Katmerleşen yoksulluğa karşı örgütlü bir mücadele şart

FİLİZ GAZİ

Derin Yoksulluk Ağı’nın düzenlediği buluşmada LGBTİ+ bireylerin, otizmli çocukların, kanser hastalarının halihazırda zaten imkansızlıklar içinde yaşayan alt gelirli, güvencesiz insanların katmerleşen yoksulluklarının hikayeleri paylaşıldı.

Derin Yoksulluk Ağı, bünyesindeki gönüllülerin kolektif çalışmasıyla hazırlanan “Hikayenin Yok Hali” kitabı, 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü dolayısıyla, dün İstanbul Taksim’de bulunan Cezayir Toplantı Salonu’nda tanıtıldı. Kitaptan kesitlerin okunduğu buluşmada özellikle pandemi sonrası artan yoksullukla beraber alt gelirli insanların yaşadıkları paylaşıldı.

Ayakkabısı, üniforması olmadığı için okuldan geri yollanan çocuklar, yoklukla mücadele ederken bir de hastalanan insanlar, toplumsal baskılara karşı direnen LGBTİ+ bireylerin yoksulluğu gibi konuların konuşulduğu buluşmada Derin Yoksulluk Ağı’ndan Hacer Foggo’nun dediği şey şuydu: “Herkesin yoksulluğu farklı farklı ele alınmalı.”

BÜROKRATİK BEKLEYİŞLER

Örneğin, bir anne “çoçuğum başka bir evde doğmuş olsaydı, çok daha farklı olabilirdi” şeklinde ifade ediyor yaşadığını ve şöyle anlatıyor:

“Dengeli beslenmesi, spor yapması, eve kapanmadan, mümkünse akranlarıyla normal yaşantının içinde olması gerektiğinin, bunlara ilaveten özel eğitim ve konuşma eğitiminin bu çocuklar için çok kıymetli olduğunun bilincindeyim. Bu bir takım çalışması, bir zincir… Bu arada bir şeyler olsun diye çabalarken pek çok kurumla görüşüyorsun. Belediyedeki ve partilerdeki insanlar bu çocuklarla fotoğraf çekiliyorlar, sözler veriyorlar, yaparız ederiz... Sonrasında insan zannediyor ki bir çözüm olacak. Yok öyle bir şey. Gerisi yerine getirilmiyor.”

Halihazırda zaten imkânsızlıklar içinde yaşamaya çalışan insanların, bakımının özen gerektirdiği hastalıkla boğuşmaları hayatları daha da zorlaştırıyor. Bir kanser hastası anlatıyor:

“Kanser tanısı 37 yaşımda kondu, o sırada iki aylık bebek var ve pandemi başlamış. Çocuklarıma üzülüyordum, kendime üzülüyordum. Yıkılmış bir durumdaydım. İlk başta emziriyordum da kızı. Kemoterapiye başladığım için iki aylıkken sütten kestim. Memelerim koltuk altıma kadar şişti. Kız memeye ağlıyor. Kız kardeşim de yeni doğum yapmıştı, benim kızımı da bir süre emzirdi, ama onun da sütü yetmiyor ki... Mamaya başladık. Bir yandan mama çok pahalı, insan alamıyor. Kemoterapi çok ağır geçti, yerimden bile kalkamıyordum. Yetişkin bezi kullanmaya başladım, o bezler de pahalı.”

Toplumun görmezden gelmek istediği, yaşamlarının her alanında “öteki” olmanın zorluğunu yaşayan LGBTİ+ bireyler ne yaşıyor peki? Hikayedeki kişi her şeyden öte kadrolu iş bulamadığını şu sözlerle dile getiriyor:

“O ameliyat masasından kalktıktan sonra her şey değişecek, sana biyolojik bi kadın gibi davranacaklar sanmak büyük bir yanılgı. (…) Kendime bir hayat kurmak, meslek edinmek istiyordum. 6 ay down sendromlu çocukların olduğu bir merkezde staj gördüm, ama kadrolu iş bulamadım.”

Kazancını günlük çıkaran ve buna göre yaşam stratejisi geliştiren insanlar pandemi sürecinde ne yaşamış? Atık kağıt işçisi bir kadın, çıkmazda olduğu o günleri şu sözlerle paylaşıyor:

“Geçen gün sokağa çıkma yasağında mecbur kaldım, evde hiçbir şey yoktu, aldım bir tane çekçek, çocukları da yanıma aldım, kağıt toplamaya gittim. Yukarı kadar gittim çocuklarla, polis çevirdi bizi. Allah'tan çevirdi yoksa bayılacaktım. Su içemiyorum, çocuklar ağlıyor. ‘Anne su al’ diyor. Para yok, nasıl su alayım? Geçenlerden istiyorum, vermiyorlar. Hemen eve geldim, hemen çeşmeden çocuklara su verdim. Elimi yüzümü yıkadım, kendime geldim. Polis, "Eve dönün, yasak olduğunu bilmiyor musunuz?" dedi. "Biliyoruz ama sadece yasak demeyi biliyorsunuz" dedim.”

KURULACAK DİLE DİKKAT

Foggo, tüm bunlar arasında “ortada” büyüyen çocukları da anlatıyor. Hengame içinde ilgi görmesi zaten mümkün olmayan çocuklar okula gittiğinde “Öğrenme bozukluğu var” denilerek damgalanıyor. Zamanla ailelerde kabulleniyor bu durumu. ‘Kafası çalışmıyor onun. Anlamaz” deniyor. Foggo, yıllar önce ulaştıkları bu çocukların şimdi üniversitede olduğunu söylüyor. Bu da konunun bir başka önemli tarafı.

Buluşmanın sonunda başka türlü örgütlenmenin şart olduğu konuşuldu. Yoksulluğu anlatırken kurulacak dile dikkat edilmesi gerektiği ve fakat bir taraftan “dramatize etmeden bu insanların yaşadıkları bilinmeli” denildi. Sonuç şuydu: Evet, bu bir sistem sorunu ama biz ne yapabiliriz?