Bu Pazar, seçim var İstanbul’da…

Tabip odası seçimi.

Demokratik Katılım Grubu…

“Ancak etkin, demokratik, katılımcı bir tabip odası bütün hekimleri bir araya getirebilir,

Ancak emeği, hekim emeğini savunan bir tabip odası sağlıkta özelleştirmeye karşı ikirciksiz ve net tutum alabilir,

Ancak aktif ve müdahaleci bir tabip odası hekim düşmanı sağlık politikalarına karşı mücadele edebilir,

Ancak mücadeleci bir tabip odası hekimlerin haklarını savunabilir.” iddiasıyla giriyor seçime.

“Düşüncelerini her ortamda söylemekten çekinmeyen,

İradesini her koşulda ortaya koymaktan sakınmayan,

Üyelerinin haklarını savunmaktan hiçbir koşulda vazgeçmeyen,

‘Çok Ses, Tek Yürek’ bir tabip odasına ve ona sahip çıkan üyelerine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.” diyorlar.

***

 Geçen dönemlerde Hekim Hakları ve Milliyetçi Hekimler isimleriyle seçime katılanlar da bu sefer Sağlıkta Birlik adıyla giriyorlar.

Bildirilerinin başlığını da (kötü bir şaka gibi) “Hekimler Birleşiyor” koymuşlar!..

(İyi de güzelim…

Siz hiç ayrılmamıştınız ki!...

Sizin genlerinizi kodlayanlar, “Türk-İslam Sentezi” diye birlikte kodlamıştı.

Siz kardeşsiniz…

“Ayrılsak da beraberiz”siniz, zaten.)

Bir yandan…

Sağlıkta yapılan yenilikler ve düzenlemelerden, Türkiye’nin son yıllarda katettiği aşamalardan bahsederken…

Bir yandan da…

AKP’nin sağlık politikalarını, AKP’nin adını zinhar ağızlarına almadan tabii ki, eleştiriyor gibi yapıyorlar.

Bir de geçen hafta Gaziantep’te vahşice öldürülen Dr. Ersin Arslan’la ilgili fikir beyan etmiş bu Sağ Birlik’çiler.

***

Hekime yönelik şiddet meselesini halledebilmek için önce doğru analiz etmek gerekiyormuş.

Bu şiddetin üç nedeni varmış.

Biri itibarsızlaştırma…

Diğeri sağlığın ticarileştirilmesiymiş.

(Peki ama sağlığı kim ticarileştiriyor, hekimliği kim itibarsızlaştırıyor diye sormaya kalkmayın sakın…

Bilseler de söyleyemezler.

Bakan amcaları icaplarına bakar, yoksa.)

Asıl ilginci…

Uzun tefekkür ve derin analizler sonucu ulaştıkları üçüncü neden.

Sıkı durun da söyleyeyim…

Bireysel sekülerleşme!..

***

“Bireysel sekülerleşmede insanlar, sonsuz hayat olgusunun talep edilebilir ve bazı tıbbi dış müdahalelerle mümkün kılınabilir olduğuna inanmakta”ymışlar…

“Hayatı var etmenin hekimler eliyle olduğuna inanılan bu ortamda ölümün de müsebbibinin yine hekim olabileceğine kesin kanaat getirilmekte”ymiş…

“Kaliteli ve dengeli bir yaşam sürdürmeyen yahut sürdüremeyen bireyler hekim eliyle bu kalitenin ve dengenin gerçekleşmesini beklemekte”ymişler...

“Diğer bir deyişle bu insanlar bedel ödemeden kendi yaşamları ile ilgili hayal ve beklentilerini hekimi kullanarak ısrarla gerçekleştirmek istemekte”ymişler.

Öyle olunca da…

Ellerine geçirdikleri bıçağı, önlerine çıkan ilk doktora saplayıveriyorlarmış!..

(Katil; uşak değil, bireysel sekülerleşmeymiş, yani.

Öğrenmiş olduk da...

Yalnız küçük bir istifham var.

Bu seküler katil, o seküler bıçağı kurbanına saplarken, adet olduğu üzere “Ya Allah!” diye bağırırsa ne olacak, sahi?..)

***

Peki…

Bir meslektaşlarının ölümünden bile sekülarizm/laiklik düşmanlığı çıkaran bu Türk-İslam Sentezciler…

Demokratik Katılım Grubu’nu neyle eleştiriyorlar dersiniz?..

İnanmayacaksınız ama…

“İdeolojik” olmakla!..

Artık kimden öğrenmişlerse?..