“Masallar gerçekten ötedir; bize ejderhaların var olduğunu anlattıkları için değil, ejderhaların bile yenilebileceğini anlattıkları için.” Demiş Gilbert K. Chesterton.

Gerçekten öte bir masalda Katakulliya diye ülke ve bir de onun başkanı varmış.
Katakulliya Devlet Başkanı yeni açılan akıl hastanesini denetlemek üzere gezerken, koğuşun birinde soluklanır. Bu arada hastalardan biri yanına gelir ve sorar:

“Hey dostum, neden düştün buralara?”
Başkanın tepesi atar; Höösst! Kendine gel, ben başkanım.”
Bunun üzerine hasta gülmeye başlar.
Başkan iyice sinirlenir ve böğürerek; “Ne gülüyorsun be adam?” der.
Hasta bir yandan gülmeye devam ederken; “ Hiç canım, bende de böyle başlamıştı da…
Gerçekten böyle mi başlar? Bilemem, uzmanı değilim. Lakin belirtileri olacağı aşikâr. Benzerini görünce sopayı saklamak, pipisine kol saati takmak, huni vb…
Yok o kadar da değil. Ama daha bilimsel, daha belirgin, daha bi ipucu içeren cinsten belirtiler olamaz mı?
Misal; “Emmim “Kavgam”ı yazdıysa ben de “Fıtrat”ı yazarım ne var. İcraatlarımız aynı naasoolsa… gibisinden ifadeler…
Ek olarak; “ Başbakan sensin, ister asar ister kesersin. Ama, önce ben…” biçiminde bir söylem mesela…
Ya da; “Haddinizi bilin, olmadı kadrimizi bilin! Ama çok da bilmeyin! Fazlası zarar” gibi…
Olabilir her halde neden olmasın.

Dönelim aynı akıl hastanesine. Bu kez hastaneye yeni atanan başhekim hastaneyi gezmektedir. Bütün personel ve hastalar büyük salonda toplanır. Başhekim salona girince köşede bir hastanın ayakları bağlı baş aşağı sallandığını görür ve yanındakilere yüksek sesle sorar; “ Bu ne nedir bu?”
Hastabakıcı yanıt verir; “ Efendim o hasta kendini ampul sanıyor.”

Başhekim tepki verip; “Olur mu öyle şey, kan beynine hücum eder. İndirin çabuk onu!” der demez salondan bir uğultu; “ Ollmaaazzzz. Biz o zaman karanlıkta kalırız.”

Böylesi bir topluluktan biri çıkıp etrafı yalnız kendinin aydınlattığına inanabilir. Etrafında başka aydın istemez. Her biri bir müsveddedir onun için. Lakin etrafındakiler de böyle düşünüyorsa sorun var demektir. Katakulliya’da yapılan mitinglerde bu açıkça görülür. Başkan konuşur, ahali çoşar ; “Sultan düğlek gibi böğürek” der ve geometrik sloganlar atarlar;”Paralele ölüm, yaşasın yamuklar…”

Bu durum karşısında, bir kısım Katakulliyalı durum tespiti yapar ve sorar; hal böyle ise, ne yapacağız o zaman?
Bir uzman öneride bulunur; Hep birlikte muhtarlarla meditasyona. Ayda bir kür…

Lakin ne yaparlarsa yapsınlar kurtulmak mümkün değildir. Bant gibi yapışmıştır ellere, silkele silkele düşmez. Üstelik çift taraflı bant gibidir Hacı Başkan, hem yapışır, hem yapıştırır.

Hacı Başkan Katakulliya’nın tek hâkimidir. O bozuntu/döküntü değil sultanın ta kendisidir. Ülkede fetvalar verilir, hayırlı cumalar düzenlemeleriyle “Bozuntuya verme devam et!” sloganıyla şeri düzen tesis edilir.
Katakulliya’da aksiyon bitmez. Gazeteciler susturulur, lakin bu kez münevverler konuşur. Onlar da ağızlarını açar açmaz, “ Cukkacı Hacı, hocaya karşı” filmi vizyona girer.
“ Rüyamda saltanat kayığı gördüm hayırdır inşaaallhh.” diyerek uyanan sultacı hacı Başkan, külliyen yutturmaca Külliye’de yeni güne ellerini kanla yıkayarak başlar.
Gerçekten öte masal, masaldan öte bir gerçektir, Katakulliya…