Buralarda, Hong Kong (HK) ve Çin arasında bazı belirgin farklar olmasına rağmen, demokrasi ve seçim “Hep kasanın kazandığı” bir oyundur. Sistem, ÇKP’nin hep övündüğü gibi, çok adayın yarıştığı bir seçimle doğrudan halk tarafından seçilme ve halkın siyasi katılımı gibi “Burjuva liberalizminin hastalıklarından” zinhar aridir. Yine de, ahlaki açıdan memlekette bugün oylanan Anayasa değişikliği kadar “ağır sorunlu” olduğunu söyleyemem.

HK demokrasisi
HK’de meclis seçimlerinin nasıl yapıldığını “O demokrasini de al git…” başlıklı yazımda anlatmıştım (arşivde var). Çin’e devredildiği 1997’den beri beş yılda bir yapılan bir seçim daha var: HK Genel Yöneticisi seçimi. HK, İngiltere kolonisi olduğu dönemde Kraliçe’nin atadığı bir vali tarafından yönetilmiş. “Genel Yöneticilik” Çin’e devir sonrası o valinin yerini alan kurum/kişi. O yönetici, çeşitli meslek örgütleri, bazı sivil toplum kuruluşları, üniversite temsilcileri vs’den oluşan bin iki yüz kişilik “Seçici Komite” tarafından seçiliyor. Bu komiteden yüz elli kişinin desteğini alan herkes aday olabilir ve seçim çalışması yürütebilir. Seçim çalışmasını halkın içinde yürütürler ama seçilebilmek için yine bu komitenin karşısına çıkarlar, doğrudan halkın karşısına değil. Başta söylediğim gibi, buralarda bizim demokrasimiz “Burjuva liberalizminin hastalıklarından” bağışıktır. Genel Yönetici seçilebilmek için “Seçici Komite”den sanıyorum yedi yüz civarında üyenin oyunu almak gerekiyor. Ben bildim bileli seçimi hep HK’nin sağcıları yani Pekin yanlıları/ÇKP uzantıları kazanır.

Bir ara (2014) Çin bu seçim sistemini değiştirmeye niyetlendi. ÇKP kısaca, “Biz üç aday belirleyelim ve halk bu üç adaydan birini doğrudan seçsin” dedi. “Şemsiye Devrimi” gösterileri de zaten bu yüzden başladı. Amaç, “Seçici Komite”den yeterli destek bulup aday olan bazı gür-istenmeyen seslerin adaylığını ve ortada görünmesini engellemekti. “Birlik beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde” bozgunculuk yapıyorlardı ve sözleri halkta karşılık buluyordu. Sonuçta statüko onları eliyordu, seçilemiyorlardı ama seçim çalışması sırasında yaptıkları konuşmalar nifak tohumları ekiyordu. Üstelik bu adamlar genellikle solculardı ve ÇKP için en can sıkıcı olan da zaten buydu. Aralarında, “Komünist ÇKP’nin HK sermayesi ve onun temsilcisi olan sağcılar tarafından desteklenmesi nasıl bir iştir” gibi ahalinin aklını bulandıran laflar eden komünistler bile vardı. 2014’te, hızla büyüyen ve yayılan gösteriler ÇKP’nin bu niyetinden vazgeçmesine neden oldu. Böylece, finans kapitale “Bakın, artık HK’de serbest seçimler yapılıyor. Şimdi HK’ye daha çok güvenebilirsiniz. Ayrıca, sistemlerimiz da yavaş yavaş birbirine yaklaşıyor” gibi laflar etme fırsatından oldular. Gerçi solcular, en azından benim takip edebildiğim kadarıyla, bu kirli oyunun bir parçası olmaktan vazgeçtiler ve “Genel Yönetici” seçimlerinden uzak durmayı seçtiler.

Çin demokrasisi
Bugün oylanan Anayasa değişikliği sanırım Çin’den epeyce etkilenmiş. Yine de ÇKP’ye haksızlık etmeyeyim. Bu maddeler ÇKP üst düzey yöneticilerinin veya Çin Devlet Başkanlarının önüne gitse, utançtan yüzleri kızarır. Eminim, “Hangi ağır suçları işledim ki beni yasaların, yargının elinden ve meclisin denetiminden kurtarmak için bu kadar pespaye bir işe kalkıştınız” diye sorarlar. Ayrıca, buralarda işlediğin suçlardan yırtmaya çalışmak çok aşağılayıcı bir düşkünlük, hesabını verebilmek ise büyük bir erdemdir.


Yukarıda “meclis denetimi” dediğime bakmayın. Burada meclis yılda bir kez birkaç haftalığına toplanır ve hazırlanan yasaları tartışır, onaylar veya reddeder. Bunun dışında yüz elli kişilik bir “Daimi Komite” meclisin yetkilerini elinde tutar. Yani tam bizimkilerin aradığı meclis… var ile yok arası. Geri kalan tüm faaliyetler (denetim dahil) parti-devlet bürokrasisinin işidir, meclisi pek ilgilendirmez. Bu çok sınırlı faaliyet alanına rağmen, üyeleri yerel parti örgütleri tarafından seçilip gönderilen “Halk Meclisi” çok saygın bir kurumdur. Parlamentoda el kaldırmaktan başka bir işlevi olmayan adamlar değillerdir. Bazen benim bile şaşırdığım kararlar verdikleri olur. Geçmişte ÇKP’nin çok önem verdiği bazı özelleştirme yasalarını ret ettiklerini biliyorum. “Benim istediğim bir yasayı nasıl ret edersin ey meclis, sen kimsin ya! Tekrar oylayın ve mutlaka meclisten geçirip yasalaştırın” diyen bir üst düzey yönetici veya Devlet Başkanı çıkmadı, çıkamaz da…
Hayırlı pazarlar…