Erdoğan bir konuştu, Merkez Bankası 1 indirdi, dolar avro 3-5 fırladı… Hepimiz daha fazla borçlandık, yoksullaştık ve karnımızı doyurmakta bile daha fazla zorlanacağız… Asgari ücret ortalama ücret oldu ve o da açlık sınırının altında…

Millet açlıkla boğuşuyor, sen Kavala’yla Can’la (Dündar) uğraşıyorsun diyen çıkar mı bilmiyorum.

Aklının ucundan böyle bir soru geçebileceklere söyleyeyim; halkın yarısından çoğunun “açlıkla terbiye edilir” duruma düşürüldüğü ekonomik halimizle, Kavala’yla Can’ın “siyasi ve askeri casusluk”tan içeride ve dışarıda süründürülme hallerinin nedeni aynı aslında.

Selin Sayek Böke, geçen gün televizyonda ekonomiye dair değerlendirmeler yaparken; “Sorun ekonomik değil siyasi” diyor ve tek adam rejimini neden, doların zıplayıp halkın yoksullaşmasını da sonuç olarak tanımlıyordu. Haklı.

Tek adam rejiminin yerine, şimdi 6 partinin genel çerçevesinde anlaştıkları “güçlendirilmiş parlamenter sistem” geldiğinde kimi sorunlar çözülebilir. Kavala ile Can’ın çilesi de son bulabilir, ki bunlar hiç azımsanacak şeyler değil.

Ancak, 6 partinin anlaşmasından kuralları ve kurumları olan piyasacı bir ekonomi çıksa da kamucu bir ekonominin çıkmayacağını, bunun için sol/sosyalist bir odağın güçlendirilmesi gerektiğini söylemek gerek.

Yaşanan ve gittikçe ağırlaşan sorunların temelinde tek adam yönetimi ve yıllar içinde inşa edilen “parti devleti” rejiminin olduğu ortada. Buna karşı bir dirençle ve bundan kurtulmaya dönük bir örgütlenmeyle mücadeleyi aşağıdan yukarı örmek önemli.

SOL Parti’nin ülke çapında gerçekleştirdiği sol buluşmalar ve yarın İstanbul Kartal Meydanı’nda üçüncüsünü düzenleyeceği mitingler bu doğrultuda atılmış anlamlı adımlar.

Umarım aşağıdan yukarı örülen bu mücadele, yukarıda da, içine girdiğimiz süreçte gelişmeleri etkileyebilecek güçlü bir sol çekim merkezine evrilir.

Yazıya Kavala’nın ve Can’ın casusluğu (!) başlığını attıranın, yıllarca AKP militanlığı yapmış ama bir süredir “tövbekar” bir esnaf arkadaş olduğunu söylemeliyim. Dehşetengiz casuslar olarak ilan edilen İsrailli çiftin salıverilmesinden ve bunun için de İsrail yöneticilerinin Erdoğan’a teşekkür ettiğinden bahsederken, “Kavala ile Can Dündar da İsrail vatandaşlığına geçsin!” deyiverdi.

Bir işaretiyle Merkez Bankası’nın faiz indirdiği, bir işaretiyle “ben bu koltukta oturdukça” diye parmak salladığı “casuslar”ın serbest bırakıldığı bir güçlü liderimiz var! Ekonominin halini de, Kavala’nın Can’ın halini de o işaretlere “borçluyuz”!

Başka pencerelerden bakanlar, Saray’ın penceresinden bakanların “askeri ve siyasi casus” olarak gördükleri Kavala ve Can’ı memleketinin dertleriyle dertlenen insanlar olarak görüyorlar.

Kavala, içeride kendi halinden çok memleketin hali için üzülüyor! Dilerim haftaya yapılacak duruşmasında tutukluluğu son bulur.

Can, dışarıda gazetecilik yapıyor hâlâ!

Bu mesleğe heves edecek gençler için rol modeli olacak bir gazetecilik! Silivri’yi, insan hakları ihlallerini anlatan, kitaplar yazan, kendisine yaşatılanlara karşın diline nefret ve intikam bulaştırmayan bir gazetecilik…

Zor zamanlardan geçiyoruz hepimiz. Yoksulluk ve hukuksuzluk insanların canına tak etti. Ama çıkış yolumuz öyle Washington, Berlin ya da Tel Aviv’den gelen bir telefonla açılmayacak. O yolu biz kendimiz açacağız.

Asla umutsuzluğa düşmeden, birbirimize sarılıp, birlikte yürüyerek çıkacağız düzlüğe. Yoksulluğun da hukuksuzluğun da olmadığı bir düzlüğe…

O slogan boşuna atılmıyor yıllardır; kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!