MEHMET ÇİÇEK

‘90’lı yıllarda özellikle Kürt illerinde gelişen siyasal hareketlilikten rahatsız olan “karanlık güçler”, yaşanılır bir dünya için kalemiyle, sözüyle, türküleriyle mücadele eden aydınları hedef aldı. Türkiye’de binlerce aydın, sosyalist ve Kürt yurttaş,  kimlikleri nedeniyle gözaltında, işkencehanelerde, kimi zaman da sokak ortasında katledildi. Devlet, katliamlar için kimi zaman açıktan polisini, jandarmasını seferber ederken, kimi zaman da Hizbullah gibi örgütleri devreye soktu.
Gündem gazetesi yazarı Hüseyin Deniz, Nazım Babaoğlu, Avukat Kazım Ekinci, Ramazan Keskin, Muhsin Melik, Faysal Kızılırmak, Hüseyin Taşkıran devlet tarafından katledilen binlerce kişiden sadece bir kaçı. Aradan geçen on yıllara rağmen, cinayetleri gerçekleştirenler yargı önüne çıkarılmadı.
BirGün’e konuşan aileleler,“faili  belli olan” bu katliamların sorumlularının bir an önce yargı önüne çıkarılmasını istiyor ve yetkililere yakınlarının mezarlarının akıbetini soruyor.

‘DAHA KAÇ ÇOCUK BABASIZ BÜYÜYECEK?’
Katledilen Gündem gazetesi yazarlarından Hüseyin Deniz’in oğlu Şervan Deniz, “Küçük yaşta yetim bırakılmamıza neden olan Kürt sorunudur.  Daha kaç çocuğun babasız büyümesini istiyorlar?”  diye soruyor. Gündem gazetesi yazarlarından Hüseyin Deniz, Urfa'nın Ceylanpınar İlçesi'nde, 8 Ağustos 1992 yılında işyerine gitmek için evinden çıktı. Silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi.
“Babam gazeteciliği çok severmiş. Öğretmenliği bile gazetecilik için bırakmış. O zaman daha bir özgürce yazmaya başlamış” diyen Deniz, henüz 2 yaşındayken babası Hüseyin’i kaybetti. Babasının neden vurulduğunu yıllar sonra öğrendiğini anlatan Deniz, Hüseyin Deniz’i ölüme götüren karanlık dönemi şu cümlelerle anlatıyor:
“O dönem bir yandan korucular, öte yandan Hizbullah gibi karanlık örgütler, muhalif aydınlar, yazarlar üzerinde korku salıyorlar. Babam onların karanlık oyunlarını sezer ve  İstanbul’a dayısı Ape Musa’nın (Musa Anter) yanına gitmeyi düşünür. Ama sürekli takip  altında olduğunu anlar.  Sezgilerinde de yanılmaz. Hizbullah denilen ama devlet gücü olduğu herkes tarafından bilinen karanlık kişiler, sokak ortasında babamı vurur.  Kanlar içinde öyle yerlerde yatmış ve hiç kimse gelip kaldırmamış onu. Hastaneye kaldırılırken yolda kan kaybından yaşamını yitirmiş.”
Devletin katilleri koruduğunu ve şu ana kadar herhangi bir soruşturma dahi açılmadığını söyleyen Deniz, “Katillere değil, bu tip cinayetleri yazanlar hakkında soruşturmalar açıldı” diyor. Yaşanan acıların artık son bulmasını isteyen Deniz, “ Küçük yaşta yetim bırakılmamıza neden olan Kürt sorunudur. Artık bu sorunun çözme zamanı gelmedi mi? Daha kaç canın yanmasını, daha kaç çocuğun babasız büyümesini istiyorlar?”  diye soruyor.

Halkı için avukat olmuştu

AVUKAT Kazım Ekinci, 7 Nisan 1994 ‘de otomobili içinde yanında arkadaşı Fahri İnan ile birlikte, beyaz bir arabadan uzanan namlulu silahlarla taranarak öldürüldü. Dönemin Urfa Valisi taziyeye gelerek, cinayetin aydınlatılacağı sözünü verdi. Aradan geçen 16 yıla rağmen cinayet aydınlatılmadı.
“Kazım Ekinci halkı tarafından sevilen gerçek bir yurtseverdi” diyen yeğen Avukat Serdar Ekinci, savcılık görevinden istifa ederek avukat olan amcası Kazım Ekinci için şunları söylüyor:
“ İstifa etmesinin nedeni, avukat olarak halka daha iyi hizmet düşüncesiydi. O hümanist, yaşamı seven gerçek bir yurtseverdi. Halk tarafından çok sevilen bir kişiliğe sahipti. O dönem Kürt sorununu analiz eden, çözüm perspektiflerini çevresine aktaran bir yapıya sahipti. Bu açıklamalarını yerel yöneticilere de aktarıyordu. Bundan rahatsızlık duyan kesimler onu katletti.”
Avukat Ekinci, JİTEM kurucularından Arif Doğan hakkında şikâyette bulunduklarını ancak aradan geçen 16 yıla rağmen dava açılmadığını söyledi.

Üniversite çıkışı gözaltı

DİCLE Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi Ramazan Keskin 1994’te üniversite çıkışında arkadaşlarıyla birlikte gözaltına alındı. Günler sonra cesedi Silvan’da bir köprünün altında bulundu. Ağabeyi Seydi Keskin,  kardeşini nasıl kaybettiklerini şu cümlelerle anlatıyor:
 “Gözaltından sonra, Terörle Mücadele Şubesi’ne Ramazan’ı sorduk. ‘Burada gözlem altında sorgudadır’ dediler. Mahkemeye ne zaman çıkarılacağını sorduğumuzda,’belli değil, sorgu bitmeden bir şey diyemiyoruz. Siz eve gidin ne zaman mahkemeye çıkarılsa size haber verirler, içiniz rahat olsun’ dediler. Mahkemeye çıkarılanlar arasında Ramazan yoktu. Ertesi gün gelen bir telefon Silvan çıkışında 2 tane cesedin bulunduğunu bildiriyor, teşhis için gelmemiz isteniyordu. Ramazan’ı teşhis ettik. Şimdi soruyorum size, ben kimi kime şikayet edeyim? Katiller gayet açık değil mi? “

Melik ‘Beni polis vurdu’ dedi

HEP, DEP ve ardından  HADEP kurucu üyesi Muhsin Melik, 2 Haziran 1994’te sabah evinden çıkıp işyerine giderken silahlı saldırıya uğradı. Şoförü Mehmet Ayyıldız olay yerinde yaşamını yitirirdi. Hastanesi’ye kaldırılan Melik de ameliyatın ardından hayatını kaybetti. Ölümünden yarım saat önce yakınlarına “Beni polisler vurdu” dedi. Melik’in kardeşi Faruk Melik,  ağabeyinin siyasi kimliği nedeni ile öldürüldüğünü şu cümlelerle ifade ediyor:
“Abim, HEP’in ilk kurultayında yaptığı konuşmada ‘Kemalizm uluslar arası mahkemede yargılanmalı ve mahkûm edilmelidir’ dediği için yargılandı.1991 yılında yapılan SHP ve HEP ittifakında Urfa’da birinci sırada milletvekili adayı oldu. Ama şaibeli bir şekilde  oyları çalındı. Halkın gönlünde yer alan bir siyasiydi. Bu nedenle öldürüldü.”

Babası öldüğünde 1 yaşındaydı
HÜSEYİN Deniz’in arkadaşı Faysal Kızılırmak, 1992 yılında işe giderken silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Babası vurulduğunda henüz 1 yaşında olan Baran Kızılırmak, devletin 2008 yılında ailesine tazminat ödediğini ancak tetikçilere dokunmadığına dikkat çekiyor.
Devletin kendisine muhalif olan herkesi ortadan kaldığını söyleyen Kızılırmak, “Babamı hatırlayamıyorum. Ama büyüyünce şunu anladım ki bu ülkede dili, kültürü yasaklanmış bir halkı yok sayan devlet, sorunu çözmek yerine benim gibi binlercesini yetim bırakıyor. Onlar yaptıkları vahşetle yaşarken, ben her şeye rağmen bir gün barış olacağına inanıyorum. Yeter artık analar ağlamasın, kimse benim gibi babasız büyümesin. “

Taşkıran’ın kızı: Susmayacağız

HÜSEYİN Taşkıran, 6 Aralık 1993’te Siverek’teki evine düzenlenen baskında gözaltına alınarak, katledildi.  Hüseyin Taşkıran’ın kızı Serpil Taşkaya babasının ölüm haberini aldığında 7 yaşındaydı. “En çok ihtiyaç duyduğu dönemde babasını kaybetmiş çocuğun duygularını tarif etmek zor” diyen Taşkaya, şöyle devam ediyor:
"Bugün Türkiye’nin dört bir yanında gözaltında kaybedilen insanların akıbeti soruluyor, faillerin yargılanması talebiyle eylemler yapılıyor, toplu mezarların ve ölüm kuyularının tamamının açılması isteniyor. Ancak yetkililer susmaya devam ediyorlar.  Onlar susuyorlar ama bizler susmayacağız. Gerçeği sormaya devam edeceyiz."