Galatasaray, Fatih Karagümrük karşısında, artık alıştığımız alacakaranlık kuşağı ortamlarından birisini sergiledi ve gergin geçen maçta rakibinden 1 puanı kurtarabildi.

Karşınızda Terimball!!!*

Sinema tarihinde aynı güne uyanma temalı sayısız film yapıldı ve Hollywood hala, farklı yapımları bu tema üzerinden, belirli aralıklarla karşımıza çıkarıyor. Galatasaray’ın iç saha oyunu ile ilgili bu köşede “maça hızlı başlama, ilk 15 dakika sonrası topu rakibe bırakma, rakibin rahat paslaşmasına izin verme ve kalede üst üste görülen pozisyonlar” kelimelerini defalarca okudunuz, takımın iç sahadaki her maçı daha önce izlediklerimizle aynı senaryoyu takip ediyor adeta. Galatasaray Biglia’nın yokluğunda, Arjantinli’nin kendi yarı sahası hatta ceza yayının önüne kadar gelip topu alarak başlattığı akınların olmayacağını düşünerek ciddi bir ön alan baskısıyla başladı maça. Mostafa Mohamed’in iptal edilen golüne kadar olan bölümde de bu planın aslında, kontrolsüz bir karmaşaya yol açtığını gördük yani sarı-kırmızılılar bir futbol kakofonisi yarattılar. İzlemesi zor, anlaması zor. İptal edilen gol, Mostafa’nın yediği sarı kart ve Yedlin’in sakatlanması 13 dakikada maçı bambaşka bir hale büründürdü. Karagümrük’ün birkaç hücumda ön alan baskısını yararak topu rakip kale çizgisine kadar taşıması Galatasaray kenar yönetimini de saha içini de tedirgin hale getirmiş olacak ki ön alan baskısının yoğunluğunun azaldığını gördük. Burada iki takım oyuncularının, maçtaki değişikliklere verdikleri tepkilerin nasıl bir fark yarattığını anlatmak gerek. Karagümrük, Yedlin-Şener değişikliği ile hücum sayısının düştüğü rakibin sağ kanadını her geçen dakika daha fazla zorlamaya ve Lens’i rakip çizgide topla buluşturmaya odaklanırken, Galatasaraylı oyuncular ceza sahasına yaptığı ve topa vurabildikleri iki yan ortaya rağmen bunu bir alışkanlık haline getirmediler. Tabii burada kenar yönetimlerin de maçın karakterinin değişimine verdikleri tepkileri göz ardı etmemek lazım.

Galatasaray’ın ikinci yarıda rakibe ön alanda baskı yaptığı çok kısa zaman dilimleri var ve bunlardan birisinin yenilen golden hemen sonra golü getirmesi elbette tesadüf değil. Ancak Terim’in takımında genel bir gerginlik olduğu da net. Futbolcular oyun içi konsantrasyonunu anlamsız şekilde kaybediyorlar, birçok pozisyonda kontrolsüz müdahaleler sonucunda kolay kartlar görüyorlar ve bu sinir harbinde maçın sonunda çok büyük bir zihinsel yorgunluk yaşıyorlar. Şampiyonluk parolasıyla yola çıkmış bir takımın, 10 kişi kaldığı maçlarda rakip alanda organize hiçbir atak yapamamasının bir açıklaması olmalı. İşe hakim bir teknik adam, bu genel gerginlik halini görüp, antrenmanlarda 1 kişi eksik kalınması halinde nasıl oynanacağı ile ilgili bir plan yapmalı, ancak ben, henüz 11 kişiyle bir plan yaratamamış bir teknik adamın, bunu akıl edeceğini pek sanmıyorum. Galatasaray sahaya tek bir planla çıkıyor, bunu 15 dakika uyguluyor ve plan tutmadığında maç içinde olup bitene göre tam bir kargaşa haline geçiliyor. Başta da dediğimiz gibi tam bir futbol kakofonisi.

Ülke futbolunun iki büyük camiası, 1959 yılı öncesi elde edilen şampiyonlukların peşinde o kadar zaman harcıyorlar ki, diğer ezeli rakiplerinin sezonu alıp götürmesini uzaktan izlemeye mahkum durumdalar.

*Fatih Terim’in dünya ülke futboluna kazandırdığı iddia edilen pas oyunu.