Kazuo Ishiguro’dan önemseyen robot

İlke KAMAR

“İnsan kalbine inanır mısın? Sadece organ anlamında sormuyorum besbelli ki. Şiirsel anlamda konuşuyorum. İnsan kalbi. Böyle bir şey olduğunu düşünüyor musun? Her birimizi özel ve birey yapan bir şey?”

Bu soruların muhatabı Kazuo Ishiguro'nun yeni romanı Klara İle Güneş’in insanları çok önemseyen robotu Klara’dan başkası değil. İnsanı anlama uğraşı, belki de en önemlisi sağduyusu onu “çalışan, zeki bir makinenin” ötesine taşıyor.

Özellikle de yapay zekâ ile ilgili çalışmalar birçok tartışmaya kapı aralarken cevap aranan soruların sayısı her geçen gün artıyor. Bu sorular yapay zekâya sahip robotlarla ilgili olduğu kadar insanı da kapsıyor. Çünkü insanı anlamadan ‘insansı bir robot yapmak’ ne mümkün. O yüzden ‘her birimizi özel yapan bir şey var mı?’ sorusu geçerliliğini koruyor. “Kuramsal robot modeller”, “istatistiksel öğrenme algoritmaları” ve “yeni yapay zeki makine nesli” gibi birçok kavram bugün de tartışılmaya devam ediyor. Zeki makinelerin insani zaafları ve tuhaflıkları ortadan kaldıracağına duyulan inanç davranışı organize eden zekâ sistemleri geliştirmesine neden oldu. Duygusal tepkiler veren robotların hassaslık eşiğine ne kadar yaklaştığıysa en ateşli tartışmalardan biri. İşte bu konuları da içeren bir roman Klara İle Güneş. Yapay zekâ Klara ile insan olmanın ne anlama geldiğini ve insan olarak neyi kabul etmeye hazır olduğumuzu sorguluyor Kazuo Ishiguro. Kitap, sade anlatımıyla daha ilk satırlardan itibaren yakalıyor okuyucusunu. Ama metnin sadeliği aldatıcı olmasın, hikâyenin kendisi çok derin psikolojik katmanlara sahip.

FARKLI VERİ SİSTEMİ

Romanın anlatıcısının hasta, yalnız bir çocuk olan Josie'yi desteklemek için satın alınan yapay zekâ ile donatılmış bir robot Klara olduğunu anlamımız ise uzun sürmüyor. Teknolojik olarak donanımlı, gözlem yeteneği oldukça gelişmiş, iyi performans gösterecek şekilde çocuklar için tasarlanan Klara, çok farklı bir veri sistemine sahip. Genel isimleri YA olan robotlar, mekanik bir arkadaş, bazen kardeş, bazen oyuncak bazen de bir bakıcı olarak tasarlanıyor. İşte Klara onlardan biri. Klara’nın hikâyesiyse teknolojik ürünlerin satıldığı mağazada bir çocuk tarafından seçileceği günü bekleyerek başlar. Mağaza müdürü yalnız çocuklar için potansiyel bir arkadaş olarak onu müşterilere pazarlamaya çalışmaktadır. Bu yüzden de Klara, zaman zaman satışı kolaylaştırmak için mağazanın dış dünyayı temsil eden vitrinine çıkar. Bu, Klara için müthiş bir fırsattır. Çünkü hem onun besini olan güneş ışınlarına daha kolay ulaşacaktır dahası merak ettiği dışarıdaki yaşamla ilgili gözlem yapabilecektir. Josie ve annesi onu satın alıp, kırsal kesimdeki bir eve götürene kadar kendisi gibi yapay zekâ arkadaşı Rosi ile mağazadaki günlerine tanıklık ederiz. Klara, vitrinde bekler beklemeye ancak kendine has bilişsel, duygulanımsal işlevleri incelikli bir algı geliştirmesini sağlar. Sokakta gördüğü insanlarla ilgili gözlemini Rosi’ye anlatırken, Klara’nın diğerlerinden ne kadar farklı olduğunu da anlarız: “Ya YA’lar utanç değil korku hissediyorlarsa? Korkuyorlardı çünkü biz yeni modellerdik ve çok geçmeden çocukları, onların çöpe atılmasının ve yerlerine bizim gibi YA’ların alınmasının vakti geldiğinde karar vereceklerdi. İşte bize doğru bakmayı reddederek, ayaklarını sürüye sürüye böyle tuhaf bir şekilde önümüzden geçmelerinin sebebi buydu.”

Burada YA’ların farklı dünyasını da anlamaya başlarız. Olayları insanlardan farklı gören YA’lar çevrelerini bir dizi kareler veya kutular olarak algılarlar, bazen bakış açılarının çarpıklık, karmaşıklık ve soyutluk içerdiğini de görürüz.

YENİ İNSAN TASARIMI

Klara da güneş enerjisiyle çalışan bir YA’dır. Fakat onu bu kadar farklı yapan algısının hem mekanik hem de öznel olmasıdır. Başkalarının nasıl hissettiğini hayal ederek empati yapmaya çalışır. Programlandığı biçimde kendi çıkarlarının, kararlarının önemsizleştiğini görürüz insanların kararları karşısında. Ama ihtimaller üzerinden eleştirel bir bakış açısına da sahiptir. Dahası vicdanı çok güçlü bir androidir Klara. Ve satın alındığı ilk günden itibaren kendini tamamen Josie'nin iyiliğine adamaya başlar.

Klara’nın insan davranışları ve duyguları üzerinde düşündüğü ve düşündürdüğü üzerinde durulması gereken bir konu. Ishiguro, okuyucuya sunduğu bilimkurgu /distopya aracılığıyla mekanik bir zihnin sevgi ve sadakatini gösterirken dünyayı nasıl kavradığımızı da anlatıcı sesin failliğiyle hissettirir. Bununla birlikte yazar, ailenin yer aldığı düzenin içinde Klara’nın üstlendiği hastabakıcılığı rolü üzerinden toplumsal eşitsizlikleri de hatırlatır bize. Klara İle Güneş’te hissedilen duygusal kurucu öğeler, yazarın Beni Asla Bırakma ve Gömülü Dev, romanlarında olduğu gibi kontrolsüz teknoloji, korku, güvensizlik ve kayıp duygusunu, beden üzerindeki yaptırımları yine görünürleştiriyor. İleri teknolojinin korkuları yoğunlaştırdığı, hiyerarşileri ve dışlamaları da beraberinde getirdiği, iç karartıcı bir dünyayı teşhis ettiği de söylenebilir Ishiguro’nun. Bilim ve teknolojideki gelişmelerin insan türünün yaşamını nasıl değiştirebileceğine, insan olmayan faillere nasıl olanaklar sağladığına ve insanmerkezciliğin egemen güçler tarafından şiddet üreten yönlerine de dikkat çekiyor Ishiguro. Bizim ne türden insanlar olduğumuz sorularının da Klara üzerinden izini sürmemize olanak verir. Sosyal ilişkilerimizi şekillendiren teknolojik bir aygıtla bağımız, ondan kopuşlarımız zihin beden, doğa-kültür ayırımları arasındaki bağlantılar kitabın ayrılmaz parçalarından birini oluşturuyor demek mümkün. Bu yüzden “bir robot neler yapabilir?” sorusunun biyoetiksel yakınmasına da tanık oluyoruz. “Hayatın ve ölümün değişen sınırları”yla insanların yerini robotların aldığı bir dünyanın, dönüşümünden daha ileri gidip derinlere nüfus ediyor Klara İle Güneş kitabı.

Ishiguro, konuları farklı olmasına rağmen diğer iki romanındaki gibi (Beni Asla Bırakma ve Gömülü Dev) birinci tekil anlatıcıyla toplumsal değişimin tehlikesine, masumiyetin kaybolması üzerine konuşmaya devam ediyor Klara İle Güneş’te. Ve teknolojinin ulaşamayacağı ruhun olup olmadığını sorguluyor. Tüm bu sorgulamayı yaparken insanın kırılganlığını da yeniden hatırlatıyor bize.