Brüt döviz rezervleri 2001’de yüzde 29, 2009’da yüzde 18 erirken, 2020’de yüzde 44 oranında eridi. 2001 ve 2009 krizlerini küresel para bolluğundan nemalanarak atlatan Türkiye, son 3 yıldır resesyonda. Sorumlu ortada yok, iktidar ise kimseye toz kondurmuyor, Albayrak'a bile sahip çıkıyor.

Kasada para yok, halk açlıkla sınanıyor ama kimse sorumlu değil: 19 yıllık yolculuğun sonu

Ozan GÜNDOĞDU

9 Kasım’da İnstagram hesabından istifa ettiğini duyuran eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak yaklaşık 4 aydır kayıp. Özellikle son günlerde Merkez Bankası’nın son 2 yılda eriyen 128 milyar dolarını CHP’nin gündeme taşıması ve eriyen rezervlerden Albayrak’ı sorumlu tutması ise iktidar cephesinde tedirginlik yaratmış durumda. Önceki gece Albayrak’ın halefi Lütfi Elvan’ın konuya ilişkin sosyal medyadan yaptığı paylaşımlarla rezervler yeniden gündem oldu. Elvan “Son günlerde döviz rezervleri üzerinden Eski Hazine ve Maliye Bakanımız Sn. Berat Albayrak aleyhinde CHP tarafından yürütülen haksız ve seviyesiz söylemleri şiddetle kınıyorum. 2020 pandemi koşulları içinde küresel piyasalardaki olağandışı dalgalanmaların zorunlu kıldığı ortamda finansal istikrar hedefi doğrultusunda gerçekleştirilen döviz rezervi işlemlerini maksadı dışında çarpıtarak seviyesiz bir siyaset malzemesine dönüştürülmesi kabul edilemez” diyerek siyaseten ilişkisinin gergin olduğu bilinen Albayrak’ın itibarını korumaya çalıştı. Elvan, rezervlerdeki durumu tümüyle pandemi sürecine yıkarak 2018 ile 2019’da uygulanan politikayı pas geçti.


Ancak siyaset arenasından karşılıklı açıklamalarla Başkanlık Sisteminin 2,5 yılı aklanmaya çalışılsa da resmi veriler bambaşka bir gerçeği açığa çıkarıyor. 2001 Şubat krizinin 20’nci yılına girilmesi de resmi rezervlerin yeterliliği konusunu yeniden gündeme taşıyor. Önce 2001 ve 2008 finansal krizlerine daha sonra ise son 2,5 yıla ilişkin göstergelere mercek tuttuk.

2001 Şubat Krizi…

2000 yılının Ocak ayından itibaren IMF ile koordineli uygulanan 17’nci Stand-By anlaşması Kasım ayında bir bankacılık krizi, şubat ayında ise büyük bir mali krize neden oldu. Bu süreçte döviz kurları sabit tutuldu ancak devalüasyon beklentisiyle tıpkı bugünlerdeki gibi yurtiçindeki döviz talebi arttı. Bankacılık sistemindeki zaaflar, bankaların açık pozisyonlarının patlamasına neden olurken, 2001 yılının 19 Şubat’ında MGK toplantısındaki anayasa kitapçığı, gerilen finansal piyasalara çakılan kıvılcım etkisi yarattı. Sermaye kaçışının yarattığı tahribatı rezervleri kullanarak kapatmaya çalışan ekonomi yönetimi yangına sadece bir bardak su dökebildi ancak eriyen rezervler o dönem de gündem oldu.

2001 Ocak ayında altın hariç sadece dövizlerden oluşan toplam 25,7 milyar dolar olan brüt rezervler, nisan ayına gelindiğinde 18,2 milyar dolara gerilemişti. Üstelik o yıllarda swaplarla rezervleri makyajlama gibi bir uygulama da söz konusu değildi. Şubat krizinin bilançosu nedeniyle rezervlerin yüzde 29’u eridi. Ancak Kemal Derviş’in başına geçtiği ekonomi yönetimi IMF ile yeniden masaya oturarak Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını uygulamaya koydu ve AKP’nin iktidara geldiği 2002 Kasım ayında resmi döviz rezervleri yeniden 26 milyar dolar seviyesine çıktı.

2008 Küresel Finans Krizi…

2000’li yıllarda tüm dünyaya pompalanan sıcak paradan Türkiye de nasibini aldı ve 2002’nin 3. Çeyreğinde 124,9 milyar dolar olan dış borcunu küresel finans krizinin patlak verdiği 2008’in 3. Çeyreğinde 291,8 milyar dolara yükseltti. 6 yıllık AKP iktidarında Türkiye’nin dış borcu yüzde 133 oranında arttı. Edinilen borcun bir kısmı resmi rezervleri de büyüttü. 2002 Kasım’ında 26 milyar dolar olan Merkez’in brüt döviz rezervleri 2008’in eylül ayında 76,5 milyar dolara kadar yükseldi. Ancak Küresel Finans Krizi’nin patlak vermesinin ardından rezervler yine erimeye başladı ve 6 ay sonra 2009’un Nisan ayında 62,4 milyar dolara kadar düştü. Küresel Finans Krizi’nin bilançosu nedeniyle rezervlerin yüzde 18’i eridi. Ancak Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) krize karşı dünyaya dolar pompalamaya başlamasıyla Türkiye dış borcu şişerken TCMB rezervleri yeniden toparlanmaya başladı. Krizi takip eden 5’inci yılda ülkenin dış borcu 400 milyar doların da üzerine çıktı. Artan borçla birlikte TCMB döviz rezervleri de ilk kez 2013 yılının Nisan ayında 113 milyar dolarla tarihi zirvesini gördü.

2013-2018: Bunalıma hazırlık

2013’ün Mayıs ayında Fed Başkanı Ben Bernanke, gelişmekte olan ülkeleri uyararak Fed’in, izleyen dönemde faiz artırıp bilanço küçülteceğini söyledi. 2000’den 2013’e kadar artan seyirde devam eden para bolluğu döneminin böylece sonuna gelindi. AKP’nin tüm ekonomi politikalarının dayandığı küresel para bolluğunun sona ermesiyle birlikte içeride Erdoğan ile TCMB Başkanları arasındaki gerilim her geçen gün derinleşti. Erdoğan hem siyaseten krizli dönemleri, piyasaya düşük faizli kredi pompalayarak ve böylece hızlı büyüyerek atlatmak hem de eskiden olduğu gibi yurda giren dövizi artırarak geçirmek istiyordu. Ancak yeni konjontürde bu mümkün olamazdı. TCMB’nin faizleri yükseltmesi böylece piyasayı yavaşlatması sürekli seçimlere giren Erdoğan tarafından öfkeyle karşılandı. Bu süreçte Erdem Başçı, Murat Çetinkaya, Murat Uysal ve son olarak Naci Ağbal TCMB Başkanı yapıldı. Normal şartlar altında bu 4 başkanın görev süresi 20 yıl olsa da, hem Çetinkaya hem de Uysal görev sürelerinin dolmasına yıllar kala görevden alındı.

2018 sürekli resesyon…

► İlk perde

2013’ten itibaren her krizden gücünü yoğunlaştırarak çıkmayı deneyen Erdoğan, 2018’in Haziran’ında başkanlık yetkilerini de eline aldı. Böylece iktidar gücü karşısında direnebilecek bağımsız kurumların da tasfiye edilme süreci başladı. Bu tarih itibariyle TCMB’nin rezervlerinde 98,4 milyar dolar brüt rezerv bulunuyordu. Ancak 2018 sonunda yaşanan Rahip Brunson şoku nedeniyle Erdoğan’ın asla istemeyeceği bir senaryo ortaya çıktı; yaklaşan yerel seçimlere yüksek faizle girildi. İstanbul ve Ankara’nın kaybedilmesinde payı olduğu düşünülen TMCB başkanı Murat Çetinkaya 2019 Temmuz’unda görevden alındı. Yerine atanan Murat Uysal faizleri indirmekle görevlendirildi.

► İkinci perde

Murat Uysal tıpkı Saray’ın istediği gibi faizleri sert bir biçimde düşürdü. Böylece piyasaya yeniden TL pompalanmaya başlandı. 2019’un temmuz ayında bankaların piyasadan 2,42 trilyon lira kredi alacağı bulunurken bu tutar Türkiye’deki ilk koronavirüs vakasının görüldüğü 2020 mart ayında 2,77 trilyon liraya çıkmıştı. Başka bir deyişle Uysal döneminde uygulanan düşük faiz politikasıyla bankacılık kesimi piyasaya net 350 milyar lira kredi dağıttı. Bu krediler günün sonunda döviz talebini artırdı. Artan döviz talebi ise Merkez Bankası’nın rezervlerinden karşılanmaya başlandı. Önce Merkez’in 41 milyar dolarlık ihtiyat akçesi iç edildi. Yetmedi, ardından rezervler erimeye başladı. Eriyen rezervler swap yoluyla edinilen borçlarla makyajlandı.

► Üçüncü perde

Bu koşullarda başlayan 2020 yılı Ocak ayında Merkez’in rezervlerinde 102,4 milyar dolar brüt rezerv bulunuyordu. Bu tutarın 27,5 milyarının altın rezervi olduğu düşünülürse brüt döviz rezervi 74,8 milyar dolardı. Sadece 7 ay sonra 2020’nin Ağustos ayında brüt döviz rezervi 41,6 milyar dolara geriledi. 2001 şubat krizinde rezervlerin yüzde 28’i erirken, 2020’de döviz rezervlerinin yüzde 44’ü eridi. Ancak detaylar daha dramatik. 2020’nin ocak ayında 74,8 milyar dolarlık rezervin 19 milyar doları swaplardan oluşuyordu. Yani swaplar çıkarıldığında brüt döviz rezervi 55 milyar dolardı. Ağustos ayına gelindiğinde 41,6 milyar dolarlık döviz rezervi vardı ama 58,6 milyar dolar da swap yükümlülüğü vardı. Başka bir hesapla rezervlerin yüzde 140’ı erimişti. Çünkü swaplar çıkarıldığında brüt döviz rezervi eksi 17 milyar dolara iniyordu. Bu tutarlara bankaların Merkez’in rezervlerinde tuttuğu zorunlu karşılıklar dahil değildir. Onlar da çıkarıldığında merkezin swap hariç net rezervi eksi 38 milyar dolara kadar düşüyor.

Hem 2001 hem de 2008 krizlerinden küresel finans sisteminin dünyaya pompaladığı parayla toparlanan Türkiye ekonomisi 2021’de verdiği yüksek faize rağmen para çekemiyor. Bu nedenle bunalım uzadıkça uzuyor, kriz dinamikleri giderek daha yıkıcı bir hal alıyor.

***

3 krizin karşılaştırması

Rezerv yeterliliği ölçülürken kullanılan kriterlerden en popüleri rezervin dış borca oranı. Bu oranı 3 krizin ardından merkezin rezervlerinin en düşük seviyeye geldiği aylara uyguladık. Bu aylar 2001 krizi için Nisan, 2009 krizi için Nisan ve 2020 krizi için Ağustos aylarıydı. 2020 Ağustos ayı içinde ülkenin 435 milyar dolarlık dış borcuna karşılık döviz rezervlerinde brüt 41,6 milyar doları vardı. Swapları çıkarmamıza rağmen ortaya çıkan tablo 2001 Nisan’dan bile kötü…

kasada-para-yok-halk-aclikla-sinaniyor-ama-kimse-sorumlu-degil-19-yillik-yolculugun-sonu-844641-1.

***

Damat olduğu için talihsizlik yaşamış!

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 4 ay önce Hazine ve Maliye Bakanlığından istifa eden damadı Berat Albayrak hakkında ilk kez konuşarak, "CHP ve şürekâsı Berat Albayrak'ı ve onun nezdinde tüm ailemle birlikte şahsımı hedef alan bir kampanya yürütüyor. Berat Bey'in ifa ettiği görevlerdeki en büyük talihsizliği 'damat' sıfatının, birikimi, gayreti ve başarısının önüne geçirilmiş olmasıdır. Türkiye'nin enerji alanında yaptığı atılımların temelinde Berat Bey'in bakanlığı döneminde geliştirdiği strateji ve hazırlıklar bulunuyor" dedi.

kasada-para-yok-halk-aclikla-sinaniyor-ama-kimse-sorumlu-degil-19-yillik-yolculugun-sonu-844642-1.

Erdoğan, CHP'nin "128 milyar dolar rezerv nereye ve kimlere gitti" sorusunu ise şöyle yanıtladı; "Salgınla birlikte uluslararası alanda ortaya çıkan finansal dalgalanmalara karşı tedbir geliştirmesi gerekiyordu. Planlı ve kontrollü döviz işlemleri yapıldı. Bu işlemlerin tamamı piyasa kuralları çerçevesindedir ve hukuka uygundur. Ne dövizin buharlaşması ne haksız kazanç söz konusudur."

Erdoğan, konuşmasında ayrıca '95 milyar dolar döviz rezervi var' açıklamasında bulundu. Ancak işin aslı farklı. Zira Erdoğan'ın 95 milyar dolar dedidiği döviz rezervleri brüt rezervler. İçerisinde swap ile bankacılık işlemlerinden gelen karşılıklı paralar bulunuyor. Bu kalemleri çıkardığımızda ise net döviz rezervi eksi 45 milyar dolara düşüyor.