Gökyüzüne bakmayı çok severim. Özgürlüğü anlatır bana. Hele de bir yıldız kaymasına düşerse gözleriniz bilirsiniz ki, arkasında izler bırakarak ölen, bir taş değildir sadece. Evrenin bir parçasıdır ve başka bir parçasına gömmek için kendisini, son bir atımlık nefesini bırakmıştır.

Bir dilek tutmak kayarak ölen yıldıza, bir ölümden başka bir umut üretmektir. Yıldızın öldüğünü düşünmeyiz oysa hiçbirimiz. Yıldızın dileklerimizi yerine getirmek için o anda bize görünmüş olduğuna dair inancımız içimizi heyecanlandırır. Yıldız kendi serüvenini, bizler ise kendi serüvenlerimizi taşırız. Her tutulan dilek bir sözdür oysa. Birileri bir yerlerde, sizin dilekleriniz için kayar gökyüzünden, birileri ise sözlerinizi yok etmek için pusulanır. Bazen ve çoğu kez size pusulananlar, sizin kanınızı akıtırlar.

•••

Ölen bir yıldıza yüklenen anlam, bütün anlamların üstündedir. İçinizde hızla biriken dilek, dilekler asla sadece kendinize dair olmaz. Çoğuldur hep. Çoğul olmayan, o yıldızla birlikte söner.

Dileği, dileklerimizi yaşatmak, onu çoğaltmak, çoğu zaman başkalarının ödediği bedellerle olur. Burun kıvırdığımız, anlam veremediğimiz, aklımızın, vicdanımızın almadığı o anların bir gün mutlaka parçası oluruz. Adaletsizliğe isyan edenleri linç ederken, bir başka adaletsizliğin parçası olduğunuzu unutmayın hiçbir zaman.

•••

Yüksek beton binalarının arasında, gözükmüyor gökyüzü artık. Kayan yıldızlar uğramıyor bu yüzden gözlerimize. İçimize kan, içimize gözyaşı, içimize kötülüklerini yığıyorlar. Dileklerimizi aldılar ellerimizden. Gökyüzüne bakmalarımızı aldılar. Birbirimize heyecanlanmamızı ve birbirimize umutlanışlarımızı çaldılar. Yasaklı hakaretlerden bir hayat çıkmaz ama çıkacağına inat inatlaşıyorlar, inatlaşıyoruz gerçekle. Gökyüzünü seyretmiyoruz artık, seyredemiyoruz. Sıradanlığın içine sıkıştırılmış sözlerimizden, sorularımızdan, cevaplarımızdan sıkkınız. Herkes birbirini lanetleyerek, küfrederek, ezerek var olmaya çalışıyor. O düşük cümlelerden hakaretler yığılıyor üstümüze.

•••

Derinliksiz cümleler çoğaldıkça, yitiriyor kendini edebiyat, sanat, yazı, propaganda. Oysa dileklerimizi çoğaltacak olan sözünüzün olması, o sözünüzün sanat, edebiyat, yazı eliyle çoğaltılması ve geniş kesimlerin içine alacak öyküleri yazılması ile birikecektir direnç. Hep ölerek değil... Yitirilen saflığı yeniden bulmadan, ona dönmeden tamir edemeyeceğiz ne geçmişi, ne geleceği.

•••

Gökyüzüne bakmalıyız muhakkak. Bulutsuz bir akşama kaldırıp başımızı, bakmalıyız sonsuzluğa. Kayan bir yıldızı sadece bir biz görmüyoruz, milyonlarca insan görüyor aynı zamanda. Aynı zamanda gökyüzüne bakan milyonlar olduğunu bilmek, ne büyük bir heyecandır. Güzellikten yana dilek tutmayan tek bir kişi yoktur eminim. Dilek, kötülüğe tutulmaz ve kötü olanlar gökyüzünden kayan bir yıldıza anlamlar yüklemezler.

Hırslılar,  güçlüler, zenginlerin, satın alabilecekleri çok şey var ama satın almadan tutabilecekleri bir dilekleri yok. Bu yüzden hep eksik ve doyumsuz bir hayatı yaşıyorlar. Yoksulluk, paraya, güce sahip olamamak değildir ki, asıl yoksulluk uğruna bir dilek bile tutamayacak her şeye sahip olmaktır.

•••

Kayan bir yıldızın ölürken, ona tanık olan milyonların umutlanışından korkanlar, ellerindeki gücü dilekleri yok etmek için kullanırlar. Önünüze gökdelenler dikerler. Başınızı kaldırıp baktığınızda, görmenizi istedikleri tek şeydir betonları. Ona tapmanızı, ona hayranlık duymanızı ve onun içinde olabilmek için hırslanmanızı isterler.

Onlar için kayan bir yıldız, yıldızlar yok arkadaşlar.

Bizim için kayan yıldızlar var. Dileklerimiz gerçekleşsin diye düşüyorlar gökyüzünden gözlerimize.

Gökyüzünü seyrediyorum. Bana özgürlüğü hatırlatıyor. Bir dilek tutuyorum. İçinde sizin, bizim, hepimizin olduğu ve aklımda Berkin’in ailesinin son seslenişi…

Üstüne ne yazsak ayıptır artık biliyorum…