Kadın cinayetleriyle gündeme gelen Ümitcan Uygun’un uzun süre tutuklanmaması, iktidar ve yargının kayıtsızlığını gösterdi. Avukat Şükran Eroğlu, “Sanıklar ‘Artık bize bir şey olmaz’ diyerek cesaretlendi” dedi.

Katilleri iktidar cesaretlendirdi

Sarya TOPRAK

İktidarın zapturapt altına aldığı yargının, kadın cinayeti faillerine yaklaşımı Ümitcan Uygun örneğiyle bir kez daha gözler önüne serildi. İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden, düşmanca politikalarıyla kadına şiddetin ve cinayetlerin önünü açan iktidar sayesinde, Ümitcan Uygun bir kadının ölümünde daha baş şüpheli oldu.

Ankara’da 3 Haziran 2020’de 21 yaşındaki Aleyna Çakır’ın ölümünün baş şüphelisi Ümitcan Uygun, 3 Ağustos 2021’de evinde ölü bulunan 25 yaşındaki Esra Hankulu’nun ölümüyle ilgili gözaltına alındı. Hankulu’nun ölümüne ilişkin başlatılan soruşturmanın yanı sıra aralarında Ümitcan Uygun'un da bulunduğu 3 şüpheli hakkında, ‘uyuşturucu temini’ ve ‘fuhuşa aracılık yapma’ yönünden de inceleme yapıldığı öğrenildi.

Esra Hankulu’nun ön otopsi raporunda beyin zarında travmatik olmayan kanama ve akciğerlerde iltihaplanma tespit edildi. Adli Tıp Uzmanı Halis Dokgöz’ün verdiği bilgiye göre bu tespit, Hankulu’nun başında herhangi bir çarpma olmadığı anlamına geliyor. Dokgöz ayrıca Aleyna Çakır’ın tırnaklarında Ümitcan Uygun’un DNA’sına rastlanmasının cinsel saldırıya maruz bırakıldığı anlamına geldiğine de işaret etti.

Öte yandan gözaltına alınan Ümitcan Uygun’un ifadeleri ortaya çıktı. Uygun, geceyi Hankulu ile birlikte geçirdiğini doğrularken daha sonra evden ayrıldığını iddia etti. Uygun, kendisi evden ayrıldıktan sonra arkadaşlarının arayıp Hankulu’nun yaşamını yitirdiğini söylediğini öne sürdü.

Gözaltına alınan Furkan G., sabah 08.00’de Ümitcan Uygun’un evden ayrıldığını, daha sonra Dilan C.’nin saat 14.00 sıralarında yanına geldiğini söyledi. Daha sonra Dilan C. ile Hankulu’na bakmaya gittiklerini ve genç kadını yaşamını yitirmiş halde bulduklarını aktardı. Gözaltına alınan Dilan C. ise ifadesinde Ümitcan Uygun’un, kendilerine “Bir sıkıntı olursa beni söylemeyin” dediğini ileri sürdü.

Ümitcan Uygun’la ve onunla birlikte gözaltına alınan 2 kişi, adliyeye sevk edildi.

Hankulu'nun ölümünden bir gün önce gece, genç kadının evinde olduğu belirtilen Uygun’un annesi Gülay Uygun da 17 Eylül 2020’de şüpheli şekilde yaşamını yitirmişti.

ADI ÜÇ ÖLÜME KARIŞTI

İktidar ve ona bağımlı hale gelen yargının yarattığı son skandallardan biri olan Ümitcan Uygun’un bir yılı aşkın süre boyunca gözaltına alınmaması kafalarda soru işaretlerine neden oldu. Ayrıca Uygun’un adının 3 kadının ölümüne karıştıktan sonra yargının aklının başına gelmesi de oldukça manidar.

Ayrıca Aleyna Çakır’ın ölü bulunduğu 3 Haziran 2020’den bu yana kadın örgütlerinden, hukukçulardan yapılan çağrılara rağmen cinayetle ilgili tutuklanmayan Uygun’un, ‘uyuşturucu’ nedeniyle tutuklanması ve 6 ay sonra da tahliye edilmesi oldukça dikkat çekici.

katilleri-iktidar-cesaretlendirdi-907423-1.

YARGI ETKİN DAVRANMALI

İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Şükran Eroğlu da Ümitcan Uygun’un Aleyna Çakır cinayeti nedeniyle değil de yalnızca ‘uyuşturucu kullanmak ve uyuşturucu kullanmaya özendirmek’ suçundan tutuklandığını hatırlattı. Uygun’un avukatının da itirazı üzerine 6 ay sonra serbest bırakıldığını anımsatan Eroğlu, “Oysaki Aleyna Çakır cinayetinde baş şüpheli, üstelik Adli Tıp Kurumu’nda yapılan incelemelerde DNA ve sperm örnekleri uyuştu. Ama buna rağmen o cinayetten tutuklanmadı. Şimdiyse başka bir cinayetten söz ediliyor” dedi.

Uygun’un serbest bırakılmasının yeni cinayete yol açtığına değinen Avukat Eroğlu, “Yargı, böyle serbest bırakma tahliye gibi kararları verirken aslında etkin ve duyarlı davranması lazım, soruşturmanın çok etkili yürütülmesi lazım” diye konuştu. Uygun’un “Delil bunu tutuklamaya yeterli değil” denerek serbest bırakılmasının ve ‘cinayet’ suçundan hiç tutuklanmamasının hukuka uygun olmadığına vurgu yapan Eroğlu, “Hukuka uygun olan onu tutuklamak ancak suçsuzluğu ortaya çıktığında tahliyesine karar vermek. Fakat henüz öyle bir durum yok. Aleyna Çakır cinayetinde de suçsuz olduğuna ilişkin herhangi bir bulgu yok henüz. Dolayısıyla tutuklanmalıydı. Diğer suçla birleştirilerek serbest bırakılmamalıydı” diye konuştu.

SÖZLEŞME’YE CAHİLCE SALDIRDILAR

Uygun ısrarla tutuklanmadı, daha sonra bir cinayete daha adı karıştı. Eroğlu da bu noktaya vurgu yaparak “Nitekim ne oldu şimdi?” diye sordu ve sorusunu “Başka bir kadın cinayetiyle gündeme geldi” diye cevapladı.

Eroğlu, “Maalesef yasalar uygulanmadığı ve Türkiye Cumhuriyeti devleti İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği için bir cesaret ortamı yaratıldı” dedi ve ekledi: “Herkes İstanbul Sözleşmesi’ne saldırıyordu. Aileyi parçalıyor, cinsiyetsizliği öneriyor gibi saçma sapan, bilgisizce, cahilce saldırılarda bulunuyorlardı. Sözleşme ne olursa olsun devletleri taahhüt altına sokuyordu.”

İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olan devletlerin yükümlülüklerini uygulamakla mükellef olduğuna değinen Eroğlu, şunları dile getirdi: “Şimdi bu ortadan kalktı. 6284 yürürlükte ama sadece koruma tedbirine ilişkin bir yasa. Ceza Kanunu’nda da ‘suçu sabit olana kadar masumdur’ karinesi (Masumiyet karinesi) de olunca sanıklar son derece fütursuzca ‘Artık bize bir şey olmaz, bize af çıkıyor bu ülkede, bu suçlar da af kapsamına alınıyor’ diyerek cesaretlendiler. Bu örnekler çok kötü örnekler aslında medya diğer örnekleri de mutlaka vermeli. Medya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen yıllarca çıkamayanları da yazmalı. Serbest bırakılanları yazdıkça cesareti artıyor.”

SÖZLEŞME TEKRAR KABUL EDİLMELİ

Uygun’un bir cinayetin baş şüphelisi olduğunu ve serbest bırakıldığını, ikinci cinayetin de şüphelisi olarak tekrar gözaltına alındığını aktaran Eroğlu, şöyle konuştu: “Bunlar hep hukukun boşlukları ve yasa ile Sözleşme’nin uygulanmamasından kaynaklanıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek çok büyük bir hatadır çünkü İstanbul Sözleşmesi şiddeti önleme konusunda ve şiddet uygulandığında ne yapılması gerektiği konusunda bir yol çizmiştir bütün taraf devletlere. Dolayısıyla bunu yapmak ve yerine getirmek dururken çekilmek ve meydanı boş bırakmak son derece hatalı bir karardır. Biz bu karardan dönülmesini ve İstanbul sözleşmesinin tekrar uygulamaya geçirilmesini, kabul edilmesini istiyoruz.”

KADINLARA GÜVENCESİZ ORTAM YARATILDI

Baroların, kadın örgütlerinin ve kadın hukukçuların İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine karşı Danıştay’da açtığı davalara işaret eden Eroğlu, “Danıştay henüz bir karar vermedi, süreci uzatıyor. Dolayısıyla şimdi kadınların son derece güvencesiz kaldığı bir ortam yaratıldı ve bundan da özellikle şiddete meyilli, şiddet uygulayan erkekler cesaret buldular” dedi.