59’uncu Antalya Altın Portakal’da “En İyi Belgesel Filmi” ödülünü kazanan “Kim Mihri”nin yaratıcısı Berna Gençalp, “Belgesel bir kayboluşu değil, bugünkü kadınların Ressam Mihri’yi bulma hikâyesini anlatıyor” diyor.

Kayboluş değil, varoluş hikâyesi
Fotoğraf: BirGün

Işıl ÇALIŞKAN

Türkiye’nin ilk kadın ressamlarından Mihri Rasim’in hayatına ışık tutan yönetmen Berna Gençalp, “Kim Mihri” belgeseli ile 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında “En İyi Belgesel Filmi” ödülüne değer görüldü. Mihri’nin izini, ressamın hayatını geçirdiği İstanbul, Roma, Paris ve New York şehirlerinde süren Gençalp, Osmanlı İstanbul’unda dünyaya gelen ressam ile ilgili ortaya koyduğu veriler sayesinde sanatçının hayatını gölgeleyen rivayetlerin yerini gerçeklere bırakıyor. 10 yıllık bir hazırlık sürecinden geçtiğini ifade eden Gençalp ile belgeselini konuştuk.

Belgeselde Mihri’den ilk defa 2013 yılında, İstanbul Modern’de katıldığınız Türk Resim Sanatı Tarihi seminerinde haberiniz olduğunu ifade ettiniz. Sizin için Mihri’yi diğerlerinden ayıran özellik ne oldu?

Tek bir özellik söylemek zor. Mihri sanat tarihi, kadın tarihi ve farklı toplumların tarihi açısından ilgiye değer bir hayat sürmüş. Sanat tarihi pek çok alan gibi “kadınsız” yazılan eksik bir tarih. Bense her zaman destansı kahramanlık hikayelerinden çok insan hikayelerine, kadın hikayelerine ilgi duymuşumdur. İstanbul’daki müzeleri ve sergileri takip etmeme, hatta süreli sanat yayınları için çalışmama rağmen Mihri’nin adını 2012-2013 yılına dek duymamıştım. İstanbul Modern’de katıldığım, Sanat Tarihçisi Burcu Pelvanoğlu’nun verdiği Türk Resim Sanatı Tarihi derslerinde Mihri’den haberdar oldum. Ve daha o anlatırken, bu bir film dedim. Kurmaca yazmaya alışık olduğum için kurmaca düşünmüştüm ama sonradan belgesel ile ilk adımı atmanın daha doğru olacağına karar verdik. Sanat tarihine ve sanata ilgim çocukluktan geliyor. Ancak okuduğum sanat tarihi kitaplarında, gördüğüm sergilerde sanatçı kadınlara ne kadar az yer verildiğini hatta hiç yer verilmediğini sonradan fark ettim. Mihri de bunun bir örneği. Burcu Pelvanoğlu ise hem Mihri’yi hem de sanat tarihimizdeki diğer kadınları adil bir şekilde anlattı. Mihri’yi kadın ya da erkek diğer pek çok sanatçıdan ayıran bir özellik ressamlık iddiasını sadece belli bir coğrafyada değil üç kıtada sürdürmesi. Ve bunu tamamen kendi çabasıyla, bir ömür boyu yapması. Mihri’nin hayatının önemli bir bölümü yurt dışında geçiyor. Ben hikayenin o kısmını da merak ettim. Acaba orada neyle karşılaşmıştı? Aradığını bulmuş muydu? Kimlerin portrelerini yapmıştı? Sanat anlayışı değişmiş miydi? O yıllarda Mihri ile ilgili, bugüne göre çok daha az araştırma vardı. Dolayısı ile bu soruların cevaplarına hemen ulaşamadım. Ben de okumalarımı Mihri’nin dönemi, dönemin kadın hareketleri, dönemin sanatı ve edebiyatı, toplumsal ve siyasi gelişmeleri yönünde genişlettim. O andan itibaren tarih boyunca yaşamış çok sayıda kadın sanatçının varlığından haberdar oldum. Hem şaşırdım hem sevindim. Hayat hikayelerindeki ortaklıklar yaşadıkları coğrafyadan bağımsız olarak genel bir sorun olduğuna işaret ediyordu. O noktada Mihri’nin farkı doğudan batıya doğru bir kadın, bir ressam ve bir göçmen olarak yol alması. Daha sonra Mihri üzerine çalışan yeni araştırmacılar tanıdım ve hikaye giderek tamamlandı. Hala eksikler var elbet ama daha bütünlüklü bir hayat hikayesine sahibiz, bugün.

Kim Mihri belgeseli ile seyirciyi araştırma yolculuğunuza ortak ediyorsunuz. İlk yola çıktığınızda kafanızdaki Mihri Rasim ile belgesel bittiğindeki Mihri Rasim arasında nasıl farklar oldu?

İlk yola çıktığımda daha gizemli bir Mihri vardı. Ve ben onu kendi kendime merak ediyor gibi bir durumdaydım. Sonra giderek o kadar da yalnız olmadığımı anladım. Benim gibi Mihri’ye ilgi duymuş ve ne tesadüftür ki hepsi de kadın olan ciddi araştırmacılarla tanıştım. Bu Mihri’ye bakışımı da etkiledi. Sanki hepimiz bir ipin ucundan tuttuk ve çektik. Yine ilk yıllarda yaptığım Mihri okumalarında dikkatimi en çok çeken unsur Mihri’nin hayatının aşırı acıklı bir hikaye gibi anlatılması idi. Bu bana hiçbir zaman ikna edici gelmedi. Yeteneğinin peşinden giden bir kadın var, evet. Heyecanlı ve inişli çıkışlı bir hayat yaşamış bir kadın var, evet. Kendi seçimlerinin acı-tatlı sonuçlarını yaşamış bir kadın var, evet. Bunun neresi acıklı, diye düşündüğümü hatırlıyorum. Kim Mihri belgeselinde o “aşırı acıklı” anlatıyı tekrar etmiyoruz, bir “çöküş hikayesi” anlatmıyoruz. Filmde yer alan araştırmacıların tutumlarını da düşünerek özellikle biz diyorum, birinci çoğul şahıs kullanıyorum. Zaten ben filmde hep soru sordum. Cevapları araştırmacılar verdi. Ve onların verdikleri cevaplarla Mihri şekillendi.

kaybolus-degil-varolus-hikayesi-1088378-1.

19’uncu yüzyılda doğmuş bir ressamın hayatını anlatmanın zorlukları nelerdi?

Aslında 19. yüzyıl çok eski bir tarih sayılmaz, Mihri’nin bir ressam olarak en faal yılları da 20. yüzyılın ilk yarısını kapsıyor. Fakat Mihri’de şöyle bir zorluk var, bu hayatın izini sürmek için Osmanlıca, Türkçe, İtalyanca, Fransızca, İngilizce dillerinde arşiv taraması yapmak gerek. Bunun için çok özel bir donanım, zaman ve ciddi maddi kaynak gerekiyor. Bugün için elimizde bir günlüğü ya da anı defteri yok. Eserlerinin ise çoğunun nerede olduğu bilinmiyor. Bilinen eserlerinin çoğu yine şanslıyız ki Türkiye’de. Diğerleri tek tük ortaya çıkıyor. Yapım sürecinde Mihri’nin Amerika yıllarında yaptığı ve daha önce kayıt altına alınmamış Rezzan Yalman portresini bulduk ve bazı Eski Türkçe ve İngilizce belgelere ulaştım. Bilgilerin azlığı, kimi zaman çelişkili olması, rivayetlerle gerçeklerin iç içe olması, ama hepsinin ötesinde sanat çevrelerinde bile çok çok az tanınması moralimi bozdu ama yine de filmi yapmaya kararlıydım. 2016 yılında, Mihri üzerine ilk doktora tezinin Kanada’da yaşayan Sanat Tarihçisi Özlem Gülin Dağoğlu tarafından yazılmakta olduğunu haber aldım ve belgesel için onunla çekimler yaptım. Mihri’nin yaşadığı ülkelerde konuşulan tüm dillere hakim olan Özlem Gülin Dağoğlu, artık doktora tezini kitaplaştırma aşamasında, Mihri üzerine araştırmalarını da halen sürdürüyor, yeni bilgilere ulaşıyor. Kurgu bitti dediğimiz noktada bile ondan yeni bilgiler geldi. Ve son ana kadar filmde güncelleme yaptık. Kim Mihri belgeseli Özlem Gülin Dağoğlu’nun yanı sıra Burcu Pelvanoğlu, Mahinur Tuna, Selin Turan, Gizem Tongo gibi araştırmacıların yer aldığı bir belgesel. Hepsine teşekkür ediyorum.

Mihri Rasim hiç yaşamamış olsaydı ne eksik olurdu sizce?

Buna tek bir cevap vermek kolay değil. İnsanın aklına pek çok şey geliyor. Ama şunu söyleyebilirim. Mihri sadece bir ressam değil. Aynı zamanda bir sanat eğitimcisi. Eğitimciliğe hayatının ileriki yıllarında farklı coğrafyalarda da devam ediyor. Okuyucular 1914 yılında kurulan İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’ne aşina olmayabilirler. 1882 yılında, 2. Abdülhamit döneminde, İstanbul’da Osman Hamdi Bey Sanayi-i Nefise Mektebi’ni kuruyor. Yani Güzel Sanatlar Yüksek Okulu. Bu okul sadece erkek öğrenci kabul ediyor. 2. Meşrutiyet’in ardından pek çok alanda Osmanlı kadınları eşit hak taleplerini dile getiriyor, akademi seviyesinde güzel sanatlar eğitimi almak da onların taleplerinden biri. Mihri bu talebin yerine gelmesi için uğraşıyor. İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin yani kız öğrenciler için bir güzel sanatlar okulu kurulmasında önayak olmuş, bu okulda atölye açmış ve bir süre de okulun yöneticiliğini yapmış. Okulda verilen eğitimin şekillenmesinde de etkisi olmuş. Dolayısı ile Mihri’nin hem eğitimciliği hem de ressamlığı ama en çok da mücadeleciliği ile bir örnek oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Mihri, içinde yaşadığı toplumun ona ve genel olarak kadınlara dayattığı kısıtlamalardan hiç yılmamış mücadeleci bir kadın… Belgesel bir yanıyla böyle bir değeri tanımadığımızı da ortaya koyuyor. Özlem Gülin Dağoğlu belgeselde bu durumu, “Kaybolan ilk kadın değil, bulacağımız son kadın da olmayacak” diye özetliyor. Sizin yorumunuz nedir?

Her kelimesine katılıyorum. Mihri gibi kadınların bir kısmı, yaşadıkları yıllarda toplumda değer ve ilgi görüyorlar. Ancak iş tarih yazımına geldiğinde unutuluyorlar. Sorun bu kadınlarda değil. Sorun tarih yazılırken adil davranılmamasında. Bugünkü kadınlar olarak bizim bu kadınları arayıp buluyor olmamız ise bence “iyi haber”dir. Belgesel de aslında bir kayboluşun hikayesini değil, bugünkü kadınların Ressam Mihri’yi bulma ve yeniden topluma kazandırma hikayesini anlatıyor. O nedenle ortada acıklı bir durum yok. Neşe var, kutlama var.

Mihri Rasim’i beyazperdeye aktarırken nasıl hassasiyetler gözettiniz?

Aşırı sansasyonel olaylara ve rivayetlere kendimi kaptırmadım ve filmde Mihri’nin sınırları aşan ressamlık kariyerine, verdiği mücadeleye odaklanmayı tercih ettim. Belgeselin yapımı sürerken sinemacı bir kadın arkadaşımla aramda şöyle bir diyalog geçti. Ben “Mihri’yi kahramanlaştırmak istemiyorum” dedim. O da buna kızdı, “Ama Mihri bunu hakkediyor, Berna”, dedi. Aslında kadınlar o kadar kendi cinslerinin adilce anlatılmış hikayelerinden uzak yaşıyorlar ki, bu tepkisine bir yandan hak da verdim. Ama bir yandan da bu “kahramanlık” müessesesini iyi düşünmek lazım. Çünkü Mihri oldukça bireysel bir hayat yaşamış. Filmde olabildiğince adil davranmaya çalıştım. Sonuçta hayatı dolu dolu yaşayan hırslı, dinamik, yetenekli bir insan Mihri. Başarıları da var, başarısızlıkları da. Ama bence mesele zaferler kazanmaktan öte, hayatı dolu dolu yaşamakla ilgili. O açıdan evet, Mihri elinden geleni ardına koymamış ve bu yönünü ben de çok beğeniyorum.

İlk belgesel filminizle 59. Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Belgesel Ödülü’nü aldınız. Bu belgeselle ödüllendirilmek sizin için ne ifade ediyor?

Çok mutluluk verici. Ama fikirden filme 10 yılımı alan bu belgeseli bitirebilmiş olmak benim için en büyük mutluluk. Bu ödül sayesinde umuyorum ki Mihri’nin hikayesi çok daha geniş çevrelere ulaşabilecek. Kim Mihri belgeselinde sinemanın gücünü, imkanlarını elimden geldiğince en iyi şekilde kullanmaya çalıştım. Yapımcılarımız Berat İlk ve Yonca Ertürk ile birlikte yıllara yayılan bir çalışma yaptık. Mihri’nin yaşadığı tüm şehirlerde çekimler yapıldı. Fırat Terzioğlu ile aylarca kurgu yaptık. Filmde kameranın önünde bilgilerini paylaşan uzmanların yanı sıra bir kadın bestecinin Eleni Lomvardou’nun Mihri için hazırladığı özgün müzikleri kullandık ve Berat İlk’in yönetmenliğini yaptığı animasyon bölümlere yer verdik. Altın Portakal ödülü tüm ekibin çabalarının karşılığı oldu. Ödülün bundan sonraki belgesel ve kurmaca filmlerim için yol açıcı olacağını umuyorum.

***

MİHRİ RASİM KİMDİR?

1885’te dünyaya gelen Mihri’nin resme ilgisi çocuk yaşta başlamış. Tutkusunun izinden giden ressam, eğitimini Avrupa’da görmüş. Kadınların sanat eğitimi hakkını savunmuş, bunun için bakanla görüşmeler yapmış, kuruluşuna öncülük ettiği İnas Sanayi-i Nefise’nin ilk kadın müdürü ve resim öğretmenlerinden biri olmuş. O dönemin portre yaparak para kazanan ilk kadınlarından biri olan Mihri, Edison, Roosevelt ve Mustafa Kemal Atatürk’ü de çizmiş.