Kılıçdaroğlu Kartal’da on binlere –ve TV ekranlarında milyonlara- hitap etti ve konuşmasına da önce herkesi yüreklendirerek başladı: “Korkmayın! Yılmayın! Sinmeyin!”. Ve slogan defalarca yinelendi. Aslında kimsede öyle “korkmuş” ve “sinmiş” bir hal de yoktu; ama bilemeyiz, demek ki CHP Başkanı böyle bir çağrıyı gerekli görmüş! Yine de aklım yatmadı ve ben şahsen şu sıralarda “korkanların” daha çok AKP saflarında olduğunu sanıyorum.

Her ne ise, geçelim; Kemal Bey herkese cesaret verdi ve sonra da onları “alkışlamaya” davet etti. Doğrusu ben yine anlayamadım ve biraz da şaşırdım: Bugünkü koşullarda neyi alkışlayacağımızı pek de kestiremiyordum. Neyse, sonra anlaşıldı: CHP bizleri hakka, hukuka, ekonomiye, barışa, adalete, laikliğe zulmedenleri protesto alkışına, “Milletçe büyük bir alkışa” davet ediyordu. Durum anlaşılınca elbette ben de oturduğum yerden, usulca, davete uydum... Tabii bir yandan da bu alkışın kaybettiğimiz sevgilileri uğurlarken içimizden gelen saygı alkışlarına benzememesini dileyerek...

• • •

MİLLETÇE!... 
Kemal Bey’in bütün konuşmasında vurgu bu sözcüğe yapılıyordu. Galiba “ulusalcılık” eleştirileri sonunda CHP Başkanı’nı da bıktırmış, hiç olmazsa sözcüğü değiştirelim, demiş. “Hakkari’den Tekirdağ ve Kırklareli’ne; Rize’den Muğla’ya”, bütün Türkiye’ye hitap ediyordu Kılıçdaroğlu... “Öğrencisi ve öğretmeni, işçisi ve işvereni, memuru, esnafı, emeklisi, ev kadını” ile de bütün millete... Hatta “çöpte kağıt toplayan değerli vatandaşlar” bile unutulmadı. 1930’lar özlemi diye düşündüm: “İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle” arayışı... Oysa 2010’larda yaşıyoruz. Azgın liberalizm yıllarında! Sınıf kavgasından da öte, sınıf tahakkümünün halkları ezdiği yıllarda... Ve aklıma AKP’nin “Yeni Türkiye”si geliyor. Bosna’dan Kudüs’e, Trablus’a, hatta İslamabad’a kadar uzanan coğrafyasıyla... İşte vizyon diye buna denir. Herhalde RTE ve Davutoğlu, Kemal Bey’e “Bu adamda hiç vizyon yok!” diye acımışlardır. Ben ise –bugün tersliğim üstümde- iyi ki yok, diye düşünüyorum. Bugünlerde AKP “vizyon”unun hazin sonuçlarıyla boğuşuyoruz. Baksanıza daha dün Türkiye Cumhurbaşkanı, Tahran’dan, İran haber ajanslarının bütün dünyaya yaydığı aşağılayıcı karikatürlerle döndü. Bilemeyiz RTE, Ruhani ya da Hameney’e rica ederek bunlar hakkında da dava açtırabilecek mi? Neyse biz yine Kartal mitingine ve CHP’ye dönelim.

• • •

Kemal Bey işçisi, işvereni, esnafı, köylüsü ile herkese bir şeyler vaat etti. Üstelik rakamlar da verdi. “Hesap uzmanıyım” diyor, “eğer bu ülkede bunları bilen on kişi varsa biri de benim.” Ve rakamları sıralıyor: 17 milyon yoksul; 6,2 milyon işsiz; alacaklılara on yılda tefeci faiziyle 128 milyar dolar ödemiş olan 5 milyon borçlu; 8 milyonu bin liranın altında maaş alan on milyon emekli; iki milyon taşeron işçi... Tablo gerçekten karanlık. Yine de hepsine çözüm bulunacak; hepsinin hesabı yapılmış; reçete noterde. Bekleyin diyor, Kemal Bey, 19 Nisan Pazar günü, Ankara’da bütün bunların hesabı verilecek. Biz de tabii mecburen -ve heyecanla- bekleyeceğiz. Yalnız beklerken en yakın tarihte yapılmış seçimleri, 2014 yerel seçimlerini düşünüyorum ve bir kıyaslama yapmaktan kendimi alamıyorum.

• • •

31 Mart 2014 yerel seçimleri kampanyasını CHP Başkanı “yolsuzluk” ve “başçalan” sloganı altında yürütmüştü. Tutmadı; anlaşıldı ki –kimi Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi- bizde de halkın “çalar, ama çalışır!” sloganına pek bir itirazı yok. Bunu hâlâ anlamayanlara, Başbakan danışmanı Etyen Mahçupyan geçenlerde istatistik oranlar da vererek anlattı. Şimdi öyle görünüyor ki CHP kurmayları da durumu kavramışlar ve bu seçim kampanyasını “yolsuzluk”tan çok, “yoksulluk” teması üzerine oturtuyorlar. Bakacağız, göreceğiz. Yine de eminim ki milyonlarca insanın bu duruma gönlü razı olmuyor; içleri acıyor.

Geçenlerde Sabah gazetesinden bir yazar bir TV kanalında “Yoksulluk bizim genlerimizde var” diyordu. Doğru da söylüyordu. Hatta “yüzsüzlük de var!” diye de ekleyebilirdi. Ama biz de bu toplumun çocuklarıyız ve neyse ki bizim genlerimizde böyle şeyler yok. İyi ki de yok. Zaten, tüm vatandaşları birbirlerinden bir şeyler araklamaya çalışan bir toplum tasavvur edemiyorum.

Nasıl olurdu, acaba, böyle bir toplum???