Küresel dünya yine köşeli kutuplu hale mi geliyor? Kafkasya’da son olup bitenlerden sonra, 2 Eylül 2008 günü, Rusya Devlet Başkanı Medvedev “iki kutuplu dünya” demeye başladı...

Küresel dünya yine köşeli kutuplu hale mi geliyor? Kafkasya’da son olup bitenlerden sonra, 2 Eylül 2008 günü, Rusya Devlet Başkanı Medvedev “iki kutuplu dünya” demeye başladı. Amerikalılar “deste yeniden karıştırılacak galiba” diye cevap verdiler. ABD ciddi bir meydan okuyuşla karşı karşıya. Yeni Dünya Düzeni, yirmi yılını dolduramadan miadını doldurmak üzere gibi… Bütün bunları önümüzdeki süreçte birer birer ve yeniden algılamaya çalışacağız.

Ama bu son gelişmeler nedeniyle sanırım bizim memlekette de güçler dengesi sallanmaya başladı. ABD’nin karizmasının çizilmesinin ardından AKP’nin de karizması çizildi. Kürşad Tüzmen’in  Rusya’ya yaptırım uygulama kararı on saat sonra bakanlar kurulu tarafından iptal edildi. İlker Başbuğ çeşitli vesilelerle ‘farkını’ ortaya koymaya koyuldu. Bunlar arasında en dikkat çekeni elbette cezaevindeki iki emekli paşaya yapılan ziyaret. Sonra, Doğan Holding’e, üzerinize afiyet, bir cesaret geldi ve AKP hakkındaki yolsuzlukları teşhir etme, basın özgürlüğünü savunma misyonu yükleniverdi.

Kirli çamaşırlar ortalığa döküldü. AKP’nin yediği haltları bizler zaten biliyorduk. Ama gariban seçmenin önemli bölümü, “Yahu bunlar Müslüman adamlar, Allah korkusu vardır, yolsuzlukların filan üstüne giderler” diye düşünmüş olabilirdi. Ne var ki mesela tek başına “Deniz Feneri” vakası bile bu güruhun tıynetini ortaya koymaya yetmedi mi? Şimdi bu tablo karşısında AKP’ye oy veren dindarlar önümüzdeki yerel seçimlerde ahret sınavından önce bir nevi dünya sınavından geçmiş olmayacaklar mı? Bilmiyorum.

Ama şunu biliyorum: Türkçe’deki tatlı şive farklılıkları da cilve yapmaya başladı. Akdeniz yöresinde “gelmiş, gitmiş, yapmış etmiş, çalmış” yerine “gelik, gidik, yapık, edik, çalık” derler ya… Erdoğan şimdi bu şiveden ifrit oluyordur.

Hele şu işlere bir bakın. Aydın Doğan, “Ben rafineri için ruhsat istedim” demiş, Erdoğan da ona “Hayır biz onu bizim Çalık’a vereceğiz, sen o işten vazgeç” diye cevap vermiş. Buna rağmen Aydın Doğan ısrar etmiş: “O da girsin ben de gireyim!” Yine de “Hayır” demiş Başbakan, “Hayır bu işin içinde Putin var, Berlusconi var. O nedenle sana veremeyiz. Onlar bu işi götürecek onlara vereceğim!”

(Bu vesileyle biz de ailecek gurur duyduk! Bizim büyük oğlan, Onurkan, 9 Eylül günü BirGün’de yaptığı özel haber ile merkez medyanın da şapka çıkardığı bir habere imza attı: “İşte kavganın rant yumurtalığı” manşetiyle verilen haberde Ceyhan-Yumurtalık’taki söz konusu arazinin zaten Çalık’a verilmiş olduğunu gözler önüne serdi.)

Ortadaki vodvil o kadar anlaşılır ki… Kinaye yapmaya bile mahal bırakmıyor: Şimdi hemen herkes aynı cümleye tekrarlıyor: Şu sözü edilen kirli çamaşırlar, belli ki, bugüne dek Başbakan’ın gizlemiş olduklarıydı; Aydın Doğan ona postasını koymuş olmasaydı, belli ki Başbakan bunları gizlemeye devam edecekti. Öyle değil mi? Yahu sahi, bundan kısa süre önce Erdoğan ve Özkök (‘gasteci’ olanı) Dolmabahçe’de kapatma davası öncesi ne görüşmüşlerdi? Gerçi Erdoğan’ın Cumartesi günü yaptığı konuşmadan anlaşılan, bu işi eskiden olduğu gibi yine ‘gizli’ götürecekler… Zaten Fethullah Gülen kitabı Doğan yayınlarından çıkacakmış, iyi mi? Askerliğini yapanlar bilir, askerlik sırasında edep dışı eğlenceler de vardır. Kışlada erler için eğlence düzenlenir ve dansöz getirilir. Önce biraz giyinik çıkan dansöze bütün askerler tempoyla tezahürat yaparlar: Aç! Aç! Aç!

Çünkü Yeni Dünya Düzeni açılıyor ve çatırdıyor. Türkiye’de de kağıtlar yeniden dağıtılıyor. Ergenekon iddianamesi yayınlanmadan önce mübaşirlik yapanlar, Deniz Feneri davasında bir kenara çekilmişler, adeta dut yemişler.

Bizimkiler elbette öncelikle kasalarının derdinde. Ama şimdi bir vakitler Timur Selçuk’un söylediği şarkıda olduğu gibi, “Kasa can çekişiyor!”

“baskıydı, işkenceydi / bir işe yaramadı / dışarıdan yardım geldi / onu kurtaramadı;

bugün öyle bir günkü / ey insan kasapları / hakkı yenenler şimdi / tutuyor hesapları;

yılların geleneği / bizlere sökmeyecek /

hiç kimsenin emeği / kasaya girmeyecek;

dinle bak çatırdıyor / çatladı çatlayacak / kasa can çekişiyor / gücü yok dayanacak.”