Ne demişti Gorki? “Yürekte yanan ateş yeterince parlak değilse, kurum birikir insanın içinde.” Ateşinizi harlayın, 25 kuruş bile yok Elmas Ana’nın cebinde!

Keder’le baş başa, ekmekle su gibi

Halkın sorunlarını yerinde dinlemek üzere yurdun dört bir yanına giden BirGün emekçisi gazetecilerin Manisa-Soma durağında yaşadıklarını, Meltem Yılmaz’ın kaleminden okuduktan sonra günlerce uyuyamadım. 13 Mayıs 2014’te Soma’da bir madende can veren 301 madenci, aradan geçen dört yıla yakın zaman içerisinde unutuldu gitti. Tütün, üzüm, zeytin bitirilip madene mahkûm edilen insanlar, yaşarken de yakınları dışında pek kimsenin umurunda olmamışlardı zaten. Ama ben uyuyamadım, çünkü:

Ekonomi, ideolojidir. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı, “Liberal demokrasi, hukuk devleti ve piyasa ekonomisinin tüm dünyaya barış ve refah getireceği beklentisinin boş çıktığını itiraf etmek durumundayız” diyerek, dünyayı yağmalaya yağmalaya tüketmiş bir ideolojinin iflasını ilan etti. O iflas ilan edilmemişçesine patron erketeliği yapan bir hukuk sistematiği içerisinde zerre kadar ilerlemeyen Soma davasında ise mahkeme heyeti değiştirildi, bilirkişi heyeti değiştirildi lakin bir arpa boyu ilerleme kaydedilemedi. Acil durumda madencilere sığınak olacak yeterlilikte yaşam odaları hâlâ hiçbir maden ocağında yok, işçiler günlük çalışma ücretinden mahrum kalmamak için doktora bile gitmiyorlar, Zola’nın ‘Germinal’de anlattığına benzer sahneler yaşanmaya devam ediyor Soma’da. Uyuyamamam bunların hiçbirisinden değil, zira alıştım ben de herkes gibi, etkilenmiyorum böyle haberlerden; ifadesizce dinleyip geçiyor ya da uygun tepkiyi verir gibi yapıp aslında pek de bir şey hissetmiyorum. Ama Meltem Yılmaz öyle bir haber yapmış, çekiçle çakar gibi öyle sıralamış ki sözcükleri, uyku filan kalmadı bende. Okuyalım, katliamda 32 yaşındaki oğlunu kaybeden Elmas Kaya’nın Meltem’e söylediklerini… Benim okuduğum gibi, bazı sözcükleri göremeyecek hale gelerek okuyalım:

“Ben acımı yaşayamadım. Aklımı yitirmediğime, o evin boş duvarları arasında intihar etmediğime inanamıyorum. Evin yan tarafında dereye atmamak için kendimi zor tuttum, kendimi öldürürsem oğlumu göremem diye.”
“Oğlumun adı Keder’di, ama Kader olarak kayda geçti. Öyle koydum çünkü… Çok aç kaldığım bir dönemdi. Üç çocuğumu tek başıma büyütmek zorunda kaldım. Diğer iki çocuğum evlenip gitti, biz Keder’le baş başa kaldık, ekmekle su gibiydik.”

“Son zamanlarda, son bir aydır, eve ıslak gelirdi. Oğlum, derdim, suyun içinde mi çalışıyorsun? Terlediğini söyler, geçiştirirdi. Yemek götürmeye başlamasından, yemek vermediklerini anlardım.”

“Yaralı da olsa, sakat da kalsa olur, yeter ki hayatta olsun diye o kadar dua etmiştim ki…”

“Sonra devlet Soma’ya geldi.”

“Mezarlıkları oyuncakla doldurdular, çocuklar babalarının öldürüldüğünü bilmesin diye.”

“Her şey bizden çıktı, dürüst insanlardan çıktı; tüm süreç sahtekârlara, yalancılara kaldı. Bizi savunan avukatlarımızı içeri aldılar; yalan konuşan, para alan avukatları çıkardılar mahkemelerde.”

“Ailelerin çoğu hâlâ korkuyor. Çocuğunu işten atarım, eşini işten atarım diye korkutuyorlar.”

“Benim elimden tutan kimse yok, duruşmaya giderken 25 kuruş para bile olmuyor cebimde.”

“Erdoğan’a mektup yazdım. Öyle bir kanun çıkar ki, kendimi öldüremiyorum, beni öldürecek bir kanun çıkar dedim. Her şeyimi aldın, canımı da al.”

“Gece uyumuyorum, mutfak camında bekliyorum, yoldan geçen işçileri izliyorum, oğlumu hatırlamak için.”

Alt alta sıraladığımda, dergilerde yayımlanan palavra manzumeleri bir yumrukta dağıtacak şiir, ruhsuz-duygusuz bildirilerin hamasi nutuklarını yerle bir edecek isyan ateşleri… Hepsi, Gorki’nin Ana’sı gibi bir ana olan Elmas Kaya’nın kalbinde.

Ne demişti Gorki? “Yürekte yanan ateş yeterince parlak değilse, kurum birikir insanın içinde.” Ateşinizi harlayın, 25 kuruş bile yok Elmas Ana’nın cebinde!

“Gerçek insan dediğimiz insanlar, aklı dizginleyen bukağıları parçalayıp atarlar.” Parçalayıp atın ne varsa dizginleyen, mezarlıkları oyuncakla doldurdular!

“İnsanları tüfeğe, sopaya, taşa çevirmişler. Sonra da çıkıp, ‘Bu devlettir!’ diyorlar.” Devlet Soma’ya geldi ve sahtekârlara kaldı her şey!

“Bu iş yağmura benzer. Her damla bir tohumu sular.” Yağın, gece uyumayıp da oğlunu hatırlamak için yoldan geçen işçileri izleyen Elmas Ana’nın mutfak camına!..