Katır, nasıl bir ses çıkartır; yani, anırır mı kişner mi, ya da bambaşka bir şekilde mi kendisini ifade eder?

Katır, nasıl bir ses çıkartır; yani, anırır mı kişner mi, ya da bambaşka bir şekilde mi kendisini ifade eder?

Eminim, pek çoğunuz da bilmiyor, daha doğrusu hiç merak etmemişsinizdir.

Ben de hiç merak etmemiştim, birkaç gün öncesine kadar.

Ancak, Ahmet Kekeç Ümit Alan’a ve onun üzerinden de bizim gazeteye sıçrayınca gözümün önünde Brueghel ve Bosch’un tablolarındakilere mümasil fantasmagorik imgeler oluştu: Sabah ve Star gazeteleri; manşetleri, yazarları ve bu yazarların yazdıklarını kendileri okusaydı çıkartmış olacakları sesler vb…

Fino sesi çıkartan katırlar, katır sesi çıkartan finolar. Fino, biliyorum, hepimiz de biliriz ki, havlar; oldukça zarifçe; zaten ‘fino’ da İtalyanca ‘ince/zarif’ demek. Ama katır nasıl bir ses çıkartırdı; ince ve zarif bir ses olmayacağı kesin de -daha doğrusu, ben öyle düşünüyorum; ne olabileceği hakkında hiçbir fikrim yok(tu).

Epey bir araştırdım ve de öğrendim ki, babası eşek, anası kısrak olan katırlar daha ziyade anırır, ama yerine göre de kişneyebilirken, babası aygır anası eşek olan katırlar ise -ki, bunlara Fransızca’dan ithal ‘bardo’ (hayvan hakları savunuculuğuyla da ünlü Fransız aktrisit Brigitte Bardot’nun da soyadıyla aynı yazılış ve anlamda) adı verilirmiş- genellikle kişner, ancak aynı zamanda anıra-da-bilirlermiş.

Bu mevzuya nereden gelmiştik? Tamam, Ahmet Kekeç’ten; ve bu arada ne kadar da lüzumlu bilgiler edinmiş oldunuz. Kıssadan hisse: Kekeç bile hayırlara vesile olabilir.

İlk bakışta, apayrı bir mevzu gibi görünebilir ama, bu da aslında -katırın değil- Türklerin lisanıyla ilgili: Siyasal dinci yaratıklar; ama yaratık olmayan bizim insanlar da ‘inanç özgürlüğü’nden bahsediyorlar. Oysa, ‘inanç’ ile ‘ özgürlük’ veya ‘hürriyet’, yan yana getirilebilecek en son kavramlar.

İman anlamında inanç, insanın bir ‘bilgi öznesi’, dolayısıyla en geniş anlamıyla özne olmaktan peşinen vazgeçtiği bir duruma tekabül eder. Oysa insan, özneleştiği, yani kendisi dışından verilmiş belirleyiciliklere (determinizmlere) biat edip teslim/basit bir nesne olarak kalmaya razı olmadığı ölçüde/sürece bildiğimiz anlamda insandır.

İşte bu yüzden de, inanç özgürlüğü değil, inanç veya inanma ‘serbestliği’ demeliyizdir: Serbestlik, insanın kendisinin bir özne olarak kendi çabası, eylemi, müdahalesiyle, yani kendi eliyle fethettiği değil, kendisine kendi dışından verilen bir hak, bir dolaşma alanıdır.

Bizi burada yanıltan, bizde bilinen ve itibar gören Batı dillerinde ‘özgür/hür’ ile ‘serbest’ kavramlarının aynı kelimelerle (libre, free, frei, libero vb) ifade ediliyor olması ve bizim de bu durumun bu dillerdeki bir zafiyete tekabül ediyor olduğunun farkında olmayışımızdır. Ne dediğimi anlatmak için şu örneği vermem yeterli olur herhalde: ‘Dünya Tiyatrolar Günü’nde tiyatrolara girmek Fransızca veya İngilizce’de ‘libre/free’ iken Türkçe’de hiç de bile ‘hür/özgür’ değil, ‘serbest’tir.

Rahmetli Proudhon da, anadili, muhtemelen yeryüzünün en güzel ve yetenekli dili olsa da, kıvranır ‘hürriyet’in ‘serbestlik’ten farkını vurgulayabilmek için: Pek çok yerde tekrarlar, “hürriyet/özgürlük, her defasında yeniden fethedilmeyi gerektirir” ve de “ancak kendisini fethedebilenin ve sadece onundur”; yani, insana kendi dışından verilmiş/tanınmış olan, ‘özgürlük’ sayılmaz diye.

Buna karşılık, bizimkiler, hele bir Batı dilini bilmeyi ve bunu belli etmeyi bizatihi entelektüel bir yetkinlik kanıtı gibi görüp gösterme peşinde olanlar, devleti ‘Devlet’ diye büyük –d- ile yazmayı bir marifet bilirler; bunun, zavallı Batılıların dillerinde ‘devlet’ ile ‘durum/hal/vaziyet’ kavramları karşılığında sadece tek bir kelimeye (état, state, stato vb) sahip olup vaziyet/hal/durum değil de devlet demek istediklerinde bunu ancak kelimenin ilk harfini büyük yazarak belirtmek zorunda kalmalarından kaynaklanan bir durum olduğunu bilmediklerinden.

Neyse, Davutoğlu da başka bir sürü şeyin yanı sıra, ‘keşif’ ile ‘icat’ arasındaki farkı da bilmiyor: Geçenlerde bilgisayarın ‘keşf’inden bahsetti; yakında Amerika’yı da icat eder inşallah.