İstanbul bir “çirkinlik çağı” kavşağında. Kent çirkinleşiyor. Farkında olunmadan tuhaf hacimler totaliter biçimler

İstanbul bir “çirkinlik çağı” kavşağında. Kent çirkinleşiyor. Farkında olunmadan tuhaf hacimler totaliter biçimler. Çevresine saygısız, mimari demokrasiyi hiçe sayan. Kent estetiğinin rant getirisi yok.

Bir kavşakta olma halini önce Zaporoje’de birden farkettim

Zaporoje, tarihin, coğrafyanın, siyasetin, ekonominin ve toplumsal dönüşümlerinin kavşağında bir kent. İstanbul’dan çok uzaklarda. Ukrayna’da.

Zaporoje kenti, tarih içinde, Güney’de gelen Tatar - Türk – İslam baskısı ile Kuzeyden gelen Polonya baskısının kavşağında kalmış. Kentin içinden geçen Dinyeper Nehri, her iki dış baskıya sınır oluşturmuş.
 
Bu baskılara direnen Zaporoje Kazakları ise, nehrin ortasındaki  Hortitsa Adası’nda savunmaya çekilerek, başka bir tarihsel kavşak oluşturmuşlar. Bozkırın atlılarının, altında kurultay topladıkları 700 yıllık çınar da yine başka bir başlık.
           
Ekim Devrimi’nden sonra, Dinyeper üzerine dünyanın en büyük hidroelektrik santrallerinden birisi kurulmuş. Baraj nedeniyle, yine dünya ölçeğinde bir gölet meydana gelmiş.
           
2. Dünya Savaşında, Sovyetler’i hedef alıp Kiev’e yönelen Alman ordularının Güney Cephesi Zaporoje’yi de kapsıyordu. Savaş, bu coğrafyaya hakim olmuş. Bu da başka bir kavşak.
           
Sovyet döneminde Zaporoje’de 250 tane sanayi tesisi varmış. Bunların içinde, ülkenin en büyük otomotiv fabrikası da yer alıyordu.
           
Sovyet dönemine, reel sosyalizme dair çeşitli eleştiriler olabilir. Ancak, doğruları da es geçmemek gerekir. Örneğin, kapitalist ekonomide kent büyük bir metadır. Kent, insani bir yaşam biçiminin insani mekanı değil, kar maksimizasyonu için bir yatırım, pazar ve bu kapsamdaki uygulamaların öznesidir. Kentin yaşanılan hayat örgüsünden insaniliği çıkaran günümüzün Amerikan kentleri tam anlamıyla bir meta örneğidir. Tamamen araçlara göre düzenlenmiş bu kentlerde, yollarla, viyadük örgüsü ile, insanın tüketim dışı etkinliğine, normal bir yaşam sürme şansına hiç yer verilmemiştir.

İşte, Sovyet dönemindeki Zaporoje’deki kent uygulaması, fabrikalarda çalışan insanın, evlerde yaşıyor olması gerçeğinden yola çıkarak, bu yönüyle insani bir kent/konut uygulamasına örnek oluşturmuştur.
           
Batıda Soğuk Savaş döneminde, çok eleştirilen  “demir perde ülkelerindeki” kentlerde uygulanan “bloklar” aslında, en büyük batı kentlerindeki varoşlaşmaya, gettolaşmaya  kesin bir engel oluşturmuştur. Öyle ki, gettolaşma ve varoşlaşma, günümüzün yoğun kent/konut sorunu olarak varlığını sürdürmektedir. İşte bu noktada Zaporoje’deki kent/konut ve sanayi ilişkisi oldukça insana uygun bir nitelik göstermektedir. İnsanı merkeze alarak, Toki’nin de anti-tezini oluşturmuştur.
           
1989-1991’de yaşanan dönüşümden sonra, ülkede uygulanan liberal ekonomik sistem elbette Zaporoje’de etkisini gösterecektir. Hatta göstermeye başlamıştır. Serbest rekabetçi küresel liberal ekonomik sistemin ilke ve uygulamaları elbette kendine uyan kentsel, sosyal kültürel değişim ve dönüşümü sağlayacaktır.  Elbette piyasa ekonomisinin kuralları yeni organizasyonları, her türlü yapısal dönüşüm ve değişime neden olacaktı.
           
İşte, eski 250 sanayi işletmesinin halen faal olduğu Zaporoje böyle bir değişim ve dönüşümün kavşağındadır. İyi ya da kötü bir değişim/dönüşüm süreci kaçınılmazdır. Aslolan, tarihsel, toplumsal süreç içinde bir bellek oluşturmak anlamında, bu değişimi ve dönüşmeyi saptamak önemlidir. Bunun için, bu tarihsel kavşağa bir kamera yerleştirmeli!

Haftanın dizesi; “Beden nerede parçalandıysa kartallar oradadır” (Turgay Kantürk, Siyah Eşya, Telos)