Bir katili bıcır bıcır konuşturmak meziyet olmadığı gibi onun lanet çenesini kapamasını istemek de sansür değil! Can almasına karşın, üzülmeyen, kendini haklı gören ve vicdan azabı dahi çekmeyen katillere ihtiyacı yok bu dünyanın, zaten yeterince cani ve cani adayı varken aramızda.

Katillere gülünmez!

Alper Turgut

Virüs belası, sanırım bambaşka illetleri de şak diye iliştirdi gündelik hayatımıza, sorumsuzca ve umarsızca. Misal herkesin sosyal medya uzmanı olması, hemen her konuda fikir beyan etmesi, kafasına göre görüş vermesi, yalan yanlış bilgilendirmesi, sürekli ahkam kesmesi, normal görülmeye başlandı, epeydir. Resmen canlı yayın bombardımanı altındayız, herkes, herkesle olan muhabbetini, herkesin dikkat kesilerek izlemesini istiyor. Devamında; tokat manyağına çevrilen zavallı şuurumuz, anlamsızlığa anlam katmaya çabalarcasına bıkkın ve perişan ruhumuz. Vah! Tahammülsüzlüğün ve sabırsızlığın coğrafyasında yaşayan bizler, asla kurulamayan cümlelere, sözün özünü bir türlü söyleyemeyenlere, bırakın mevzuya çözüm üretmeyi, kendini dahi ifade edememe haline şans tanımaya hazırız, bu ne yaman çelişki anne? Harbiden çıldırmaya yer arıyoruz!

Elbette, insan doğası gereği meraklı işte, el hareketleniyor istemsizce, parmak direkt uzanıyor butona (düğme, tuş, acep nedir ki dokunmatik hayatta bu zamazingonun tam karşılığı?) basmaya. Biraz kabuğumuza çekilsek, biraz düşünmeyi seçsek, biraz zorlamamayı becerebilsek, ne tatlı olurdu.

Seyrettiği filmi anlatıyordu geçen gün birisi, altta da yorum yapıyordu insanlar: Vay karşiimmm, eleştirmenlere gerek yok, sen varken, yaaaaa ne iyi yorumluyorsun, akıyor mübarek, güzel macera filmleri de var mı be, tükettim sanki hepsini. Yorumlardan gazı alınca, haliyle saçmalamanın derecesi de ziyadesiyle artıyor, film okumayı (bu okuma kelimesi de itici ha, kitap mı bu, analiz etmek, incelemek, kurcalamak işte) çok kolay bir şey zannediyor. Zaten seyrettiği filmi de pek anlamış değil, metin aralarını nasıl keşfetsin, göndermeleri nasıl çözsün?

Kesinlikle kıskanmıyorum, nice sinefil gencin, bu güzelim sanata dair büyük tutkusuna, onlardaki özgün bakış açısına ve kendilerini hep aşmalarına, gerçekten hayranım. Sadece çok ses çıkartarak tribünlere oynayanların, emek verenlere, ter dökenlere ve kendini geliştirmeye didinenlere ayıp ettiğini düşünüyorum. Tam da bu yüzden, bilgisiz bilgililer, ilgisiz ilgililerden daha baskın oluyor, son kertede. Şimdi diyeceksiniz, ne zararı var? Şu an için yok, ancak memleketimde herkes her şeyin uzmanı olduğu için, film ve dizilerden bıkıp, başka alanlarda söz söylemeye karar verirse ne olacak? Masumiyet kadar bozulmaya bunca hevesli başkaca bir şey yoktur insanlığın gerçeğinde. Kirleniriz, vicdanımızı yitirdikçe, lekeleniriz, paha biçilemez hasletlerden vazgeçtikçe. Ve bir gün yıkanmakla geçmeyecek pisliklere bulaşmış oluruz.

Adlarını söyleyemeye lüzum yok, zaten herkesin malumu. İnternette karşıma çıktı önceki gün, biri soruyor, diğeri de yanıtlıyor tarzı, her ortamı saran tuhaflıklardan biriydi. İnsanların hayatını öğrenmek, bize ne katıyor, hala çözebilmiş değilim. Lakin şu an konumuz bu değil! Hah! Başkentin meşhuru imiş, pavyoncular bilirmiş, bir hekimi katletmiş, yedi senede özgür kalmış, sonra can yakmak alışkanlık yapmış, birkaç insanı yaralamış. Sizce burada gülünecek bir durum mevcut mu, bu tam tekmil ağır bir dram ulan. Üstüne üstlük ‘hukukçu’ olduğunu öğrendiğimiz soran kişi, kahkahayı koyuveriyor, nihohhahahhahhha diye.

Alayımızın canlı yayına geçmesi, herkesin gazeteci olup, soru sormayı basit bir şey sanması, pek de aman olur böyle şeyler diyeceğimiz şeyler değildir, anında cahilleri coşturan ve insanı çileden çıkartan noktalara savurur hepimizi, bilesiniz. Altta yorumlara bakıyorum, başıma gelse, ben de aynısını yapardım. Ne yapacak? Doktor öldürecek. Bakınız, ahlaki sorumluluk, etik, değer yargıları falan filin, tüm bunları bir kenara bıraksak da bu suçtur, suç. Azmettirmek gibi, kışkırtmak gibi, teşvik etmek gibi bir yere açılır bu karanlığın kapısı, kıkırdamak da neyin nesi?

Bir sual için, saatlerce araştırma yaptığımı bilirim, keşke sormasaydım dememek adına. Gazetecilik mi kaldı yurdumuzda kuzum derseniz, haksız olduğunuzu söyleyemem, birçok mesleğinin bilincinde olan, sorumluluk hissi bariz arkadaşım, sektörden uzaklaştı veya uzaklaştırıldı, kalanların çoğu iktidarın halkla ilişkiler ve reklamları için çırpınan tiplemeler, doğruya doğru. Ama yine de televizyonda, suçu önemsiz göstermek, kolayca sağlık emekçilerine yönelecek şiddeti, dolaylı ve dolaysız besleyecek hareket ve söylemlerde bulunmak, nispeten net olamaz. İnternet ortamı rahatlığı, cezai sorumluluktan daha meşakkatsiz kaçarım zihniyetine güç verebilir. Bu işin şakası yok, pişman bile olmayan katilleri, bize aaaa o aslında çok ‘cici’ diye yutturamazsınız. Bir katil, kendini istediği gibi anlatabilir en nihayetinde, ben kanatsız bir meleğim bile diyebilir. Ama ortada bir maktul var, sözün bittiği yer budur.

Virüsün vaka sayısı 10 milyon oldu, yarım milyon insan da öldü, sen bize, ne anlatıyorsun? O bambaşka mecra zaten, kimi iyice saldı, kimi panikle ne yapacağını şaşırdı. Eski ortamını kovalayanla, dünyanın son günü gibi davranan arasında, kendi halimizde yaşamaya çalışıyoruz biz de. Yukarıda sizin adınıza şahsıma (ya bu çok komik, ben şahsen bizzat kendim) sorduğum soruya, cevabım şudur, şiddeti kutsayan televizyon dizilerinin fanı olan gençleri, hiç hafife almayın derim. Aidiyet duygusu, çok güçlüdür, 2020’nin neredeyse ikinci yarısına gireceğiz, bu çağda, hâlâ ve ısrarla mafyacılık oynayanları kutsar ve onların önünü tıkamazsanız, karanlık, kirli ve güçlüye yatkın, kolay para kazanma heveslisi tiplerin arzuladığı koşullar doğmuş olur.

Tam da bu yüzden, güzellikler içerisinde büyümeleri, serpilmeleri, öğrenip, gelişebilmeleri için, bu vasatlık övgüsüne son vermeliyiz, niceleri ‘ucuzluk’ sevdasına kapılıp gitmeden. Bu sebeple, bir katili bıcır bıcır konuşturmak meziyet olmadığı gibi, onun lanet çenesini kapamasını istemek de sansür değil! Can almasına karşın, üzülmeyen, kendini haklı gören ve vicdan azabı dahi çekmeyen katillere ihtiyacı yok bu dünyanın, zaten yeterince cani ve cani adayı varken aramızda.