Kaşıkçı bilinçli olarak ABD’den İstanbul’daki konsolosluğa yönlendirildi ve büyük bir olasılıkla konsoloslukta öldürüldü. Bunun anlamı öncelikle Türkiye’nin ya ABD-Suudi Arabistan ya da Suudilerin kendi içindeki hanedan kavgasının kanlı hesaplaşmalarının merkezi haline gelmiş olmasıdır

Kaşıkçı olayından payımıza düşen

İlhan Uzgel - Prof. Dr., Uluslararası İlişliler

Cemal Kaşıkçı olayı İstanbul’da geçen bir casusluk ve korku filmi kıvamında ilerliyor. Her yerin kamerayla gözetim altında olduğu günümüzde, Suudilerin, muhalif bir gazeteciyi (ya da istihbaratçıyı), bir gün önce özel uçakla İstanbul’a gelen bir tim ile sorgulayıp kaybetmeleri akıl alır gibi değil. Suudilerin neden böyle bir yol izlediği muhtemelen tam olarak ortaya çıkmayacak. Ama bizim için bu aşamada önemli olan nasıl olup da Türkiye’nin böyle bir iğrenç olayın merkezinde yer aldığı olmalı.

Kaşıkçı bilinçli olarak ABD’den İstanbul’daki konsolosluğa yönlendirildi ve büyük bir olasılıkla konsoloslukta öldürüldü. Bunun anlamı öncelikle Türkiye’nin ya ABD-Suudi Arabistan ya da Suudilerin kendi içindeki hanedan kavgasının kanlı hesaplaşmalarının merkezi haline gelmiş olmasıdır. Böyle bir operasyon için İstanbul’un seçilmiş olmasının nedeni Türkiye’nin AKP döneminde giderek Arap dünyasının içine girmiş olmasıdır. Sonuçta, İstanbul’daki Suudi Konsolosluğu gayet rahat bir şekilde, operasyon timi gönderilerek bir rejim muhalifinin infaz edildiği bir mekana dönüştürülebiliyor. Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaldırılmasını planlayanların bu iş için Washington ya da Londra’yı uygun görmedikleri ama İstanbul’da bu işi halledip rahatça ülkeyi terk edebileceklerini, hatta bir ihtimal yeterince dikkat çekmeyebileceklerini düşündükleri anlaşılıyor. Öyle ki, konu dünya kamuoyunun iyice gündemine gelmeden önce Türkiye konsoloslukta arama seçeneğini gündeme bile getirmedi, hatta bu kadar şüpheli bir durum varken konsolosun Türkiye’den ayrılmasına engel olmadı.

Bu operasyon için İstanbul’un seçilmesinin bir diğer anlamı, Kaşıkçı’nın Müslüman Kardeşler hareketinin önde gelen savunucularından biri olmasıydı. Suudiler uzun süredir MK hareketini terör örgütü olarak görüyorlar. Bu arada Kaşıkçı’nın iki yıl önce Erdoğan ile mülakat yapmış olduğunu hatırlatmak gerek. Dolayısıyla, sonuçları itibariyle Suudiler açısından daha sorunlu olsa da ve yürütülüş şekli itibariyle pek de zekice olmasa da, Suudi Arabistan, Kaşıkçı üzerinden de Türkiye’ye bir mesaj vermiş oldu.

Olayın Türkiye ile ilgili bir diğer boyutu AKP iktidarının geçen yıl derinleşen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Katar çekişmesinde açık bir şekilde Katar’ın yanında yer alması, hatta bu ülkeye asker gönderecek kadar destek olmasıydı. ABD kendisi küçük ama etkisi büyük bir operasyonla Suudi Arabistan’ın başına Muhammed Bin Selman’ı getirmiş, Türkiye tarihinde ilk kez Suudi Arabistan ve BAE ile gerilimli bir ilişki içine girmiş, hatta AKP medyası uzun süre BAE’yi 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni finanse etmekle suçlamıştı. Suudiler ise, ABD’nin de bastırmasıyla hem Amerika’nın masraflarını azaltmak hem de Türkiye’yi cezalandırmak için Suriye’de PYD’nin finansmanını üstlenmeye başladılar.

İşte Kaşıkçı olayı tam da bu gerilimin yaşandığı bir dönemde ortaya çıktı. Türkiye uluslararası alanda tepkinin artmaya başlaması üzerine bir yandan işi daha ciddi tutarak konsoloslukta aramaya yapmaya başlarken, öte yandan hâlâ Suudilerin daha fazla öfkesini üzerine çekmemeye çalışıyordu. Büyük bir olasılıkla Kaşıkçı konusu bir Suudi güvenlik yetkilisinin üzerine yıkılarak aşılacak, Suudiler ya da Selman kendisine verilen mesajı alacak ama Türkiye bundan sonra da Araplar arası sorunların parçası olmanın sonuçlarıyla karşılaşmaya devam edecek.