MHP yöneticilerinin “seks kasetleri” birbiri ardına gösterime çıkarılırken

MHP yöneticilerinin “seks kasetleri” birbiri ardına gösterime çıkarılırken, Başbakan, meydanlarda bu kasetlerin reklamını yaparak oy toplamaya çalışıyor. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu da (BTK) “internete aile filtresi” adı altında devletin vatandaşa ahlak dayatma hakkı olduğunu iddia ediyor.

Bu süreç ahlaktan devletin ne anladığını ve toplumun da ne anlaması gerektiğini düşündüğünü gösteriyor. Devlet ve iktidar için ahlak, yine devletin kendisinin belirlediği cinsellik tarzının denetlenmesinden öte bir anlam taşımıyor.

İktidar için ahlak, dini ve manevi değerlere sahip olmak ve bir aile içinde o ailenin yine dini ve manevi değerlerine bağlı olarak yaşamak demek. Bu üçlü, din, maneviyat ve aile devlet tarafından sadece korunmuyor aynı zamanda vatandaşlara bu üçlemeye uygun yaşamalısın yoksa senin birey olmaktan gelen hiçbir hakkın olamaz deniyor.

Türkiye'nin ciddi bir ahlak sorunu yaşadığı ortada. Ama bu devletin üçlemesinin dayattığı ahlaka uymamaktan kaynaklanmıyor. İnsanlara dayatılan ve uymazsan cehennemlik olursun denen ahlak. Böylece insanlara açlıklarına değil devletin ahlakına sahip çıkmaları dayatılıyor. Önemli olan açlıktır elbette. Ancak, açlığın olduğu yerde ahlakın yiteceğini söylemek insanı yok saymaktır. Ahlak, açlık yüzünden zedelenmez, eşitsizliktir ahlakı gereksiz kılan. Birinin yiyip diğerinin baktığı bir dünyada açlara kendi ahlakını dayatan iktidarın derdi başka.

Dönüp dolaşıp kime insan diyeceğimiz, insan dediğimizi nasıl tanımlayacağımız sorusuna takılıp kalıyoruz. İnsan ahlaksız mıdır, ahlaklı mı? İnsan temelde iyi midir, kötü mü? Uygarlığın ehlileştirdiği hayvan mıdır, yoksa uygarlığın hayvanlaştırdığı bir canlı mıdır?

Kaynakların kıt olduğu zamanlarda, paylaşımın eşitsiz olması durumunda azla yetinmek ahlaklı olmak mıdır?

Durmadan bir "değer" aşınmasından söz ediliyor. Yolsuzluğun, üçkağıtçılığın, hırsızlığın yüceltildiği buna karşın paylaşımcılığın, dürüst olmanın değersizleştirildiği bir kültürün yaygınlaştırıldığından yakınılıyor. Ardından da insanın temelde doğası gereği bencil olduğu, fırsatını bulan herkesin içindeki ahlaksız olanın çağrısına uyacağı iddia ediliyor.

Manevi, dinsel değerlerin çekim gücü olması da yaygınlaşan ahlaksızlıktan kurtulma imkanı olarak yüceltiliyor.

Eşitsiz gelişim, yoksula ahlaka sarılma zorunluluğu getirerek kendi sömürüsünü sürdürmeye gayret eder. İkili bir yanı vardır. Ahlak, zenginleştikçe gereksizleşir mesajını içinde taşır. Para kiri örter. Bir yandan dayatılan ahlaka uydukça aç kalma kaçınılmazlaşır, diğer yandan uymazsan yırtabilirsin kışkırtması hep göz önünde tutulur. İki elinde iki sopayla sürekli hizaya getirmeye çalışır egemenin söylemi, açları; din ve milliyet. Her ikisi de bütünleştirmeden çok bölmeye, eşitlemeden çok ayrıştırmaya yarar.

Böylece bir yandan sokakta dine ve milliyete sarılıp tutuculaşırken kendi içinde ahlaksızlaşarak yırtmaya ve yükselmeye çalışır yoksullar. Dikkatle bakıldığında dine ve milliyete vurgu yapan düşüncelerin sürekli otoriter düzenleri özlediği ve çağırdığı görülebilir. Tarihin en büyük kıyımları ve ahlaksızlıkları bu iki düşünceyi temel alan savaşlarda, çatışmalarda yapılmıştır.

Yoksula düşen dinden ve milliyetten arındırılmış bir ahlakın peşine düşmek olmalıdır. Var olan ahlak, ahlaksızlığı ve dolayısıyla sömürüyü yüceltir çünkü. Kardeşlerin ahlakı, kardeş olduğunu, arkadaş olduğunu bilmenin, hissetmenin ahlakı kurulmalıdır. Zenginleşmek için değil, eşitlenmek için ahlaka ihtiyaç vardır.