Yazma tutkusu denilen bir olgu vardır ya -Marquis de Sade buna örnek verilir-, 'okuma tutkusu' ise bugünün yazısına vesile oldu. Nasıl mı? Sigmund Freud'un 'Günlük Yaşamın Psikoanalizi' adlı bir kitabı vardır. Bir şeyi anımsamaya vardıran akıl yürütme zincirini anlatır. Benim çağrışımlarım da öyle oldu. SSCB'nin resmi korosu Kızıl Ordu Korosu'nun içinde bulunduğu uçak Karadeniz'e düşünce koroyla ilk tanışıklığımı düşündüm, oradan eniştemin radyo dinleme ve okuma tutkusuna vardım.

Adana'nın yaz sıcağını bilen bilir. Çocukluğumun büyükleri (erkekleri) evde Amerikan bezinden dikilmiş iç donu ve çarşı-pazardan ya da iyisi Kilis'den alınmış atletiyle yarı çıplak dolaşırlardı. Eniştem bunların sevimlilerindendi. Sevimli dediğime bakmayın sağlam entelektüeldi. Bir dönem İstanbul'a gelmiş, Sertellerin, Tan Gazetesi'yle, Aziz Nesin, Çetin Altan gibi yazarlarla tanışmış, gazete basılıp makineleri yağmalandıktan sonra Adana'ya geri dönmüş, orada da Orhan Kemal'le arkadaş olmuş, bir hiciv, bir nüktedan ustası eniştem işte... Sabahın seherinde yatağında don-atlet vaziyette yabancı kanalların gün içinde tüm Türkçe haber (İşçinin Sesi, Moskova Radyosu, BBC Türkçe haber vb.) saatlerini kaçırmadan takip eder, akşama kadar kitaplarını, dönemin ileri denebilecek gazetelerini ve dergilerini okur, kimseyle iletişim kurmazdı. Akşam olup galonluk şarabın ya da bazen boğma rakının başına geçti mi

değme sohbetine. Okuduğu gazetelerin hiçbirini atmaz, evin bir odasında günbegün istiflerdi. Ta ki evi kağıt kurtları basana kadar. Halam evin damına tahtadan bir kulübe yaptırıp, eniştemle beraber kurtları da yukarı havale edince rahatladı. Bu sefer de damda güvercin uçuran oğluyla sorun yaşamaya başladı. Kuşları kafese sokmakta zorlanıyormuş, kuşlar önce onun kulübesinin üstüne konuyormuş falan... Güvercinler okumaya meraklılarsa eniştem ne yapsın! Aynı rahatlıkla kimseye dalaşmadan damdaki tahta kulübesinde vantilatör serinliğinde okumalarına uzun yıllar devam etti. Eniştemin hikâyesi deniz derya. Kısaltıp okuma tutkusuna geleceğim, gözleri görene kadar okudu, yaşlandığında göz sinirleri zayıflamıştı ama, görebilmek için gözüne üç santime kadar yakınlaştırdığı kitapları, gazeteleri yine de terketmedi. Tamamen kör olduğunda, elinden oyuncağı alınan çocuk gibi ağladığını söyler kızı, sonra da öldü. Bir gün eniştemi yazarsam öykünün sonunu "tutkusunu gerçekleştiremediği an..." genel kanısıyla bitirmeyeceğimi biliyorum. Sonra da öldü, en iyisi, ona en yakışanı...

Takip ettiği radyo seanslarında Kızıl Ordu Korosu şarkılarının sözlerini ezberlemişti, mırıldanırdı. 'Enternasyonal'i, 'Katyuşa'yı, 'Kalinka'yı, 'Kernina'yı, 'Ave Maria'yı... Demiryolu inşa eden askerleri ziyaret ettiklerini, sonra II. Dünya Savaşı sırasında cephede, askerlere ve halka moral vermek için 1500'ün üstünde gösteri yaptıklarını... Benim bilmediğim; 1991'de Kızıl Ordu Korosu, Berlin Duvarı'nın yıkılması üzerine Roger Waters'ın 'The Wall' konserinde savaş karşıtı şarkılarından Bring the Boys Back Home (Çocukları Evlerine Geri Gönderin) adlı şarkısına eşlik ettiğinde ne düşündüğüydü.

1941'de Hitler'in faşist ordusu üç milyon askerle yüklendi Sovyet topraklarına. Nazilerin saldırdığı günün hemen ertesinde Stalin'in, koronun kurucusu ve yönetmeni Aleksandr Aleksandrov'u arayarak Sovyet halkının uyanışını simgeleyen bir şarkıya ihtiyaç olduğunu söylediği biliniyor. Lebedev Kumaç'ın sözleri hazırdı, bir gün sonra ise beste! Cepheye gitmek için trenlere binmekte olan binlerce asker, Moskova'daki Byelarus Tren Garı'nda, Kızıl Ordu Korosu'nun eşliğinde, 'Kutsal Savaş'ı söylüyordu; Ayağa kalk, büyük ülke, / Ölümüne bir kavga için ayağa kalk / Karanlık faşist güce karşı / Onların iğrenç ordularına karşı (...)

872 gün süren kuşatmada sevgililer beklendi, kardeşler, evlatlar... Dönmedi çoğu ve Matvey Blanter'in bestesi, sevgilisinin savaştan dönmesini bekleyen kızın hikâyesi 'Katyuşa', cephedeki Sovyet askerleri tarafından çok sevildi; Sözleri Mihail İsakovskiy'a ait;

Çiçeklenmiş tüm ağaçlar. / Kıvrım kıvrım yükselir sis. / Katyuşa kıyıya koşar, / Kıyı sarptır, kıyı sessiz. / Koşar da bir türkü tutturur / Bozkırların kartalına, / Yüreği onun için çarpar durur, / Taşır mektuplarını göğsünde. / Uç türkü ışığa katıl ve uç, / Parlayan güneşe doğru. / Sınırımızda nöbet tutan mert yürekli askere götür / Pırıl pırıl bir selam Katyuşa'dan. / Götür ki unutmasın hiç, / Yârinin sesini kulağında çınlayan, / Söyle göz kulak olsun memlekete, / Aşklarına göz kulak olunmaktadır.