Türkiye’ye geldiğimde en sık karşılaştığım sorulardan ikisi ‘Oradan burası nasıl görünüyor’ ve ‘İngilizler bizim hakkımızda ne düşünüyor’. Bu soruların yanıtı aslında kısa ve hiç de karmaşık değil. Türkiye, İngilizler için o kadar da önemli bir ülke değil. Hem ticaret dengeleri hem de turizm açısından sıralamada aşağılarda kalıyor. İngiltere’deki göçmenlerin köken ülkeleri listesinde de çok gerilerde kaldığı için, Türkiye haber bültenlerinin müdavimlerinden değil. Hal böyle olunca, özetle oradan burası pek görünmüyor.

Türkiye’de konuşulan ve insanların genel olarak inandığı kurguların Türkiye dışında karşılığı yok. Bunun altında kanaatimce eğitim sisteminin DNA’sına işlemiş olan ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yok’ anlayışının etkisi aranmalı.

Bir başka ifadeyle, İngilizler ya da diğerleri için sabahtan akşama kadar ne yapıp edelim de şu Türklerin ayağına çelme takalım diye komplolar ürettiklerini söyleyemeyiz. Kısaca herkes işinde gücünde. Almanya hariç diğer Avrupa ülkelerinde de durumun pek farklı olduğunu düşünmüyorum.

Yani Türkiye İngiltere ya da diğer Avrupa ülkelerinin gündemine, ancak abartılı ya da çok önemli veya ender şeyler olduğunda geliyor.

Yılın sonunda ve yeni bir yıla başlarken bilanço geleneğine bağlı kalırsak, 2014 yılında Türkiye, İngiltere’de neden ve nasıl haber oldu, gündeme geldi? Türkiye ile ilgili haber olan, gündeme gelen meselelerinin başında 17 Aralık vakası ve bunu takip eden acayiplikler geliyor. Ankara’da inşa edilen başkanlık sarayı daha ziyade bir mizah malzemesi olarak ilgi çekti. Ama kimse de pek yadırgamadı. Yani Türkiye, kendine yakışan ve bekleneni yapıyor diyebiliriz. Bazı siyasetçilerin sözleri üzerinden kadın hakları bağlamında haberler yapıldı. Doğal olarak, Suriye meselesi, IŞİD ve Kobani, Türkiye’nin daha ciddi bir biçimde gündeme girmesini sağladı. Bu noktada özellikle Londra’daki Kürt ve Alevi yoğunluklu Türkiyeli diyasporasının etkisini de gözardı etmemek gerek.

Türkiye haberleri şaşırtmadığı gibi basında çıkan yorumlarda da iki ana tavrın hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, genel olarak sol ve liberal eğilimli olanlar açıkça eleştirel bir tavır gösterirken daha muhafazakâr olanların temenniler üzerinden dolaylı eleştirel olduğunu düşünüyorum. İki eleştiriden de hâlâ umut var sonucunu çıkarabiliriz.

Eğer kendi uydurduğunuz kurgular yerine gerçekleri esas alarak daha iyi olma ve daha iyi yaşama gibi bir kaygınız varsa durum çok iç açıcı görünmüyor Kuzey Avrupa’nın büyük adasından. Aksini düşünüyorsanız zaten etrafınız sarılmış ve her yer ihanet, her yer komplo.

Dışarıdan görünüm bu. İçeriden görünen ise Magna Carta’nın 800. yılını kutlarken demokratik bir anayasa tartışmasının hâlâ yapılamıyor olması. Maalesef konuşma, dinleme ve anlama konularında ciddi sorunlar olduğunu düşünüyorum. Bunu gösteren bir güzel örnek, söz verme alışkanlıkları ve kanka konuk meselesi.

Pek çok televizyon kanalında gördüğüm tartışma programlarında yöneticilerin bir ‘kanka konuğu’ var ve söz dönüp dolaşıp bu kanka konuğa geliyor. Kanka konuk, aynı zamanda sınırsız sayıda müdahale hakkına sahip. Diğerleri bir konuşursa o, beş, sekiz, on kez konuşabiliyor. Çoğu zaman muktedirden yana olan bu kanka konukların karşısındakiler nezaketli insanlar ise durum daha da vahim olabiliyor. O zaman hem söz hakları olmuyor hem de tatlı sert hakaretlere de uğrayabiliyorlar.

Akademi ve kamuda da ortalama daha farklı değil. Ankara’daki bir çalıştayda da, bizden daha tecrübeli bir hocamız, sessiz sakin oturumları izledikten sonra benzer bir tesbitte bulundu. Toplantının sonunda, salonda hiç konuşmayanların, isteyip de konuşamayanların, bir kez konuşabilenlerin, iki kez konuşabilenlerin ve de çok konuşanların olduğuna işaret etti. Bu durumu da, anlayana der gibi ‘yorumsuz’ bıraktı.

Hem televizyon hem de çalıştay örnekleri aklıma katakulli kelimesini getiriyor. Biraz tezgâh, biraz gibi yapmak, gibi görünmek. Türkiye’de demokrasinin hali de bu. Katakulli demokrasisi. Gerektiğinde kılıfına uydurur ve işinize bakarsınız.

İyi pazarlar ve bol şanslar.