Katalanlar da Kürtler de kendilerine özgü tarihe ve etnik kimliklere sahipler ve her iki grup da kontrolü altında bulundukları yönetimler tarafından kötü muameleye maruz bırakıldıklarından şikâyetçi

Katalanlar ve Kürtler: Özerklik mi, bütünlük mü?

Nikolas Gvosdev

İki kriz kaynama noktasına geldi: Biri Ortadoğu’da, diğeri ise Avrupa’da. Her ikisinin de en temelinde yatan daimi soru, özerklik hakkının devlet bütünlüğünün korunmasından daha mühim olup olmadığıyla ilgili: yani İspanya’dan bağımsız bir Katalonya’nın oluşturulup oluşturulmaması ve Kürtlerin bir devlet kurma arzularının nihayet tanınıp tanınmamasıyla ilgili.

Barselona’daki özerk parlamento Katalonya’nın bağımsızlığını ilan etti. Madrid’deki merkezi İspanyol yönetimi ise bunu kabul etmeyi reddediyor. Katalonya’da yaşayanların çoğunluğunun dünyadaki ulus-devletler arasında bağımsız ve eşit statüye sahip bir ülke olarak yer almak istediğini gösteren resmi olmayan referandum sonuçlarından sonra Madrid’deki merkezi hükümet bölgede kontrolü sağlama hazırlıklarına başladı.

İspanya’daki bu gelişme, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi altındaki bölgeleri kapsayan bir referandumun ardından geldi. IKYB’nin referandumu sonucuna göre seçmenlerin yüzde 93’ü bağımsız bir Kürdistan devleti kurulmasını destekliyor. IKBY’nin bu adımının ardından Irak merkezi yönetimi İran destekli askeri birliklerin de yardımıyla kuzey Irak’taki bazı bölgeleri tekrar kontrolü altına aldı.

Katalanlar da Kürtler de kötü muameleden şikâyetçi
Sözkonusu bölge, 2014 yılında IŞİD'in ilan ettiği İslam Devleti’nin ilk harekatları sonucu Irak ordusunun çökmesinin ardından IKBY güçleri tarafından ele geçirilmişti. Şu anda belirsiz bir ateşkes uygulaması var bölgede ancak hem Irak yönetimi hem de Kürdistan’ın komşuları, Kürdistan’ın geleceğiyle ilgili herhangi bir müzakare yapılabilmesi için öncelikle referandumun iptalini talep ediyor.

Gerek Katalanlar gerekse Kürtler kendilerine özgü tarihi ve etnik kimliklere sahipler ve her iki grup da kontrolü altında bulundukları yönetimler – Madrid ve Bağdat yönetimleri – tarafından kötü muameleye mağruz bırakıldıklarından şikayetçi. Ancak ekonomik değerlendirmeler de var işin içinde: Irak’ta petrol ticaretinin kontrolü, Katalonya’da ise bölgedeki vergi gelirlerinin zengin kesimden alınıp İspanya’nın daha az varlıklı kentlerine dağıtımı gündemde. Bu nedenle de özerklik davasının bir bölümü aslında kimin yardıma ihtiyacı olduğu ve kimin kaynakları kullanma hakkına sahip olduğu sorularının yanıtlarına dayanıyor.

Eğer bugün Irak’taki Sünni ve Şii Arapların ya da İspanya’daki Galiçyalı ve Endünüsyalıların gelir ve kazançlar üzerindeki pay iddiası ulusal kimliğe ya da herkesin katkı sağladığı ortak bir toplumun parçası olmaya dayanıyorsa, o zaman özerklik hakkı iddiaları, Kürtlerin ve Katalanların sorumluluklarının kendi sınırlarının ötesine uzanmadığı anlamına gelir.

Barış ve güvenlik özerkliğin önüne koz olarak sunuluyor
Diğer taraftan, bölgesel barış ve güvenlik gereksinimlerinin özerklik önünde koz olarak kullanılıp kullanılmadığı sorusu var. Kürtlerden ve Katalanlardan, kendileri de dahil bulundukları bölgelerdeki herkesin huzuru ve geleceğini etkileyecek bir istikrarsızlıkla sonuçlanacak yeni krizler yaratmamak adına mevcut ulus-devletlerin sınırlarını olduğu gibi bırakıp – karşılığında kendilerine azami yetki verilse dahi -, kırılgan da olsa mevcut düzeni korumaları beklenebilir mi?

Bu argüman belki Ortadoğu için daha geçerli olabilir çünkü Kürtlerin meselesi sadece Irak’la sınırlı değil; İran, Türkiye ve Suriye’yi de ilgilendiriyor. Peki, Brexit’in etkisiyle mücadele eden ve bazı üye ülkelerde de ayrılıkçı taleplerin yarattığı krizlerle boğuşan Avrupa Birliği için Katalonya’nın bağımsızlığı yeni sorunlar yaratır mı? Avrupa’da dayanışma genel anlamda nasıl sağlanabilir?

Özerklik ve toprak bütünlüğü konularına ikili karşıtlık açısından bakılıyor: birinin olduğu yerde diğerinin olamayacağına inanılıyor. Ve Katalanların ya da Kürtlerin demokratik bir hak olan özerklik haklarını istemelerinin, otomatikman İspanya ve Irak devletlerinden ayrılmalarıyla sonuçlanacağı düşünülüyor. Ancak müzakerelerde yer alacak arabulucuların, bu etik zorunlulukları uzlaştırıcı bir noktada birleştirebilecek yaratıcı diplomasiye dayanan üçüncü bir yaklaşım aramaları gerekecektir.

Ethics and International Affairs’den çeviren Burcu Gündoğan