolma, yargısız infaz ve faili meçhul cinayetler alabildiğince artacaktır!..

HSYK yasasını değiştirmesi ve ‘paralelci’ yargının temizlenmesine rağmen hâlâ kendi atadıkları hâkim ve savcılara güvenilmemesi ayrıca değerlendirilmesi gereken ibret verici bir  durumdur!

Bu paketi, tüm yurttaşların kişisel, mali ve sosyal bilgilerine ulaşma yetkisini alan, iç ve dış operasyonlar yapabilen MİT yasasıyla birlikte düşünürsek, hele hele keyfi bir şekilde yurttaşların mal varlığına el koyabilme, dinleme, alıkoyma ve sorgusuz sualsiz alıp götürme yetkileri ile donatıldığını da eklersek içinde bulunulan  durumun vahametini anlaşılır!

Polise verilen “Makul şüphe” yetkisi, Türkiye’de kimsenin can ve mal güvenliğinin kalmadığının göstergesidir!
Memlekette yaşayanların “ruh hali” bozulmuştur!.. Can ve malımızı korumayan, sürekli azarlayan, dışlayan ve de düşmanlaştıran bir iktidar var başımızda...

Öyle ki, gazeteci Nuh Köklü, bir esnaf tarafından dükkanının camına kar topu atıldığı için bıçaklanarak öldürüldü!
Üstelik bu duruma, işsizlik, açlık, ekonomik çöküntü ve paylaşım adaletsizliği de eklenince Türkiye’de yaşamak ağır gelmeye başladı yurttaşlara...

Bu durum öfkeyi, şiddeti, kadın vahşetlerini, kini ölümü getirmektedir.

Ülke ağır bir “toplumsal bunalımla” her an karşı karşıya kalabilir!