7. Kayseri Film Festivali’nde yaşanan tartışmanın ardından SİYAD’tan istifa eden Burçak Evren de, online izleme linki göndermeyi reddeden Burak Çevik ve Serhat Karaaslan da aynı görüşte: “Bu bir milat olmalı”

Kayseri Film Festivali’nde ne oldu?

BURAK ABATAY

Talas Belediyesi tarafından bu yıl 7.’si gerçekleştirilen Kayseri Film Festivali’ne verilen ödüller ve festivalden ziyade tartışmalar damgasını vurdu. Festivalde ulusal uzun metraj yarışmaya kabul edilen Burak Çevik yönetmenliğindeki Aidiyet ve Serhat Karaaslan yönetmenliğindeki Görülmüştür filmi, jüri değerlendirmesi için online izleme linki göndermemesi sebebiyle festival yönetimi tarafından yarışmadan çıkarıldı. Görülmüştür filmi yarışma dışında festival programında yer almaya devam ederken, Aidiyet filmi kendi isteğiyle programdan da çıktı. Ardından ise Çevik ve Karaaslan filmlerinin festival programı tarafından yarışmadan çıkarıldığına ilişki bir açıklama yaptılar. Festivalin Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) jürisinde yer alan Burçak Evren, Fırat Sayıcı ve Bülent Vardar ortak bir açıklama ile Çevik’in açıklamasının tüzüğe aykırı bilgiler içerdiğini SİYAD’ı da etiketleyerek sosyal medyadan duyurdu. Ardından ise SİYAD, dernek jürisinin “üstüne vazife olmadan, festivalin sözcüsü gibi hareket ettiği açıklaması” gerekçe gösterilerek “Kayseri Film Festivali SİYAD jürisi, SİYAD Yönetim Kurulu tarafından feshedilmiştir” açıklamasını yaptı. Bunun ardından ise Evren, onur üyesi olduğu dernekten istifa etti. Jürinin filmleri online izleme linkinden, projeksiyon ile bir odada izlemesi ne kadar doğru? Filmleri yarışmadan çıkarılan iki yönetmenin açıklaması festivale yönelik bir protesto ya da sabotaj mıydı? Tüm yaşananlar hakkında önce iki yönetmen Çevik ve Karaaslan ile daha sonra ise festivalin danışmanı Evren ile yaşananları ve arka planlarını konuştuk.

UMARIZ BİR MİLAT OLUR

  • Kayseri’de film festivaline “Sinema salonda izlenir” tepkisi verdiniz. Neler yaşandı sizin nezdinizde?

Serhat Karaaslan: Film seçildi ve programa alındı. Sonra bize dediler ki, “Filmin Vimeo linkinin şifresi değişmiş.” Biz de, “Evet, arada değiştiriyoruz” deyince linki yeniden istediler. Filmi izlemişlerdi, seçmişlerdi, biz de “Neden yeniden istiyorsunuz?” dedik. Yeniden link istediler ve “Bazı jüri üyelerinin programından dolayı lazım olur” denildi. Biz de yine “Hayır” dedik. Biri jüri üyesi olmayı kabul ediyorsa, bir zahmet gitsin salonda izlesin.

Burak Çevik: Filmlerin DCP’den gösterildiğinin de altını çizelim ve sinema salonunda… Jüriler ise filmleri başka bir yerde, ısrarla “teknik donanımlı” olduğu söylenen ama nasıl bir teknik ve donanım olduğunu hiçbir şekilde bilmediğimiz bir odada izliyor. Neden?

kayseri-film-festivali-nde-ne-oldu-658196-1.

  • Karar size tebliğ edildiğinde birbirinizden haberdar mıydınız?

S.K.: Hayır, değildik. Bize söylenen, “Herkes linki verdi, bir tek siz vermediniz” idi. “Bizim için önemli olan filmimizin orada gösterilmesi. O zaman yarışma dışı gösterin. Gösterim iptal olsun istemiyoruz. Yapımcım gitti, programa da katıldı. Yarışma içinde de değerlendirmeyin. Bu festivale karşı bir tavır değil, bu genel bir şey; bir filmin Vimeo linkinden izlenmesini doğru bulmuyoruz” dedik. Filmi de çekmedik. Bizim durumumuz Burak’ınkinden daha farklı. Festival bir açıklama yayımladı: “Bu sebeplerden dolayı festivalden çıkarıldı” denildi. Festivale dedik ki, “Siz böyle bir açıklama yayımladınız, biz de sizden haber bekliyoruz, durumumuz nedir? Biz size link vermedik. Film yarışmada mı? Siz bir açıklama yapmıyorsanız bizim bir açıklama yapmamız gerekiyor.” Bu sonuçta bir tavır. Kendi emeğimize olan bir saygı. Filmimin internet linkinden izlenmesini istemiyorum. Bunda anlaşılmayacak hiçbir şey yok. Festivali protesto etmedim, festivalden filmimi geri çekmedim. Benim için durum bundan ibaret. Nedenlerini de tane tane anlattık.

  • Sizin tarafınızda var mı ilave bir şey?

B.Ç.: Benimki daha vahim. Festivalin ilk günü ya da bir gün önce, bir jüri üyesi beni “Linki verir misin?” diyerek aradı. İlk temas öyle oldu. Yarışan bir filmin yönetmeni olarak benim muhatabım jüri olmamalıydı. İlk konuşmamızda linki vermek zorundayım diye düşünüp “Tamam” dedim. Bu süreçte, gönderdiğimiz DCP’de bir sıkıntı çıktığını da öğrendik. Yeni bir DCP kopyayla birlikte filmin izlenme linkini de istedikleri için, linki bir sorun çıkması ihtimaline karşın yedek olarak istediklerini düşündük. Yapımcım ve iletişimcimle konuştuğumda ise o zaman neden filmin Blu-Ray kopyasını istemediklerine anlam veremedik. Bizim tarafımızda, jürinin bir odada toplu şekilde izleyeceğini anlamak biraz geç oldu yani. Jüri üyelerinden birinin programında sorun çıktı herhalde diye düşünüp kaç kişinin izleyeceğini sorduğumuzda da yanıt alamadık zaten, ama hala şunu anlayamıyorduk, törenden bir gün önce öğlen gösterimimiz vardı ve jüri bunu istese sinema salonunda, seyirciyle birlikte de izleyebilirdi. Kısacası, bunun keyfi bir şey olduğunu öğrenince de “Hayır” dedik. Ki o gün de gösterim için yola çıkıyorduk. Ardından festivalin direktörü beni aradı ve kendisine neden link vermediğimi kendi açımdan anlatmaya çalıştım. O da festivalin beklenmedik maddi durum yetersizlikleri olduğunu söyleyerek gerekçelerini sıraladı. Ama diyorum ya, zaten sinema salonunda bir gösterim yapıyorduk ve sanıyorum tüm jüri de Kayseri’deydi zaten ve Aidiyet’in neden illa “teknik donanımlı oda”da Vimeo linkinden izletmeye çalıştıklarını bir türlü anlayamıyorduk.

S.K.: Festival başlamadan biz hiçbir şekilde link vermeyeceğimizi söyledik. Burak da söylemiş. Bunun bir krize dönüşeceği ortada iken, “Bir şekilde alırız linki” gibi bir anlayış gibi geliyor bana. Jüri üyelerinden birisi benim yapımcımı da aramış. “Çok güzel bir odaya projeksiyon bağladık” denmiş. Ama sonuçta Vimeo’dan film izleniyor. Ses sistemi nasıl? Özrü kabahatinden beter. Olsa da ben link vermiyorum. O linkin nerelere gideceğini kimse kestiremez. Bu linkler paylaşılıyor. Bir link ağı var. Bu filmler yeni çıkmışken neden sinemada izlenmiyor? İnsanların kalkıp bunu savunması ve linki vermedik diye bizi suçlamaları çok garip. Bunun karşısında hiçbir argüman olamaz benim açımdan.

B.Ç.: Kadir Bey’in de bana ilk cümlesi “Burak Bey filmi çekiyor musunuz?” oldu. “Hayır filmimi çekmiyorum. Filmin izleyiciyle buluşmasını canı gönülden istiyorum” dedim ve sordum: “Ama link vermiyorum. Peki siz filmimi çıkarıyor musunuz?” Tam bir cevap yoktu. Tekrar sordum, “Maalesef bu şartlarda 8 filmle devam edeceğiz” dedi. Bu sırada Görülmüştür’ün de haberi yok olan bitenden. Yazılı olarak bir bilgilendirme yapılmasını istedim. Yarışmadan çıkarıldığımıza dair bir e-posta geldi ve ben de bilgilendirmeyi paylaştım. Bilgilendirme de çok basit: “Çıkarılmıştır, nedeni, buradaki üzüntüm ve umarım Kayseri’de başka bir zamanda buluşuruz.” Ki ummuyorum, illa buluşacağız.

kayseri-film-festivali-nde-ne-oldu-658197-1.

  • Gösteriminizi onlar mı iptal etti?

B.Ç.: Hayır, ben tüm bu sürecin çok saygısız ilerlediğini düşündüğüm için filmimin festivalde yer almasını da istemedim.

  • Siz filmlerinizle memlekette de dünyada da çok sayıda festivale katıldınız. İlk defa mı böyle bir şeyle karşılaşıyorsunuz?

S.K.: Tüm festivaller ön izleme için link istiyor. Ama hiçbir festivalde jüri izleyecek diye link istenmedi benden. Kısa film için dahi istenmedi.

B.Ç.: Ön eleme linkleri olur. Rengi bitmemiştir, sesi hala kurgudadır, filmi tam tamamlayamamış olursunuz vs. Ama sonra gösterim kopyasını isterler ve onu gönderirsiniz. Yani bir internet festivali değilseniz jüri, filmin son halini, sinema salonunda ve DCP’de, rengiyle, sesi ve ışığıyla yönetmenin de tamam bu oldu deyip içine sinmiş versiyonundan izler.

S.K.: Mesela bazı şehirlerde DCP yok. Ama Blu-Ray var. Blu-Ray’den gösterilir. Kayseri’de bunu bile yapmamışlar. “Koşullarımız bu, Blu-Ray kopyanız var mı?” deseler yine asgari bir şey düşünmüş olursunuz. Ama link istemek nedir? Bunu aklım almıyor. Dünyada da bir örneği yok bunun. Bugüne kadar da karşılaşmadım. Hiçbir festival link için istemedi benden.

B.Ç.: Okuduğum tepkiler arasında iki şey var. Birincisi, biz festivali protesto etmişiz. Hayır, benim açıklamam, çıkarıldığıma dair bir bilgilendirme mesajıdır. Protesto bunun neresinde? Kayseri’nin itibarını nasıl zedelemişim? Serhat’ın filmi de çıkarılmış ama açıklama Aidiyet üzerinden yayımlanıyor.

S.K.: Benimle ilgili özel bir durum var ama. Çıkarıldığımı sen biliyordun, ben bilmiyordum.

B.Ç.: Bana, senin çıkarıldığına dair e-posta geldi.

S.K.: Serkan’a (yapımcı) atmışsın. Evet, sonradan gördük. Festival mesela bizimle ilgili bir açıklama yapsa biz açıklama yapmayacağız, gerek duymayacağız. Festivalin başlamasına günler kala link vermeyeceğimizi de söylemiştik. Bizim için önemli olan Kayseri’de insanlar tarafından filmin görülmesi.

B.Ç.: Ben bu konuda Serhat’tan ayrılıyorum. Festival yönetiminin asgari bir saygı beslemediği bir festivalde yer almayı uygun görmüyorum. Ve bu süreç de böyle geliştiği için ‘Aidiyet’i yarışmadan çıkardıklarında, festival programında da yer almasını uygun bulmadım.

S.K.: Senin dediğin doğru ama bir de seyirci boyutu var bunun. Bir kişi bile izlese filmi ben seyirciyi önemli buluyorum. Filmimin orada gösterilmesi önemliydi, iyi ki de gösterildi. Hiçbir şekilde iptal etmek istemedik. Yapımcım Kayseri’ye de gitti. Bize ama hiçbir şekilde akıbetten haber vermediler. Bizden kimse de sormasa, filmi belki de insanlar yarışmada sanacaktı.

  • Üç SİYAD jüri üyesinin açıklaması vardı. Sonraki süreçte sizin SİYAD jüri üyesi ile olan diyalogunuz. SİYAD’ın üyelerini karşısına alması. Bu meseleye nasıl bakıyorsunuz?

B.Ç.: Karışık bir süreç ama şaşırtıcı ve üzücüydü. Festival bir cevap vermemişken SİYAD’a bağlı üç sinema yazarının, sanki SİYAD’ın düşüncelerini paylaşırcasına ve festivalin sözcüsüymüş gibi Twitter’dan bir kamuoyu açıklaması yaptılar. Jüri üyelerinden Burçak Evren’in festivalin danışmanı olduğunu da sonra öğreniyorum ama bu da durumu değiştirmiyor. Açıklamamın ardından beni üzen bir şeyi okumuştum çünkü. Filmimin jüri değerlendirmesinin sağlıklı bir şekilde yapılmasını isterken, beni bu konuda en iyi anlayacak kişilerin de sinema yazarları olduğuna inanıyorum.

S.K.: Bir jüri üyesinin zaten Vimeo’dan film izlemeyi kabul etmemesi lazım. Ben bunu anlayamıyorum. Sinemacı bunu kabul etmemeli. Bunu onlar kabul etmezse festival bir çözümü bulmak zorunda. 5-6 film yarışsın artık neyse. Ya da yarışma yapılması. Katıldığım en güzel festival Ayvalık Film Festivali idi. Festival ilk duyurusunda jüri filmlerini bu koşulda izleyecek deseydi, belki çok daha fazla kişi katılmayacaktı. Festivalde filmini yarıştıran bazı arkadaşlarımız da durumdan haberdar değildi.

B.Ç.: Kayseri’de keşke yarışma yapmaksızın bir festival yapılsaydı, ‘Aidiyet’i seve seve verirdim.

kayseri-film-festivali-nde-ne-oldu-658198-1.

  • Festival yönetimi, yönetmelikte bu maddenin yazdığını söylüyor

B.Ç.: Yönetmeliği ayrıntılı bir şekilde okudum. Filmlerin festival yönetiminin belirttiği salonlarda jüriye belli izlencede sunulur yazılıyor. Film gösterimleri DCP’den gerçekleştirilir yazıyor. Ben DCP’mi gönderdim mi? Gönderdim. İstersen salonda göster istersen sokakta. Ama beni böyle bir gerekçe ile yarışma dışında tutamazsın. Bir de ayrıcalık talebinde bulunduğumuza dair bir iddia var. Belki de en kötücül açıklamalardan biri bu. Bu bir ayrıcalık talebi değildir.

  • Kötü bir örnek oldu bu yaşananlar. Peki, sonuç olarak ne olmalı?

S.K.: Tek sıkıntı bu değil elbette. Saatler sürecek tartışmalar var. Ama meslek birliklerinin konuya dahil olması lazım. Bu konuda asgari bir koşullar sağlanmalı.

B.Ç.: Bu bir yönetmen-festival tartışması değil. Meslek birliklerinin ortaya koyması gereken ortak bir direnç olması gerekiyor. Gelen eleştirilerden birisi de çeşitli festivallerde bu link meselesini kabul ettiğimdi.

  • Gösterdiniz mi?

B.Ç.: Kesinlikle kabul etmiyorum. Mücbir sebepler dışında hiçbir şekilde link vermedim. Bu konuya nasıl durduğumu Kayseri Film Festivali’nden bir ay önce attığım bir tweet’te de söylemiştim; festivallerde jürinin filmleri linkten izlemesinin çok önemli bir problem olduğunu ama hiçbir yönetmen ve yapımcının da bu “kanayan yara”yı konuşmadığını ve buna artık çözüm bulmamız gerektiğini yazmıştım. Jüri üyelerinden birinin sağlık sorunu olabilir ya da gerçekten de iptal edemediği özel bir nedeni, festivalin ayarlayacağı salonda o kişiye özel DCP gösterimine tabii ki izin veririm. Hadi festival “maddi yetersizliklerden” dolayı salon ayarlayamadı diyelim, yine belirtiyorum, mücbir sebepler olduğu sürece ona özel bir şifreyle izlemesi ve değerlendirmesi amacıyla inisiyatif kullanabilirim. Ama bu benim inisiyatifimdir.

S.K.: Bir festivalde bir jüri üyesi diğer jüri üyeleriyle beraber filmimi izleyememişti. Başka bir salonda o jüri üyesi için gösterim yapacağız demişti festival. Tutup da link istememişti.

BURÇAK EVREN: BU BİR MİLAT OLMALI

  • Sizin nezdinizde neler oldu?

Birincisi ben taraf değilim. Çünkü Kayseri Film Festivali adına konuşacak yetkiye sahip değilim. Onların öğrencilik yıllarında destek verdim yalnızca. Muhatabı ben değilim. Ancak SİYAD jürisinin bir parçası ve festivalin de fahri danışmanıyım. Benden daha iyi yanıt verecek kişiler var. Bir gazeteci olarak tanıklıklarımı aktarabilirim sana. Festival 3 gün sürüyor ve jüri tarafından 10 yarışma filminin tek seferde izlenmesi mümkün değil. Aynı anda aynı seansta birden fazla film oynuyor çünkü. Jüriler ne yapıyor? Özel altyapısı olan bir salonda kendi başına izliyor. Bu adettir. Bu izleme yöntemini de tüzüğünde belirtiyor. Biz böyle yapıyoruz, böyle kabul ederseniz filmlerinizi bize gönderin diyor. Fakat bazıları, festivallerde umduklarını bulmayanlar. Festival dizisinin sonu Kayseri çünkü. Birisi oyun içerisinde kural değiştirmek istiyor. Biz bu filmleri halka gösteriyoruz ama jürinin zaman darlığı bakımından halkla beraber izlemesi mümkün değil. Genç yönetmenlerin, jürinin filmleri halkla beraber izlemelerini talep etmeleri sonuna kadar haklı. Sonuna kadar destekliyorum.

  • Çevik ve Karaaslan illa halkla beraber izlemek zorunda değiller görüşünde. Özel bir salonda izlemeleri de yeterli diyorlar. Bir otel odasında izlenmesinden şikâyetçiler.

Evet bir otel konferans salonu. Aynı teknolojide izliyoruz zaten.

  • O salonun teknik detayları nasıl? Teknik altyapı önemli mi sizce?

Hiç önemli değil. Bunların hepsi tüzükte var. Bunlar kabul edilerek geliyor. Jürinin halkla beraber izlemesine taraftarım. Benim bir lafım var, “Film, sinemada izlenir.” Ben bundan yanayım. İsteklerinde haklılar ama Kayseri Film Festivali önceden söylüyor imkânlarını. Kabul etmezseniz göndermeyin filmlerinizi diyor. Diyelim ki, tüzükte 90 dakikalık film şartı olsa, siz 100 dakika gönderirseniz o filmi kesemeyiz. Kabul edemeyiz.

  • Baştan da link göndermeyeceklerini söylemiş ama yönetmenler. Yönetmeliği mi okumadılar o halde?

Yönetmeliği okumadıklarından çıkıyor bunlar. Gazete haberlerinden biliniyor. Bu arkadaşların bir kısmı geçen sene de aynı koşullarda izlendi. Peki neden ses çıkartmadılar? Bazı festivallerde aynı koşullarda sunuldu. Neden ses çıkarılmadı? Baştan gelip birkaç yönetmen iyi niyetle söyleseydi, baştan itibaren bunu yapabilirdik. Ama bunu son dakika yaptılar. Başka festivallerde umduğunu bulamayanlar, burada hiç değilse kendi filmlerinin adından söz ettirmek gibi, tahmin edemeyeceğim bir sevimsizlikle, bir domino tesiri yaratmak istediler, festivali çökertmek istediler.

  • Bu bir niyet okuma değil mi?

Niyet tabii ama buraya gidiyor artık iş. Bundan sonra festivallerde sık sık rastlanılacak olgulardan biri olacak. Buna kimse mani olamaz artık.

kayseri-film-festivali-nde-ne-oldu-658149-1.

  • Sık sık olmalı mı peki?

Tabii. Bu sefer jüri önünde izlerseniz, perdenin rengini tutturacaklar. Antalya’da zaman zaman oldu bunlar. Ses bilmem ne diyecekler. Bunun sorunu yok. Kayseri’de danışmışlardı bana. Filmleri jüriye halkla izletelim ama on filmi beşe indirelim. “Hayır” dedim. Beş tane daha genç yönetmene destek olmak varken, film sayısıyla oynamayalım dedim. Yarışmalı bir festivale seçilmek bile bir ödüldür. Elbette ki gençleri destekleyeceğiz dedim. Ama bütçesi çok kısıtlı festivalin. 2-3 salonu kiralayabiliyor. A tipindeki en küçük festivalin yirmide biri bütçe ile yapılıyor. Biz bu salonları bulmakta bile zorlanıyoruz. Bundan sonra en azından böyle yapmaya gayret edeceğiz. Belki de bir milat oldu. Ama bu tehditvari üslup… “Kayseri benim filmimi yarışmadan çıkardı!” Hayır, kendisi çıkardı. Tamam dedik, filmi yarışmaya girmesin ama halka gösterelim. Bunu da kabul etmedi.

  • İki yönetmen aynı fikirde değil ama. Karaaslan filmini halkla buluşturdu.

İlk açıklamalarında “Festival benim filmimi men etti” diye Tweet’ler attı. Hiçbir filme sansür uygulamadık. Hangi festival uygularsa uygulasın ben bir filme sansür uygulamam, karşı çıkarım. Benim sansürle ilgili yazdığım yazılar, 50 tane sinema yazarının toplayın yarısı kadar etmez. Biz sadece oyun içinde kuralın değiştirilmesini istemedik. Bir yönetmen filmi izleyiciye gösterin dedi. Ama filmi göndermeden yönetmeliği okusalardı, çok daha dürüst hareket etmiş olurlardı. İsteklerinden daha doğal bir şey yok. Bir üslup, iki de bildikleri halde kurala uymuyorlar. Bunu anlamakta zorluk çekiyoruz. İstedikleri doğru, böyle olmalıdır ve bundan sonra da böyle olmak zorundadır. Kayseri’ye gelip orada gelip istediklerini söylese alkışlayacağız. Ama kalkıp bir festivali itibarsızlaştırmak, hatta yapılıp yapılmamasını tehlikeye atmak anlaşılır değil. Yok edilmesi kime yarayacak? Peki, aynı şeyi kimi sinemalarda en ilkel koşullarda gösterildiğinde kim ağzını açtı? Seyircinin tokadı başka olur. Mutlaka bu film bir yerden tokat yer. 8 yönetmen gösterdi. Onlar mı yanılıyor? Keşke gelselerdi, bir açık oturum yapsaydık. Onu da ben yönetirdim. Bildiriyi de yayımlardık.

  • “Paranız yoksa yarışma yapmayın? Tıpkı Ayvalık gibi sadece film gösterimi yapın” gibi bir tepkiyi nasıl karşılarsınız?

Sorun burada zaten. Türkiye’de festivallerin büyük çoğunluğunu yerel yönetimler yapıyor. Yerel yönetimler merkezi iktidarla iyiyse bütçesi çok oluyor. Değilse zorlanıyor. Yerel yönetimler çekildiği vakit Adana mı yapılacak? Antalya mı yapılacak? Festivallerde iki öge önemlidir. İlkenizi belli edeceksiniz ve kurumlaşacaksınız. Hangi festivalin kurumu var? Burada etik kaygılar da oluyor. Bazılarında festival yöneticisi ile film yapımcısı da aynı kişide birleşiyor. Bu dünyanın neresinde etik sayılıyor? Bunun arkasındaki güçler kimlerdir? Sinemayı herkes istediği gibi yapmakta özgürdür ama kimse ulusal sinemanın genleriyle oynayamaz. Asla! Antalya’daki sonuçlar, Demirkubuz’un manifestosuydu. “Sinemanın genleriyle oynatmam, belli gruplarının ellerine vermem” deyip bir seçim yaptı. Türkiye’de festivaller büyüdü, ödül büyüdü, çıkar da büyüdü. Jürilerin kararları tekzip edilemez. Jürileri etkileyen baskı grupları, lobiler ortaya çıktı.

  • Ne gibi?

Bu lobiler belli.

  • Ben bilmiyorum mesela.

İstanbul Film Festivali’nin lobisiyle Antalya’nın lobilerine baktığınızda, bütün bu olayların arkasında da bu lobiler yatıyor. Bazı gençlerin sadece yetenekleri ve güçleri yok, arkasında abileri de var. Bu abilerin eleştirmenlerle ve festivallerle olan ilişkisi çok ortada. Bu festival nedeniyle yönetimiyle hiçbir şekilde bağdaşmadığım SİYAD’tan da ayrıldım.

kayseri-film-festivali-nde-ne-oldu-658118-1.

  • Üzdü mü bu karar sizi?

Hayır, üzmedi. Üyelerinin hepsinin çok iyi insanlar olduğunu biliyorum. Ama yönetimde birkaç kişinin burayı babasının malı gibi kullanmasına karşıyım.

  • Geri dönmek gibi bir kararınız olur mu?

İkinci bir alternatif derneği, gerçek sinemacıların olduğu, sinema araştırmacılarının olduğu, yazı yazan, eleştiri yazan kişileri toplayan bir dernek olacak. Nitelikli bir dernek tasarlıyorum. Sinema Yazarları ve Araştırmacıları Derneği olarak düşündük.

  • SİYAD��ın açıklamasına ne diyorsunuz? Sanki daha çok Burak Çevik ile Bülent Vardar polemiğine yönelik bir açıklamaydı. Sizi de hedef aldıklarını mı düşünüyorsunuz?

Beni hedef aldıklarını sanmıyorum. Çünkü ben jüriye daha sonra girdim. Ben bir yere girdiysem ama bu çıkışı ister Vardar yapsın ya da bir başkası. Vardar’a sorabilirlerdir, orada ne oldu diye? Ben yapılan işlemin etik olmadığını düşünüyorum. SİYAD’taki iki kişi yüzünden kendi düşüncelerimden, ilkelerimden vazgeçmek zorunda mıyım? O zaman yarın öbür gün SİYAD benim elime de verecek bir kâğıt, şunu mu seç diyecek? İstediğim gibi konuşmakta özgürüm. Kime soracağım? Böyle bir ahlak olur mu? SİYAD’ı suçlayan bir şey yapmadım. Bir olay var ve o yanlış. Ayrıca SİYAD sadece iki genç yönetmenin mi arkasında olmalı? Festivalin ve onur üyesinin arkasında olamaz mı? Ben 50 yıldır sinemada çalışıyorum, SİYAD’a mı soracağım?

  • Dün Twitter’da “SİYAD bir çetedir” yorumlarını okudum. Gerçekten böyle mi, SİYAD gerçekten çeteleşme mi?

SİYAD çete mete değildir. SİYAD gerçekten bu işe emek veren sinema yazarları topluluğudur. Yönetiminde 1-2 kişi burayı yönetmek istiyor. Tek sorun bu. Tüm üyeler bilgi birikim sahibidir. SİYAD üyeleri yazdıkları mecralarda özgür. Ama yönetimde olan oluyor. 1-2 kişi. Bir dernek için de olsa örgütlenme bilincine sahip değiliz. Tartışmıyoruz. Sorun bu. Ben o yönetimden birkaç kişiyle kavgalıyım. SİYAD çete değildir. SİYAD’ı çete konumuna getiren kişilere karşıyım. 2-3 kişiyi geçmez.

Kayseri Film Festivali direktörü Kadir Turna ise sinematopya.com adresine yaptığı açıklamada tartışmalara ilişkin şunları söyledi:


Burak Çevik’i festival ekibimizdeki konu ile alakalı arkadaşlar aradı. Filmini flash ya da link aracılığı ile jürinin değerlendirmesine izin vermeyeceğini söylemiş… Ardından sevgili İpek Tuzcuoğlu tüm samimiyetiyle arayıp konuşmak istediğini söyleyince seve seve razı oldum bu duruma. Diğer gün İpek Hanım, Burak Çevik ile konuştum, arasınlar link için şifreyi veririz demiş. Vermiş olduğu bu söze istinaden diğer gün defalarca aradık Burak Çevik’i ama hiçbir şekilde ulaşamadık kendisine. Ardından kendisine ulaşılmış ve link üzerinden izletmeyeceğini söyleyerek sözünden caymıştır. Ardından ben aradım. Durumu izah ettim. Yani bu seneki süreci, yaşadığımız sıkıntıları başından sonuna kadar paylaştım kendisiyle. Filminiz DCP aracılığıyla sinema salonunda seyirciyle buluşacak fakat yaşadığımız sorunlar yüzünden jüriye teknik yeterliliğin olduğu bir salonda, flash disk ya da link üzerinden izletiyoruz. DCP aracılığı ile izletmeyi çok isterdik ama ertelemeden sonra sinema salonlarındaki astronomik rakamlardaki azalmadan dolayı durum ne yazık ki böyle dedim. Kendisi bana Kadir Bey sizi çok iyi anlıyorum ama ben bu durumu kabul etmiyorum. Ben filmimi jüriye DCP üzerinden sinema salonunda izletmek istiyorum dedi. Kendisine de hak verdiğimi fakat 8 filmin aynı şartlarda, belirlediğimiz bir salonda projeksiyon ile ana jüri ve Siyad jürisi tarafından toplu olarak izlendiğini, size böyle bir ayrıcalık yapamayacağımızı söyledim. Bu durumda doğal olarak jürinin filmi değerlendirmeyeceğini belirttim. Kendisi de yarışmadan çekileceğini, ama Kayseri’ye geleceğini ve DCP aracılığıyla sinema salonunda yapılacak olan gösterime katılıp seve seve seyirci ile buluşacağını söyledi. Ben de bu kararına saygı duyduğumu ve durumu jüri ile paylaşıp geri döneceğimi dile getirdim. Ardından 7-8 dakika anca olmuştur tekrardan aradı ve yapımcılarımla konuştum, ben Kayseri’ye de gelmeyeceğim, filmimin de gösterilmesini istemiyorum, seyirciyle de buluşmayacağım dedi. Hiç anlam veremediğim bir davranıştı bu. O an ilk düşüncem sanırım biri benimle dalga geçiyor oldu. Çünkü 2 defa üstüste verdiği sözden caymış oldu Burak Çevik. Ben hep iyi niyetle yaklaşıp ortak bir dilde buluşmak için çabalarken, karşı taraftan asla böyle bir tutum görmedim. Ayrıca bu durumu ben istiyor ya da bu kararı ben almışım gibi benden bir yazı beklediğini söyledi ve ardından Whatsapp’tan “yapımcım gerekçeyi bekliyor” yazarak mail adresini paylaştı. Burçak Evren ile konuşarak durumu izah ettim ve Burçak Hocam, bu durumda jüri izleyemeyeceği için değerlendirme yapması imkansız, git durumu jüri ile de paylaş dedi. Apar topar jürinin yanına gittim ve durumu kendileri ile paylaştım. Burak Çevik ile konuştuğumu, kendisinin flash ya da link aracılığı ile izletmeye razı olmadığını ve hatta 7 – 8 dakikada karar değiştirerek gelmeyip filmin de DCP aracılığıyla seyirciye olan gösterimine izin vermediğini dile getirdim. Değerli jürimiz ile durumu bir süre istişare ettikten sonra Burak Çevik’i aradım ve istediğiniz şartlarda filmi jüriye izletme şansımızın olmadığını, diğer 8 filme haksızlık olacağını ve bu durumda filmin jüri tarafından değerlendirilmesinin imkansız olduğunu dile getirdim ve kendisi bana “yani bu durumda filmi diskalifiye mi ediyorsunuz” diye sordu. Bir an şoke oldum. Ağzımdan çıkmayan bir kelime ile karşılaştım ve kendisine diskalifiye söz konusu değil. Diğer filmlere haksızlık yapamayız. Flash ya da link harici filmi jüriye gösteremeyiz, bu durumu da kabul etmeyenin kendisi olduğunu söyledim. Ama kendisi defalarca filmi diskalifiye ediyorsunuz yani dedi ve hiçbir zaman benim ağzımdan böyle bir kelime çıkmadığını dile getirdim. Ardından tekrardan durum ile alakalı gerekçeyi mail olarak istediğini söyledi. Kendisi şartnameye imza atarak her şeyi kabul ettiği halde, şartlarımıza uymuyor ve kendisi çekilmeyi talep ettiği halde bunu biz istiyormuşuz gibi benden yazılı bir gerekçe istiyordu. Ben kendisine asla yanlış bir dil kullanmadım. Hep iyi niyetle yaklaştım ve şartname ile alakalı bir şey bile söylemedim, birbirimizi incitmemek adına. Ardından bir yazı paylaştım mail yolu ile. Verdiği cevapta, açıklamam için teşekkür ettiğini ama telefonda konuştuğumuz şekilde filmi programdan çıkardığımı yazmamı söyledi. Halbuki imza attığı şartnamemizi iki farklı şekilde ihlal eden kendisi. Hem jüriye izletmiyor hem de gelmeyerek filmi seyirciye izletmek istemiyor ama hep bir şekilde suçu bana atmaya çalışıyordu. Ama ben hep ortak yolu bulmak adına, her mailimde ve konuşmamda aynı gerçeğin üzerinde durarak, filminin DCP aracılığı ile seyirci ile buluşacağını fakat jürinin de değerlendirebilmesi için flash ya da link şifresine ihtiyacımız olduğunu dile getirdim. İletişimcisi aradı beni. Sanki kendisi ile telefonda konuşmuşum gibi, telefonda konuştuğunuz gibi bir yazılı gerekçe bekliyoruz dedi. Ben de telefonda sizinle konuşmadım, ben ne dediysem onu yazıyorum zaten dedim ve kapattık. Ardından bir daha aradı ve telefonda konuştuğunuz gibi diskalifiye ettiğinizi söylemezseniz işlerin daha kötüye gideceğini söyledi. Bunun tehdit olmadığını düşünmek istedim ve yine iyimserlik sergileyerek o an önemli bir ortamda olduğumu ama son bir mail göndereceğimi söyledim. Tam 10 saattir iyi niyet sergileyerek orta yolu bulmak için elimden geleni yaptığıma onlarca insan şahittir.


Ardından telefonu kapatır kapatmaz Burak Çevik’ten: “Filmimiz Aidiyet’in tarafınızdan yarışma ve gösterimden çıkarıldığına dair açıklama bekliyorum” diye bir mail daha geldi. 33 yaşındayım, hayatımda böyle mobing yemedim. Ardından son bir mail gönderdim kendisine: “Değerli film sahibi, filminizi belirlediğimiz salonda toplu halde izleyecek olan jüri üyelerine flaş ya da link gösterimi ile izlenmesine izin vermediğiniz için, mecbur olarak ve diğer filmlere haksızlık olmaması adına, filminizi değerlendirmeye alamamaktayız. Zaten kendiniz, filminizin bu şartlar altında jüri tarafından izlenip değerlendirilmesini istemediğiniz için, bu kararı hoşgörü ile karşılayacağınızı umuyor, üzgün olduğumuzu belirterek sevgilerimizi sunuyoruz…” ve bu mail’im üzerine o asılsız paylaşımda bulundular ne yazık ki. Ayrıca kendileri ıslak imzalı gönderdikleri şartnamemizi hiç mi okumamışlar? Sözde kıymet verdikleri seyirciyi mağduriyetleri, festivali itibarsızlaştırma çabaları da cabası. Asla diskalifiye ve çıkartılma söz konusu değildir. Tamamıyla kendi istekleri üzerine durum böyle sonuçlanmıştır. Elimizde ıslak imzalı şartnameleri de mevcuttur. Açıklamalarında saygıdan bahseden Burak Çevik, festivalimize, çok kıymetli jürimize, diğer film sahiplerine ve Kayseri seyircisine saygı göstermemiştir. Filme bilet almış olan seyirciden de özür dilemiştir. Fakat biz 7 yıldır hiçbir filme, hiçbir etkinliğe bilet satmamış ve 7 yıldır festival içerisinde tüm film gösterimleri dahil gerçekleşen tüm etkinlikleri Kayseri halkına ücretsiz olarak yapmışızdır. Herkesi vicdanı ile başbaşa bırakıyor, haklı olduğumuzu bilen, bilmese de öğrenmek için arayan, soran, dinleyen, yanımızda duran ve festivale sahip çıkan herkese şükranlarımı sunuyorum. Anlamadan dinlemeden bu yanlışlığa ortak olan herkesi de, eğer gerçekleştirebilirsek şimdiden 8. Kayseri Film Festivali’ne davet ediyorum… Ne olursa olsun her zaman kazanan Türk Sineması olacak.”