Gavat; bu kelimeyi duyunca, kim geliyor aklınıza; tabiî ki, eski Adana Valisi: Bir vatandaşa karşı sarf ettiydi bu sözü, Erdoğan’ın Valisi.

“Kem söz sahibinindir” notunu düştükten sonra, devam edelim: Erdoğan’ın bir başka valisi de, Ali İsmail Korkmaz’ın kendi arkadaşları tarafından ölsün diye dövüldüğünü iddia etmişti, ölünce polisi suçlayabilmek için. Erdoğan’ın bu valisi, bununla da yetinmemiş, İsmail Saymaz’ı tehdit etmişti, internet üzerinden: Ne şerefli, ne nâ-ödlek bir mahlûk, değil mi…

Erdoğan’ın valilerinden söz açılmışken, Edirne’dekini de anmadan geçmek, kendisine haksızlık olur. Bu ‘şey’ de, T.C. vatandaşı Musevîleri İsrailli saymıştı: Tam bir bölücülük, tam bir vatandaş düşmanı siyasal İslamcılık.
İsmail Saymaz’ın adı geçmişken, şunu da belirtelim: ‘Reporters sans frontières’i, ‘Sınır tanımaz gazeteciler’ olarak çeviriyorlar; ama, doğrusu, ‘Sınır tanımaz muhabirler/haberciler’.

Muhabir demişken, kendisine muhbir denilip de iltifat edilen ‘küçük’ bir böceğe de değinelim: Bu mahlûk, muhbir bile değil; tam bir AK-muhaberat veya AK(M)İT tetikçisi.

Allah kahretsin; pisliklerden bahsetmeye başlayınca, sonu gelmiyor. En başta, Metin Lokumcu Hoca’yı “adamın biri; ama, zaten çevresi de Ergenekoncuymuş” diye küçümseyip, şimdilerde ise yana yakıla “kandırılmışız” şarkısı söyleyen ‘yetmez; ama, evet’çi takımı var. Marx, Durkheim veya Popper ne demiş; onu bilmek değil, teorik bilgi: Teorik bilgi, “yaratılanı severiz, yaratandan ötürü” lâfını edenin, aslında bu şirinlik üzerinden “aynı yaratanı referans gösterip kafanızı da keseriz” vizesi alma peşindeki uyanık bir kan-obur cani olduğunu çıkartabilme yeteneğidir.

Tamam, benim kadar şanslı değilsiniz: Doğan Ergun ve Necati Öner gibi hocalarınız olmadı ve böyle bir yeteneği edinemediniz; ama, ananız babanız “ananı da al git, ulan” diyerek -üstelik, ancak yüzlerce polisin ve korumanın desteğinde- sade vatandaşın üzerine yürüyüp hırpalayan birinden, değil cumhurbaşkanı, kendisiyle aynı mahallede oturulabilir bir komşu bile olamayacağını bilecek kadar ‘aile terbiyesi’ de mi vermedi? Hele bu muhallebi kabadayısı, vapurdan, otobüsten inen sizi, ananızı, karınızı, kızınızı, bacınızı resmî ofisinde oturup dikizleyen, sonra da etek boyları üzerinden dedikodularını yapıp aşağılayarak nefret objesi ve taciz/tecavüz/katl hedefi hâline getirmeyi âdet edinmiş, hatta bunun da ötesinde linç, şantaj, tehdit, şantaj ve provokasyondan oluşan bir siyasal stratejinin temeli olarak kullanan birisi ise…

Bitirirken şunu da hatırlatayım: ‘Beyaz Toros’lu caniler, cinayetlerini/vahşetlerini hiç değilse ‘faili meçhul’ tutmaya çaba gösterecek kadar ‘devlet âdabı’ndan nasip almışlardı; bunlar ise Dilek kızı kendi evinde anasının babasını gözü önünde kurşunlayıp, Berkin’in katillerini destan yazmış kahramanlar ilân ederken, anacığını da yuhalatacak kadar pervasız ve hayâsız lümpenler.