Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın samimi duygu ve düşünceleri çevresi tarafından sansürleniyor. Kayıtsız, şartsız liderine sadakatla bağlı olmakla övünen bu kişiler için, doğrusu pek garip bir tutum. Diğer yandan yeni vekil transferiyle apaçık eskimişliği ile yeni bir dil kuramayacak olan AKP’nin başını vatan, millet ve hamasetle dolup taşan ulusalcılık rezervlerine çevirmesi anlaşılabilir bir durum. Murat Sevinç’in konuyla ilgili diken.com.tr’de yayımlanan “Ulusalcılıkta her zaman ekmek var, işini bilene, ballı börek…” başlıklı yazısını heyecanla öneririm. Murat hoca, ulusalcı siyasetçi ve bir kısım ideoloğun aslında hiç değişmeden, iktidara nasıl koltuk çıktığını tane tane anlatmış. Ben ise, ‘bir Atatürk askeri ve Kuvayi Milliye neferi’ olarak, Türkiye’nin ikinci yüzyılına girişinde geleceği AKP’de gören Mehmet Ali Çelebi’nin eşi Kezban Merey Çelebi’de ve onun üzerinden yine bu ülkenin kadınlarına, Kürtlerine söylenenlerde takılı kaldım. Kezban hanım, siyasi kariyeri söğüt dalı gibi sallanan eşine verilen ilk talimatta kendisine de görev düşeceğini herhalde hiç aklına getirmemiştir.


***

Erdoğan, düşüncelerinin doğruluğundan katiyen, en ufak bir şüphe duymayan ve kendinden emin tavrını da samimiyetle gösteren bir lider oldu. Onu özel ve güçlü kılanın bu özelliği olduğunun altı çizildi hep. Dolayısıyla kendi partisi, medyası ve gereğini her zaman yerine getirmeye çalışan köşe yazarları tarafından, söyledikleri kayda geçtikten sonra bile, sansürlenmeye çalışılması dikkat çekici. Ancak bunun son zamanların gayreti olduğunu da belirtmek gerek. Zira 2013 yılında, başbakan iken verdiği bir röportajda “Değerlerine önem veren anne, baba kızının birilerinin kucağına oturmasını ister mi? Dolmabahçe’de ofisimin önünden Kadıköy’den gelenlerin filan orada durumunu görüyorum. Bunlar benim aslında kendi değerlerimle uyuşan şeyler değil” sözlerini gözlerden kaçırmak gibi bir çaba olmamıştı. Yıl 2016, aynı şekilde, “Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın, iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun eksiktir, yarımdır” diyen Erdoğan sansürlenmedi. Bugün değişen ne o halde?

***

Erdoğan’ın yeni AKP’li Mehmet Ali Çelebi ve eşinden beklentisi çok çocuk. Doktorası devam eden Kezban Hanım’ın asıl kariyerinin çocuk doğurmak olduğunu söylüyor. “Yaş 40 olmuş ama Allah’tan isteyelim. Bak, PKK’nın 5 tane, 10 tane, 15 tane oluyor.” Erdoğan’ın ilk defa söylediği bir şey değil bu. 2017’de Beştepe’de bir sertifika töreninde konuşurken de kadınlara “Nikahlanın, evlenin, çoğalın. Müslümanın çoğalması şart. Terör örgütü bu konuda çok hassas. En az 10, 15 çocukları var” demişti. Erdoğan’ın bu kalbi açıklamaları o zaman ne “Kayda geçiyor sayın başkanım” diye uyarılar alıyor ne de olmamış gibi davranılıyordu. Tam tersine, ‘bu açık sözlülük’ karizmatik bir lider olarak Erdoğan’ın, adeta bir baba sevecenliğinde, sosyal hayata dair görüşlerini paylaşması olarak savunuluyordu. Ancak bugün itirazlar karşısında kendisinin bile samimi düşüncelerini hararetle savunmak yerine “Cevap yetiştirmeye gerek yok” diyerek üzerinde durmak istemediği görülüyor.

***

Hemen yanı başımızda, İran’da kadınlar bedenleri üzerinden yürütülen politikalara, ölümü dahi göze alarak karşı çıkıyorken; Türkiye’de kadın hareketi her geçen güçleniyorken, ışıl ışıl ekonomi politikaları sebebiyle değil kadının evde oturup çocuk büyütmesi, çocukların da birer işçiye dönüştüğü günümüz şartlarında bu sözlerin rasyonel bir karşılığı yok. Tam da bu yüzden ulusalcı ve İslamcı kitleyi şöyle bir hoş edip, sonra hiç olmamış hiç yaşanmamış gibi davranılması gerekiyor. Zira Erdoğan samimi duygularını rahatça ifade etmekten kaçınmayan bir lider olduğu gibi, siyasi mesajını da elbette hislerinin arasından iletme konusunda oldukça deneyimli bir siyaset insanı.

***

İktidar, hayatlarımızı kontrol etmeye çalışarak, toplumda ortaya çıkabilecek gerginliği hem bir alan koruma hem de alan genişletme aracı olarak kullanmak istiyor. Ama ip ince ve kaygan. Bir kapıdan Çelebi giriyor, diğer kapıdan Fakıbaba çıkıyor. Düşünün ki Kürtlerin, kadınların oyundan vazgeçme lüksünüz yok ama iktidarınızı dayandırdığınız milliyetçilik ve dinin dar kalıpları içinde de sıkışıp kalmışsınız. Ayrımcı ifadelerle cepheyi belirlemeye çalışıyorsunuz ama günün sonunda herkesin cüzdanı boşalmaya devam ediyor. Kadına bakış Erdoğan’ın siyasi hayatında belki de farklı düşünmediği tek konu. Ama gel gör ki hayat pek öyle düşünmüyor. “Kayda geçiyor Başkanım” uyarısı da bu anlamda oldukça isabetli.