Türkiye’nin kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili son dönemdeki karalama kampanyaları sürüyor. Son olarak AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözleşmeyi gündeme getirerek, “Muhafazakâr camianın rahatsız olduğu hükümler var. Eleştiriler duyuyorum” dedi. Erdoğan’ın maddelerini revize edilmesini talep ettiği öğrenildi.  Hafta boyunca gerici Yeni Akit ile yandaş Yeni Şafak gibi […]

Kazanılmış haklara saldırılar sürüyor: İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmak idamı tartışmak gibi

Türkiye’nin kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili son dönemdeki karalama kampanyaları sürüyor.

Son olarak AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözleşmeyi gündeme getirerek, “Muhafazakâr camianın rahatsız olduğu hükümler var. Eleştiriler duyuyorum” dedi. Erdoğan’ın maddelerini revize edilmesini talep ettiği öğrenildi.  Hafta boyunca gerici Yeni Akit ile yandaş Yeni Şafak gibi gazetelerin “sözleşme yuva yıkıyor, kaldırılsın” çağrılarının ardından, Memur-Sen de dün yayımladığı yazılı bir açıklama ile İstanbul Sözleşmesi’nin iptali için Meclis’e çağrıda bulundu.

HUKUKEN İMKÂNSIZ

15 yıldır kadın haklarına ilişkin çalışmalar yürüten Mor Çatı  Gönüllüsü, Avukat Özlem Özkan, sözleşmenin her şeyden önce kadın erkek eşitliğini sağlamasını hedeflediğine dikkat çekti. Sözleşmeyi ilk imzalayan devletin Türkiye olduğunu hatırlatan Özkan, maddelerinin revize edilmesi gibi tartışmaların son derece anlamsız olduğunu ifade etti: “Uluslararası bir sözleşmenin maddelerinin tek bir ülke tarafından revize edilmesi hukuken imkânsız. İçeriğini bile bilmedikleri bir sözleşme hakkında beyanatta bulunuyorlar. Kadına yönelik şiddet bir gerçeklik ve devletler bununla ilgili yükümlülükleri almak zorundadırlar.”

Av. Özlem Özkan

Özkan sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadın erkek eşitliğinin sağlanması, yaşam hakkı üzerinden, şiddetin yaygınlığı üzerinden bir ihtiyaç olduğunu unutmadan yaklaşılması gereken bir sözleşme. Bunu yok saymak, göz yummak ‘zaten uygulamıyoruz, hadi kaldıralım’ demek… Türkiye’de her gün hâlâ en az bir kadın öldürülüyor, özellikle aile içi şiddet inanılmaz boyutlarda. Bu da siyasi iktidarın şimdiye kadar uyguladığı ikiyüzlü politikaların bir sonucu diye düşünüyorum. İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıralım demek, idama geri dönmek gibi bir şey. Türkiye nasıl ki Avrupa Birliği protokolüne uyup, idamı kaldırdı. Şimdi de İstanbul sözleşmesini hiçe saymak en az bunu hiçe saymak kadar vahim. Ve kadına yönelik şiddeti küçümsemek anlamına geliyor.”

ÖVÜNDÜKLERİ BİR SÖZLEŞMEYDİ

Gamze Taşcıer

TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyon Üyesi, CHP Milletvekili Gamze Taşcıer ise sözleşmenin AKP döneminde imzalandığını hatırlattı. Taşcıer, şöyle konuştu: “İmzalamakla çok övündükleri bir sözleşmeydi. Sözleşme, gelişmişliğin, toplumsal cinsiyet eşitliğine inandığımızın göstergesi ve kadınların kazanımı noktasında da çok önemli örnek. Biz sözleşmenin imzalandığından beri uygulanmamasını sürekli eleştiriyorken şimdi tutup kaldırmayı tartışıyorlar. Şimdi bazı gerici zihniyetler, erkek kadına tahakküm kurabilsin, diye sözleşmeye karşı çıkıyor. Son günlerde kadına şiddetin bu kadar artması da aynı inanışın bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. CHP olarak, biz asla bu sözleşmeden asla geri adım atmayacağız. Bundan geriye gidiş işi medeni kanuna getirecek, nafaka söylemine gelecek yani kadını tamamen toplumdan uzaklaştıracak. Sözleşmeyi kaldırmayı tartışmak aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesi, hukuk devleti olması önünde de geri adım atmak demek. Çünkü bu uluslararası bir sözleşme. Dolayısıyla tüm bunlara asla izin vermeyeceğiz.”

Kadınların eşit yurttaşlar olmasına tahammülleri yok

Hande Gazey

Nar Kadın Dayanışması’ndan Hande Gazey de şunları söyledi:  “İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesinin bir devlet politikası haline getirilmesini zorunlu kılıyor. Kadına yönelik şiddetin engellenmesinin ise toplumsal cinsiyet eşitliği ile mümkün olabileceğini söylüyor. Yani fıtratlı fetvalı eşitsizlik söylemleri ve bu yöndeki uygulamaları ile iktidarın sözleşmenin özüne karşı bir savaşı vardı zaten. Bu savaş iktidarın ideolojik kökeninden geliyor. İstanbul Sözleşmesi’ne, nafakaya saldırı da eşitlik yerine adalet kavramını kullanma çabası da, kadın üniversiteleri tartışması da buradan çıkıyor. Kadınların mücadele ile kazandığı haklara, kadınların eşit hak sahibi yurttaşlar olarak kâğıt üstünde bile olsa tanıyan yasalara tahammülleri yok. ‘Kendi elleriyle kurdukları’ KADEM’e dahi tahammül edemiyorlar. Dolayısıyla karşımızda gericilik ile mücadele var ve bu da kazandığımız haklarımızın savunusuyla birlikte esas olarak toplumun tüm dokularına işleyen karanlığa karşı eşitlik, özgürlük ve laiklik için mücadeledir.”

İstanbul Sözleşmesi nedir?

İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldı, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi. Sözleşme kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddetin faillerinin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılması için titizlikle hazırlanmış bir metin. Sözleşme çerçevesinde ev içi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde anlaşılıyor. Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler o denli önemlidir ki; silahlı çatışma durumlarında bile geçerliliğini koruyor ve taraf devletlerin bunu garanti altına alması gerekiyor.