Dag Solstad’ın T. Singer roman karakteri geçmişin yıldırıcı kuşatması altında kaybolmuş bir karakter diyebiliriz. Dag Solstad kendi anlatımıyla bir roman konusu olmayacak kadar sıradan bir kişinin hayatını, gerçekten etkileyici romana dönüştürmeyi başarıyor

Kaybolma özlemi

Fotoğraf: Jaguar Yayınları

İLKE KAMAR

İnsan kararlı bir şekilde kendisini geride tutarak yaşamını sürdürmek için çabalar mı? Dahası bu yaşamı anlamsız hale getirip yitip gitmek ister mi? Durup dururken sıkıcı bir kasabada yaşamaya karar veren, sıradan bir işte çalışan, ailesiyle isteksiz ilişkiler kuran ve varlığını sürdürmek için sıklıkla kaçış alanı yaratmaya çalışan bir kişi düşünün. Öyle ki, hedefsiz bir hayatı kararlı bir biçimde tamamlamak istemektedir.

İşte bu kişi, Norveçli romancı, kısa öykü ve oyun yazarı Dag Solstad’ın diğer roman karakterlerini de hatırlatan T. Singer’dan başkası değil. Yazar bu romanında da okuru çarpıcı bir şekilde karakterin iç dünyasına çekerek, bu kez utancın yüküyle sürdürülen bir yaşama tanıklık etmemizi sağlıyor. Hem de romanın ilk sayfalarından itibaren. Solstad, utangaç karakterinin kendini kontrol etme uğraşını ve onun doğasının trajik yanlarını konu edinirken, bir duygunun, bir kişinin hayatını nasıl biçimlendirdiğini, ironiyi de elden bırakmadan incelikle işliyor.

Bütünüyle farklı bir karakter T. Singer politik fikirlerden, ideallerden uzak, hem kendisi hem başkaları için gizeminden vazgeçmeden, ruhsal rahatlığı için hareket ederek yaşıyor. Çocukluk yıllarında onu, derinden yaralayan bir durumu deşip kurcalayan, bu yüzden hayatını sınırlandırmaktan kaçınmayan, kendisiyle çatışan biri. Nedenlerini açıklayamasa da saplantısına teslim olmak kaçınılmaz oluyor hayatında:

“Singer’in kendine özgü bir utanma sorunu vardı; kesinlikle gündelik bir sorun değildi, ama arada sırada şu veya bu tür utanç verici bir yanlış anlamanın sıkıcı anısı gibi ortaya çıkıyor, olduğu yerde kaskatı kesilmesine neden oluyor, yüzünde beliren çaresiz ifadeyi iki eliyle birden hemen örtmeye çalışırken yüksek sesle “Hayır, hayır!” dedirtiyordu ona. Bu ‘hayırlar’ her yerde; bir sokakta, kapalı bir odada, tren istasyonu peronunda ama yalnızken birden ortaya çıkıyordu. Yürüdüğü bir sokak ya da park gibi yerlerde veya bir sergi salonundaysa diğer insanlar onun kaskatı kesilip durduğunu, ellerini yüzüne götürdüğünü görüyor, çaresizce “Hayır, hayır!” dediğini duyuyorlardı. Kimi zaman onu utancıyla ezen şey çok eskilerden, büyük olasılıkla çocukluğundan kalma belli bir sahne oluyor, belleğinde hiç uyarı vermeden beliriveriyor, elleriyle yüzünü gizleyip çaresizce “Hayır, hayır!” demesine neden oluyordu.”

kaybolma-ozlemi-878405-1.

ANIYA TESLİM EDİLMİŞ BİR HAYAT

T. Singer’in gerilim yaratan utancı, bir çocukluk anısıyla başlar ve bu anı onda içedönük bir alan yaratır. Karakterin geçmişine ait sıkça anımsadığı ve utancının da kaynağı olayın mekânı ise bir oyuncakçı dükkânı. Singer en iyi arkadaşı A, bir oyuncakçıdadır. A, kurmalı oyuncağı eline alıp nasıl çalıştığını gösterir. Singer bu kurmalı oyuncağı pek eğlenceli bulmasa da hoşuna gitmiş gibi yapar ve bunu göstermek için tiz bir kahkaha atar. Abartılı kahkahası çok geçmeden amcası tarafından duyulur. Singer yüksek, abartılı bir sesle konuşurken, yapmacık kahkahalar atarken amcasının kendisini gördüğünü anlar. İşte bu olayı her zaman mesele edecektir. O an, Singer’in o kadar içine işler ki gün geçtikçe daha çok rahatsızlık verici olur. Hatta öyle ki on yıl sonra aklına geldiğinde bile utanır ve ne zaman düşünse bu anı onu utandırmaya devam eder.

Onun bu utancı giderek silikleşmiş bir kişiliğe dönüşmesine neden olur. Bir ara yazar olmaya karar verse de yazdığı ilk cümleden, ‘güzel bir günde unutulmaz bir tabloyla göz göze geldi den’ çok da öteye geçemez ve verdiği mücadeleyi bırakarak kararından vazgeçer. Eğitiminin giderlerini karşılamak için çeşitli işlerde çalışır ama çok geçmeden edebiyat eğitimini de sonlandırır. 34 yaşında Notodden Kütüphanesi’nde çalışmaya başlar. Ve insanlardan uzak yaşamayı seçtiğini görürüz Singer’in. Çünkü, başkalarıyla iletişim kurmak zorunda kaldığı bazı zamanlarda içindeki karşıtlık açığa çıkar. Övgü ve ilgiden hoşlanmayan Singer, kütüphanede bile bodrum katını seçer çalışmak için. Nedeni gayet basittir, bodrum katı, zihninin kaçmaya çalıştığı şeyden onu uzaklaştıracaktır: “Singer, Notodden’de tamamen gözlerden uzak bir yaşam sürdürüyordu. Amacı, kimsenin tanımadığı bir kütüphaneci olarak Notodden’e gelip burada gözlerden uzak bir yaşam sürdürmek idiyse, şimdi bu şaşırtıcı gelişmelerle amacına tam ulaşmıştı. Burada onu kimse bulamazdı, tüm izleri silinmişti; bulmasını istemediği her kim varsa onun için ya da onlar için artık kaybolduğunu fark ediyordu derin bir hoşnutlukla.”

SİNGER’IN YAŞAMINDAKİ DEĞİŞİKLİK

Roman boyunca kendi çevresini gözetmek için büyük çaba harcar Singer. Bütün hayatını bu düşünceyle kuran karakterin beklenmedik şekilde seramik sanatçısı Merete Ssthre ile tanışınca değiştiğini görürüz. Merete âşık olan Singer çok geçmeden onunla evlenir ve kadının küçük kızı Isabella ile aynı evde yaşamaya başlar:

“Singer’in yaşamında korkunç büyük bir değişiklik olmalı bu! Daha Nonodden’deki yaşamına yeni alışmaya başlamışken karı, koca ve küçük bir çocuktan oluşan üç kişilik bir ailenin erkeği olmuştu! Kendisini nerede bulacağını biliyor muydu? Elbette biliyordu, her şeyi bilerek girmişti buraya.”

Yeni hayatına bir süre sonra alışan Singer’in birkaç yıl sonra Merete’in bir araba kazasında hayatını kaybetmesiyle inandığı yaşam çoktan sona ermiş gibi olur. Ancak Singer yine beklenmedik bir karar verir ve altı yaşındaki üvey kızı Isabella’ı bırakmaz, onunla yaşamayı sürdürür. Küçük bir kızın bakımını üstlenmek iddialı ve ilginç bir deneyim olur Singer için. Zaman zaman ilişki kurmakta zorlandığı Isabella, ondaki utancı yeniden tetikler. Bu yeni utancın nedenini Solstad’ın diğer roman ve öykülerine aşina olanlar için sürpriz olmayacak. Yeniden konuya dönecek olursak, Isabella’nın değişmeyen hali onda tedirginlik yaratmaya yetecektir. Yıllar böylece sürüp gider ama Singer’in iç dünyasının derin ikilemleri ve utancı aniden beklenmedik bir şekilde hep açığa çıkmaya devam eder.

Solstad’ın romanın bazı bölümlerinde kurgusal metinlerde pek de alışık olmadığımız bir şekilde kurgu içinde yeni bir kurgu yaratma yolunu seçtiğini görürüz. Sıklıkla anlatıcı, yorumlarıyla olaylar üzerine yeniden düşünmeye teşvik ediyor. Anlatıcının hem samimi hem de alaycı bir biçimde eserin içine sızarak romanın anlatısını farklı bir yapılandırmaya sürüklediğini ve metni kesintiye uğrattığını da söylemek mümkün.

Dag Solstad’ın T. Singer roman karakteri geçmişin yıldırıcı kuşatması altında kaybolmuş bir karakter diyebiliriz. Zaman zaman utancıyla başa çıkamayarak bir anlamda kendi tuzağını kendisi kuruyor. Ve geçmişinden gelen bir olayla çatışan Singer’in başa çıkamadığı sürüklenip durduğu utancı yok etme çabası romanda farklı bir anlatıya dönüşüyor. Dag Solstad kendi anlatımıyla bir roman konusu olmayacak kadar sırandan bir kişinin hayatını, gerçekten etkileyici romana dönüştürmeyi başarıyor.