İspanya’da iktidardaki Halk Partisi, Katalunya’da çok zayıf bir desteğe sahip; fakat salt çoğunluğu bu zayıf destek ile sağlıyor. Buna karşılık Sosyalist Parti, tarihsel olarak Katalunya’da kitlesel bir desteğe sahip; bu da başarılarında belirleyici oldu. Ne var ki, bağımsızlıkçı taleplerin yükselmesiyle, Sosyalist Parti de, Katalunya’daki güçlü konumunu yitirdi; bu durum, son iki seçim yenilgisini kısmen açıklıyor.

Özerkçi yapıya çok eleştirel yaklaşan Halk Partisi, Madrid ve Galiçya gibi özerk bölgeleri yönetim sorumluluğunu üstlenmesinin ardından artık sorgulamaz oldu. Fakat bu Parti, ne zaman ki İspanya Parlamentosu’nda çoğunluğu elde ettiyse, özerkliği dar yorumlayarak Özerk Topluluklar ile sorunların ortaya çıkmasına neden oldu.

Milliyetçi ve şimdi bağımsızlıkçı kesimin bugüne gelişinde şu iki etken öne çıkıyor:

a) Anayasa Mahkemesi’nin 2010 kararı: Halk Partisi başvurusuyla Katalunya Özerklik Statüsü’nün 14 maddesini iptal etti. Bu statü, anayasal usul izlenilerek kabul edilmişti: Katalunya Parlamentosu ve İspanya Millet Meclisi ve Senatosunun (her birinde salt çoğunluk) ile Katalunya’da referandum yoluyla onay. Bu son öğe belirleyici; zira yurttaşlar, referandum yoluyla kabul edilmiş olan bir metne yargıçların müdahalesini sürekli sorguladı.

b) Mali sorun: Buna, merkezi yönetimin farklı düzeylerinin genel finansmanına kayda değer katkı sağlayan Özerk Topluluğun kötü finansmanı da denebilir. Buna karşılık, Topluluk yönetimi, (eğitim, sağlık, üniversite, sosyal hizmetler vb) sorumlu olduğu hizmetler için yeterli kaynaklara sahip değil. Bu olumsuzluklara, Devletin, kendi yetki alanına giren (bölgesel demiryolları ve otoyollar vb) altyapı hizmetlerinde yeterli yatırımın yapılmadığı da ekleniyor.

Bu iki eleştiri konusu, bağımsızlıkçı parti destekçilerini de aşan bir halk kitlesi tarafından kabul görüyor.

Bu iki soruna, ulusalcılar şunu da ekliyor: Halk Partisi’nin salt çoğunluğa sahip olduğu önceki yasama döneminde, Katalan dilinde eğitimi sorgulayan öğretim kanunlarını kabul etti… Dönemin milli eğitim bakanı, Katalan çocukları “İspanyolcalaştırma” iradesini doğrulamıştı.

İktisadi bunalım da, kaynakların kısılması, rüşvet, orta sınıfların sorunları, popülizme ve milliyetçiliğe elverişli bir ortam yarattı.

Her ne olursa olsun, farklı seçimler ve anketler, bağımsızlık yanlılarının, halkın en çok yüzde 48’ni temsil ettiğini ortaya koymuştu. Kendini belirleme referandumu düzenlemeye olanak tanıyan yasa ile bağımsızlık sürecini düzenleyen yasa, (seçmenlerin yüzde 47,8’ni temsil eden) Katalunya Parlamento üyelerinin çoğunluğu tarafından böyle bir bağlamda kabul edildi.

Bu iki yasa, Parlamento içtüzüğüne uyulmadan kabul edildi.

Katalunya, kendi geleceğini belirleme anayasal hakkına sahip değil. Referandum yoluyla halka danışma yetkisi, merkezi iktidarın (md.149). Muhalefet, oylama oturumuna katılmadı ve Katalunya Parlamentosu hukukçuları, kabul edilen yasaların hukuk düzenini açıkça ihlal ettiğini açıklayan bir bildiri metni kabul etti. İmzacıları arasında Parlamento hukukçuları başkanı da var; üstelik milliyetçi kanattan. Öte yandan, üyeleri, Parlamento ve Hükümet tarafından atanan Katalunya Statü Güvenceleri Konseyi de, mevzuata aykırılık beyanında bulundu.

İspanya Hükümeti ise, hemen Anayasaya aykırılık başvurusunda bulundu ve Anayasa Mahkemesi, her iki yasayı askıya aldı.

Ne var ki, Katalunya Hükümeti, referandumun asgari gereklerine bile saygı göstermeden 1 Ekim oylaması için düğmeye bastı.

Buna karşılık İspanya Hükümeti, Katalunya Polisi’nin referandum yasağına ilişkin yargı kararlarının gereklerini yerine getirmeyeceği inancıyla, ulusal polis teşkilatını harekete geçirdi. Bu durum karşısında, Katalunya Hükümeti, halktan cumartesinden itibaren oy mekânlarını işgal etmelerini istedi.

Profesör Elisenda Malaret Garcia’ya göre, oy verme işleminin başladığı bir anda İspanya Hükümeti polis müdahalesinden kaçınmalı idi. Polisin, üstelik ölçüsüz müdahalesi, bağımsızlık yanlısı olmayan çevreleri de, dayanışma adına oy vermeye yöneltti. Oysa, açıkça yasaya aykırı durum nedeniyle seçmenlerin çok büyük kısmının eğilimi, sandığa gitmeme yönünde idi.

Referandum sonuçları, seçmenler toplamının yüzde 37,8’nin EVET oyu verdiğini ortaya koydu.

Sonuç ne olursa olsun, Katalunya nüfusunun çok önemli bir kısmı, - bölge dışında kalan- İspanya ile ilişkilerini artık değiştirmek istiyor. İspanya Hükümeti de, bundan böyle, bunu sadece bir mevzuata saygısızlık sorununa indirgeyemez ve bu soruna politik olarak da yanıt vermesi gerekir.

Yurttaşlar, iki milliyetçilik (Katalunya Hükümeti ve İspanya Hükümeti) arasındaki çatışmanın kendilerini tuzağa düşürdüğü kanaatinde. Ama kuşku yok ki, 2011 zaferinden sonra Bölge lehine hiçbir şey yapmamış olan Halk Partisi ve lideri Rajoy’un, tehdit ve şiddet inadı,- Katalunya yönetiminin hukuka meydan okuması kabul edilemez olsa da-, bağımsızlıkçı davaya zemin kazandırdı.

Şimdilik, genel bir çıkarım: hukuk ile sorumsuzca oynamaya çalışan zevat, siyaseten de tökezler; bugün değilse bile yarın…

• • •

-Barcelona’ya: Sosyalist Parti’den İspanya Millet Meclisi üyesi (2004-2008) ve Universitat de Barcelona Diagonal Profesörü sevgili Elisenda Malaret Garcia’ya, Katalunya’da olup bitenler konusunda sıcak bilgileri paylaştığı için içten teşekkür.

-Ankara’ya: Universitat Barcelona Autonoma, geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da davetli olduğum Üniversiteler arasında yer almakta idi. Ne var ki, değil Barcelona’ya, Batum üzerinden Artvin’e bile gidemiyorum kendisine “ak” dediği halde “külliyen kara” parti yüzünden; 7 Şubat gecesi katliamından bu yana. (Geçen yıldan bkz: ‘Katalunya ve Külliye: Benzerlikler ve Ötesi’, BirGün, 24 Mart 2016).