Bu köşeyi takip edenler epeydir erken ya da baskın seçim senaryoları üzerinde durduğumu okumuştur. Erdoğan’ın belediye başkanlarını azletmesi, yerel teşkilâtları hallaç pamuğu gibi atması ve Afrin’e harekât düzenlemesi dahil, son altı ayda yaptığı hamlelere rağmen yüzde 50 artı 1 sağlayamadığını, üstüne üstlük bekledikçe kayıp hanesine daha fazla şeyin yazılacağını tahmin ettiğini yazıyordum. Zira kriz kapıdaydı, muhalefet gündemi belirleme şansını elde etmekteydi. Saray’ın bu nedenle başkanlık seçimini yerel seçimler sonrasına bırakması mümkün değildi. Erdoğan’ın “Metal yorgunluğu bitti” ifadesi erken seçim sinyali olarak bir kenara not edilebilirdi. Fakat itiraf edeyim 24 Haziran tarihi bu satırları kaleme alan için de büyük bir sürpriz oldu.

Kararın ardında nicedir yazdığımız sebeplerin yanı sıra egemen güçler arası bir pazarlık olduğu şüphesiz. İçeride MİT, TSK, yandaş sermaye dışarıda ABD-NATO hattı bu kirli pazarlık içinde yeni pozisyonlar alıyor. Baskın seçim tercihi mevcut oligarşik siyasetin genetiğinden çıkarılmış bir karar. “İstikrar” derken memleketi üç senede üç genel seçime ve bir darbe girişimine mahkûm eden bu zihniyetin 24 Haziran’da “Geçinemiyoruz” feryadını yükselten emekçilere, kadınlara, gençlere hiçbir vaadi ve yararı yok!

İktidar blokunun hamlesinin halk egemenliğinin gaspı ile eşdeğer olduğunu görmek gerekir. Bu 16 Nisan’da iktidarın YSK marifetiyle imza attığı şaibeli referandumundan bir adım ötesidir; daha seçim gerçekleşmeden sonucu tayin etme teşebbüsüdür. Hem bir acziyet beyanıdır hem de ‘cumhur ittifakına’ dair bir iflas alametidir. Yerel seçimler nedeniyle ittifak bozulur diye korkan, önümüzdeki bir buçuk yılı çıkarmaya mecali olmayan AKP-MHP ortaklığının bundan daha uzun bir süre için halktan yetki istemesi düpedüz yüzsüzlüktür, seçmenin aklı ve vicdanıyla dalga geçmektir.
İktidar blokunun baskın seçim kararı ‘Seçmen biz ne yapsak kabul eder’ zannının uzantısıdır; kendi seçmenini rehin alma teşebbüsüdür. Ancak bilinmelidir ki bu hileler, kestirme çözümler yakın tarihte hep duvara çarpmıştır, yine çarpacaktır. 16 Nisan’da seçmen AKP’nin, MHP’nin “kalelerinde” nasıl Hayır’a meylettiyse 24 Haziran’da da emrivakiye karşı tepkisini gösterecektir, göstermelidir. Üstüne üstlük AKP de MHP tabanı da seçim sonrasında bu ittifakın bir biçimde çökeceğini görmektedir. Erdoğan’ın ‘MHP’ye oy kaptırmayın’ ifadesi seçim sonrası planlarının çoktan yapıldığının göstergesidir. Tam da bu nedenle MHP’lilerin milletvekili tercihinde ittifaka, cumhurbaşkanı seçiminde Erdoğan dışında bir adaya oy vermesi ihtimal dahilindedir.

Erken seçim kararı doğal olarak ülkeyi yönetmeye talip muhalefetin arzusu olmalıdır; ama baskın seçim başka bir şeydir. O nedenle CHP, İyi Parti, Saadet ve HDP baskın seçim kararını “Biz hazırız”, “Hodri meydan” diyerek karşılamak yerine iktidara “Bir dur bakalım” demeliydi. Hep birlikte seçime girme şartlarını açıklayarak iktidarı köşeye sıkıştırmalıydı. OHAL’in kaldırılması, Anayasa Mahkemesi önündeki ittifak yasasına itirazların karara bağlanması gibi başlıklarda ısrarcı olmalıydı. Bu yapılmadı ancak hâlâ muhalefet partilerinin birlikte kotarabileceği işler var. Seçime katılımı artırmaktan ve sandık güvenliğinden tutun da 24 Haziran akşamı takınılacak tutuma kadar birçok konuda muhalefet şimdiden seçmenine taahhütte bulunmak durumundadır.

Baskın seçim dayatmasının kitlelerde şok etkisi yaratarak Hayır’ın ilerici ucu olarak tanımladığım gücün önünü kesmek istediği aşikâr. Çünkü umudu, direnci örgütleyerek iktidardan bunalmış milyonlara “Başarabiliriz” mesajını veren politik özne orada. Gaza boğuldu, işinden oldu, soruşturmalara, davalara maruz kaldı ama inatla mücadeleye devam ediyor. İktidarın bu kadar kısa sürede toparlanamayacağını düşündüğü devrimci-ilerici politik hat 1 Mayıs’ta meydanları dolduracak ve ardından iktidarın sandık kuşatmasını demokratik tüm yöntemleri kullanarak geriletecek.

Muhalif güçler önümüzdeki iki ayın her gününü seçime son gün gibi hazırlanarak geçirmek zorunda. CHP, İyi Parti ya da HDP’nin en az ikisinin boykot demediği bir yerde Saray rejimine karşı sandığa gitmek, oylara sahip çıkmak yurttaşlık sorumluluğudur. “Kaybetseler de gitmezler” diyenlere prim vermemek, “Çalacaklar uğraşmayın” diyenlere “Çaldırmayacağız” demek gerekir. Oylarımızın gasp edilmesine, irademize ambargo konmasına müsaade etmemek demek yalnızca 24 Haziran’ı değil 25 Haziran’ı da örgütlemek demektir. Gezi’den 7 Haziran’a, Hayır kampanyasından Adalet Yürüyüşü’ne toplumsal muhalefetin son beş yıldaki birikimi tarihsel deneyimle birleştirildiğinde iktidarın her hilesi, her dayatması tersine çevrilebilir. Yeter ki omuz omuza mücadele edelim.