Metin-Kemal Kahraman kaybolmuş bir kentin eskicisidir adeta. İğne ile kuyu kazar gibi, Dersim’in eskilerini torbalarında taşıyarak bize sunarlar.

Kaybolmuş kentin eskicisi

SERHAT HALİS

Bir temmuz akşamı, yitik bir kente doğru yolculuk halindeyiz. Hava sıcak, camı aralıyorum; ılık bir rüzgâr alnımızı yalayıp geçiyor. Kimsenin konuşmadığı nadir bir an bu. Hoparlörden yükselen ses kederimize hemhal oluyor: “Yalnız değilsin eskici / Bir sabah güneş doğar…”

Evet, kulaklarımızda şakıyan bir “Metin & Kemal” ezgisi bu... O ezgi ki, çocukluk yıllarımdan beri bana refakat ediyor. Sadece o değil elbette; daha pek çok ezgi, Metin & Kemal Kahraman kardeşlerin dilinden, ‘duygu dimağımıza’ kazındı. 80’lerden beri sol çeper içerisinde zamanın bir anında bulunmuş herkesin yüreğine “çizik atmış” iki sanatçıdan bahsediyorum.

Onların 40 yıla yayılan sanat hayatları adeta bir göçmen kuştur. Dersim’den kalkıp İstanbul’un dar sokaklarına, mahpushane avlularına; oradan Nueva Cancion’la Latin Amerika’ya ve Avrupa’ya kadar uçup, mevsiminde yeniden Dersim’e geri döner o kuş.

PÜLÜMÜR’DEN SIYRILIP GELEN BİR EZGİ

Metin ve Kemal Kahraman’ın, Pülümür’ün bir dağ köyünde başlayan yaşam örgüleri ise, Erzincan ovasına, oradan da üniversite hayatıyla birlikte İstanbul’a uzanacaktır. Kemal Kahraman, 1983 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ndeki öğrenciliğine, aynı yılın bitiminde son verir. 1985'te Orta Doğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü’ndedir. Üniversitede, 1980 sonrası yeni yeni canlanan öğrenci hareketi içerisindeki faaliyetleri nedeniyle 8 yıl 4 ay hapis cezası alır. Üç yılı aşkın bir süre hapis yattıktan sonra Almanya’ya gitmek zorunda kalacak ve 22 yıl boyunca Türkiye’ye dönüşü mümkün olmayacaktır.

Metin Kahraman ise, 1984 yılında Marmara Üniversitesi’ne kaydını yaptırır. Dönemin politik atmosferi içerisinde, mücadelenin bir parçasıdır. 1985 yılında; Orhan Emek, Ali Dağlar gibi isimlerle Türkiye’deki politik müziğin ve Nueva Cancion ekolünün en bilinen müzik topluluğu haline gelecek olan Grup Yorum’u kurarlar. Bir yıl sonra Grup Yorum’un ilk albümü çıkacaktır. Bu albümde; Metin Kahraman, Kemal Sahir Gürel, Gülbahar Uluer, Erkan Sevil, Ayşegül Yordam, Tuncay Akdoğan, Taci Uslu, Efkan Şeşen gibi isimler yer alır.

Ahmet Telli’nin “Sıyrılıp Gelen” isimli şiiri, aynı isimle Grup Yorum’un 1986 yılında çıkan ilk albümüne adını verir. İşte bu albüme adını veren “Sıyrılıp Gelen” şarkısı, bir Metin Kahraman bestesidir. Ahmet Telli’nin bir diğer şiiri “Hüznün İsyan Olur” da, aynı albümde yine bir Metin Kahraman bestesi ile karşımıza çıkar. Büyük şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “Kerbela Uzak Değil” şiiri ise, “Munzur Dağı” isimliyle bu albümde Metin Kahraman tarafından bestelenmiş bir şarkıya dönecektir. Türkiye’de Nueva Cancion ekolünün başarılı çalışmalarında Metin & Kemal Kahraman kardeşlerin izleriyle rastlaşırız.

1991 yılına geldiğimizde, Metin Kahraman, Gülbahar Uluer ile birlikte “Seher Yeli/Desmal” isimli albümü çıkaracaktır. Bu, dönemi için kıymetli bir albümdür ve “Metin&Kemal” müziğinin sonraki yıllarına dair bir izlek sunacaktır.

BİRLİKTE İLK ALBÜM; “DENİZ KOYDUM ADINI”

90’ların başında artık birlikte müzik yapmaya başlayan Metin ve Kemal Kahraman kardeşler, bu dönem çalışmalarının ilk ürününü 1993 yılında “Deniz Koydum Adını” isimli albümle verir. Bu albüm, bir anda yüzbinlere ulaşacaktır. İlerleyen yıllarda milyonların diline pelesenk olacak; “Xece”, “Deniz Koydum Adını”, “Asme Vejiya”, “Gulezar”, “Kaybolmuş Kentin Eskicisi” gibi ezgiler bu albümde yer alır. Bu albümle birlikte ise” Metin&Kemal Kahraman” ismi, artık birlikte anılır bir müzik topluluğudur.

Daha sonra sırasıyla; Renklerde Yaşamak (1995), Yaşlılar Dersim Türküleri Söylüyor (1997), Ferfecir (1999), Sürela (2000), Meyman (2002), Çeverê Hazaru (2006), Saé Moru / Şahmaran (2010), Oğul (2011) ve Maviş Güneşer’e ait Ax De Vaji (2018) albümlerini çıkarırlar.

Başta Gülbahar Uluer ve Maviş Güneşer olmak üzere, pek çok müzisyenle birlikte müzikal çalışmalara imza atan ikili; çeşitli tiyatro oyunlarına ve sinema filmlerine yaptıkları müziklerle de, başka sanat alanlarına estetik bir derinlik katarlar.

VİOLETA PARRA’DAN METİN&KEMAL’E

Metin ve Kemal Kahraman, Dersim-Alevi müziğinin modern bir yorumunu ifade eden bir müzik damarını temsil eder aynı zamanda. Geleneksel Dersim ezgilerini modern ve estetik bir formla dinleyiciye kazandırırlar. Onların eserleri bu alanda verilmiş ilk örnekler arasında sayılır.

Dersim’de köy köy gezerek yerel hikâye, anlatı ve ezgileri derlerler. Bu aynı zamanda bir sözlü tarih çalışmasıdır. Kaybolmaya yüz tutmuş pek çok otantik Dersim ezgisi, bu vesileyle tekrardan yaşam bulur. Nueva Cancion ekolünün en nadide isimlerinden Violeta Parra’nın Şili köylerinde yaptığını, “Metin&Kemal Kahraman” Dersim’de yapar. Bu yüzden onların sanatsal hikâyesi, Dersim’in Nueva Cancion’u yani “Yeni Türküsü” olarak adlandırmayı hak eder.

Sadece müzikal bir arayış değildir onları Dersim’in vadileri arasına sıkışmış küçük köylerde araştırmaya iten şey. Orada köklü bir felsefe, gelişkin halk edebiyatı ve arkaik bir tarihe tanıklık edeceklerdir. Orada “Dersim’in Lokman hekimiyle, şifa geleneğiyle, mezar taşlarıyla, kaybolmuş masallarla, silahşor cenkleriyle ve pek çok aşk ile karşılaşırlar.

KAYBOLMUŞ BİR KENTİN ESKİCİLERİ

Bu anlamıyla onlar sadece Dersim-Alevi müziğinin önemli icracıları değil, bundan daha fazlası; Dersim’in eskide kalmışlarını toplayıp, bir araya getiren iki araştırmacıdır. Onlar kaybolmuş bir kentin eskicisidir adeta. İğne ile kuyu kazar gibi, Dersim’in eskilerini torbalarında taşıyarak bize sunarlar. Acılardan yorgun düşmüş o diyarı terk etmezler. Çoğu zaman bu arayışta yalnız kalırlar ama yine de umutlarını hiç yitirmezler. Tıpkı “Deniz Koydum Adını” albümünde yer alan o muhteşem şarkılarında söyledikleri gibi; “Bu kent yorgun düşmüş bunca acıya / Yeni bir güne başlıyor umarsızca / Bir tek eskici düşmüş yollara / Torbasında umut, torbasında insana dair ne varsa…”

Bu ezgiyi dinledikçe; kentin sokaklarını arşınlayan yalnız bir eskicinin hüznü dolaşır damarlarımızda. Ve sıcak bir yaz günü kulaklarımıza bir ağıt gibi nakşoluşuyla her seferinde aynı ana sürüklendiğimiz o yolculuğa götürür bizi…

Bir temmuz akşamı, yitik bir kente doğru yolculuk halindeyiz. Hava sıcak, cama yelteniyorum. Alnımızı yalayıp geçen ılık bir rüzgâr vuruyor suratlarımıza. Arabada kimsenin konuşmadığı nadir bir an bu. Hoparlörden yükselen “Metin&Kemal” ezgisi içimizdeki kedere hemhal oluyor. “Yalnız değilsin eskici / Bir sabah güneş doğar” ve biz gün batımında varıyoruz, şimdi boylu boyunca bir tabutta yatan o genç adamın köyüne...