Kavgamız patriarkal kapitalizmle
Mevsim DERİN
Kamla Bhaşin Ataerkil Sistem isimli kitabında ataerkil sistemin ne olduğunu, hangi araç ve yöntemlerle işlediğini, kurumsal boyutlarını ve bunların görünümlerini açıklıyor. Bhaşin’in kitabın ilk bölümünde özellikle vurguladığı konulardan biri ataerkil sistemin gündelik hayatın her alanında değişik şekillerde deneyimlendiği. Bununla beraber Bhaşin ataerkil sistemin kadınlar üzerindeki sömürü ve denetim mekanizmalarının çok boyutluluğuna, hem gündelik ve hem de kurumsal boyutlarına değiniyor.
Bhaşin bu denetimin sistematik ve kurumsal boyutlarını irdeliyor. Ona göre “toplumdaki asli kurumlar incelendiğinde hepsinin ataerkil bir doğaya sahip olduğu” görülüyor. Böylece sistem yenilmez, normal ve doğal olarak kabul ediliyor. Bhaşin’e göre bu kurumlardan başlıcası aile. Aile, toplumdaki her türlü eşitsizliğin ve cinsiyet rollerinin yeniden üretildiği ve bir sonraki kuşağa aktarıldığı en temel birim. Aile devlet sistemini hem yansıtır hem de yeniden yaratır ve bu özellikleriyle ataerkil sistemin yeniden üretilmesinin ve aktarılmasının ilk ve en önemli parçasını oluşturur. Bhaşin aileden sonra ise din ve dinsel kurumları ataerkil sistemin dayanaklarından biri olarak sayıyor. Tarihsel bir bakış açısıyla dinin erkekler tarafından nasıl değiştirildiğini, gücün erkekleştirildiğini, ahlaksızlık ve cezanın ise kadınla ilişkili hale getirildiğini vurgular. Din olgusu, aileden hukuka, birçok alandaki belirleyici motiflerden biri olduğu için de ayrıca önemli.
Bhaşin çalışmasının üçüncü bölümünde önce bu doğal düzen anlayışının temel vurgularını ve hemen ardından bu doğal düzen anlayışıyla çatışan feminist teorilerden bazılarını, ana hatlarıyla açıklıyor. Gelenekçi anlayış kadınlar ve erkekler arasındaki biyolojik cinsiyet farklılıklarından yola çıkarak açıklanan bir iş bölümü üzerine kurulur. Böylece kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlik biyolojik ve tarihsel olarak “doğal” bir kaynaktan çıkmış olarak gösterilir, toplumsal rol ve işlevler de bu anlayış ile temellendirilir. Buna karşılık feminist teori ve kuramlar, tarihsel, antropolojik ve sosyolojik bulgulardan yola çıkarak bu doğal düzen anlayışının neden sadece bir olumsallıktan ibaret olduğunu gösterirler. Bu bağlamda Bhaşin başlıca üç kuram üzerinde durmaktadır. Bunlardan birincisi Marksist düşüncenin kurucularından biri olan Friedrich Engels’in -Amerikalı antropolog Lewis Henry Morgan’ın insanlığın erken dönemlerinde toplumların ve ailenin yapısına ilişkin antropolojik çalışmalarından faydalanarak- tarihsel materyalist bir perspektifle kaleme almış olduğu Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni isimli çalışmasında geliştirdiği kuram. Engels bu çalışmasında materyalist bakış açısını kadınların konumuna çevirmiş ve kadınların ikincil konumunun da –tıpkı sınıfların ortaya çıkmasında olduğu gibi- özel mülkiyetin gelişimiyle başladığını savunmuştur. Dolayısıyla Engels sınıflar arasındaki ayrımı ve kadın erkek arasındaki ayrımın çıkış noktasını özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla ilişkilendirir. Bu ortaklık onun çözüm önerisini de işçi sınıfından tüm kadınların ve erkeklerin hep birlikte mücadele etmesi şeklinde sunmasıyla sonuçlanır. Bhaşin tam olarak bu noktada tüm teorik katkılarına rağmen Engels’in kadının ikincil konumunu ağırlıkla ekonomik etkenler üzerinden açıklanmasının yetersiz olduğunu dile getiriyor ve yine Marksist düşünüş çerçevesinde bu kurama yapılan eleştiri ve katkıları ele alıyor.
HEM ATAERKİ HEM SINIF
Marksist kuram ataerkil sistemin oluşumunu açıklayıp özel mülkiyeti başlangıç noktası olarak ele alırken Radikal Feminist ve Devrimci Feminist yaklaşımlar ise ataerkil sistemin özel mülkiyetten önce oluştuğunu ve temel çatışmanın sınıflar arasında değil cinsiyetler arasında varolduğunu iddia ediyor. Bhaşin bazı radikal feminist kuramların toplumsal sınıflarda iki sistem olduğunu iddia ettiklerini belirtiyor. Bunlar üretim ilişkileri üzerinden hareket eden ekonomik sınıflar sistemi ve üreme ilişkileri üzerinden hareket eden cinsiyet sınıf sistemi. Üçüncü başlık ise Sosyalist Feminist Duruş şeklinde ifade ediliyor. Bhaşin sosyalist feministlerin marksizmin temel ilkelerini kabul ettiklerini ve kullandıklarını ancak –Engels’e ilişkin açıklamalarında da değindiği üzere- Marksist kuramın ihmal etmiş olduğu alanları geliştirip zenginleştirmek üzere hareket ettiklerini söyler. Buna göre sosyalist feministler ataerkil sistemi etkileyen birçok etmenin söz konusu olduğunu ve üretim ilişkileri ile üreme ilişkilerinin birbirine nedensel olarak değil, karmaşık bir biçimde bağlı olduğunu ileri sürerler. Bhaşin’e göre sosyalist feministler “Farklı baskı sistemlerini birbirleriyle ayrılmaz biçimde bağlı olarak görürler.” Bhaşin sosyalist feminist ekol içinde Zillah Eisenstein’in ve Heide Hartmann’ın görüşlerine değinir. Kısaca özetleyecek olursak Mies erkeklerin üstünlüğünü doğayla kurdukları ilişkinin özel bir boyutunda, yok edici aletlerin kullanım ve denetimini ele geçirmiş olmalarında bulmaktadır. Mies başka bazı bulgularla birlikte düşünüldüğünde ataerkil sistemin kurucularının hayvancılıkla uğraşanlar olduğunu düşünür.
Bhaşin sonuç olarak Güney Asya’daki birçok kadın grubunun sosyalist feminist görüşü benimsediğini, yani hem ataerkil sisteme hem de sınıf sistemine önem verildiğini ve toplumsal anlamda kadınların bir araya gelerek ortaya geniş bir muhalefet koyduklarını belirtir.