Kederinin götürdüğü yere git

Günümüzde yabancılaşma her yerde. İçten içe tükenen insan bir yandan yaşamını sürdüremediği noktaya hızla ulaşırken bir yandan dünyadaki tüm olumsuz gelişmelere karşı pasifliğe meyletmekte. Modern dünya kabusu içerisinde benim de kalkıp senenin son yazısını yazarak filmlerden bahsetmem gerekiyor. Bahsedeceğim elbette ama milyarlarca insan tarafından modası geçmiş bir soru muamelesi yapılan “hayatın anlamı ne?” sorusu bir yandan şiddetli bir şekilde sinyal veriyor aklımda, ruhumda, bedenimde. Türcü olan bir dünyada azınlık olarak yaşamanın gün geçtikçe omuzlarımdan aşağıya doğru beni bastırdığını hissederken ve yeni yılın gezegendeki tüm hayatlar için daha kötü bir yıl olacağını bilirken sıcak, umut dolu yazı yazmak da her geçen sene daha da zorlaşıyor. ‘Şeyleşme’ ile eş zamanlı olarak uyanışın başlaması sayesinde inanıyorum ki bu uyanışın ortaya çıkardığı, kederinin götürdüğü yere, vardığımızda isyan başlayacak. İşte ancak o zaman korkusuzluk zırhımız olacak.

Eric Fromm’un Özgürlükten Kaçış kitabında yer alan Julian Green alıntısını değerli buluyorum: “Evrenin yanında çok küçük kaldığımızı biliyordum, bir hiç olduğumuzu biliyordum, ama böylesine ölçüsüz derecede hiç olmamız, bir bakıma kişiyi hem eziyor hem de ona güven veriyor. İnsan düşüncesinin sınırları dışına taşan şekiller ve boyutlar, çok ama çok güçlü. Tutunabileceğimiz herhangi bir şey yok mu bu evrende? İçine tepeleme daldırıldığımız o yanılsamalar karmaşası içinde, bir hakikât heykeli olarak dikilmiş tek bir şey var, o da sevgi, gerisi hiçlik, bomboş bir hiçlik. Kocaman, karanlık bir uçurumdan aşağı bakmaktayız ve korkuyoruz.” Evet benimse 2022 den tek dileğim uyanışın vereceği güçle ve sevgi ile korkusuz olmamız.

İZLEYİNCE SEVECEKLERİMİZ

Bu duygular eşliğinde, 2021 Oscar ödüllerinden sonra şu ana kadar izlediğim kıymetli filmleri toparlayarak yeni Oscar gecesine yaklaşırken hangi filmlerden bahsedeceğimizi anlatacağım. 2021’in en sevdiğim filmler listemden önce bu listeye gireceğinden emin olduğum ama henüz izlemediğim filmler ile başlamak istiyorum. Bu listenin ilk sırasında Türkiye vizyon tarihi belirsiz olan A24’ün minimal iddialı yapımı “C’mon C’Mon” bulunmakta. Başrolünde Joaquin Phoenix’in bulunduğu film şahsına münhasır bir sanatçı ve yönetmen olan Mike Mill’e ait. Jonas Poher Rasmussen tarafından yönetilen uluslararası ortak yapım animasyon belgesel filmi “Flee” ise çok özel ve unutulmazlar arasına girebilecek iddialı bir film olarak listede yerini almakta. Filmin vizyon tarihi ise 4 Mart. Etkileyici atmosferler yaratarak çok ince işlediği ve hassas müdahalelerde bulunduğu filmleriyle tanıdığız Paul Thomas Anderson’ın büyüleyici bir filme daha imza attığını düşündüğüm “Licorice Pizza” neyse ki 7 Ocak’ta ülkemizde vizyona girecek. Bu kategoride yer alan diğer filmler ise; Drive My Car, Mass, The Tragedy of Macbeth, The Worst Person in the World.

2021 EN İYİLER

“Yeşil Şövalye” (The Green Knight) bana göre hâlâ senenin en iyi filmleri sıralamasında ilk sırada yer almakta. Hakkında daha önce kapsamlı bir yazı yazdığım film, sembolizmini izleyiciyi hikâyeden koparmadan gösteren, mistik, epik bakışıyla, insanın düşündüğünden daha fazlası olma yolculuğunda ona eşlik eden bir alem yakalayan David Lowery’nin yönetmenlik kabiliyeti ile seyirciyi büyülediği bir yolculuk filmiydi. Ridley Scott’un “Son Düello” (The Last Duel) filmi ise listede ikinci sırada yer almakta. Yönetmenin hiçbir şeyin değişmediğini, insanların ısrarla ve sürekli olarak aynı korkunç yanlışları yaptığına dair mesajını bizlere ulaştırdığı filmin özellikle sonunda toplumdaki erkek egemenliğinin günümüzden tam 635 sene önce de var olduğunu dondurucu bir aralık gününde iki şövalyenin mızrak ve kılıçla ölümüne düello yapması ile gösterdiği film kadının mücadelesini anlatan en değerli filmlerdendi.

Paul Verhoeven’ın abartılı tarzının kendine has evrenine döndürdüğü ve bunu bu sefer çok iyi dengelediği başarılı bir film “Benedetta”. Kadınların merkezinde yer aldığı, Hitchcokvari gizeme sahip, röntgenciliğin de ihmal edilmediği baştan sona Verhoeven imzası taşıyan bu film, din, kadın, kuşku, cinayet ve seks katmanlarıyda oldukça etkileyiciydu. Bu sene festivallerin en çok gösterdiği filmlerden olan “Bergman Adası” (Bergman Island) Amerikalı sinemacı bir çiftin İsveç’teki Farö adasında yeni filmlerinin senaryosunu yazarlarken hayalle gerçeğin iç içe geçmeye başladığı bir hikayeye dönüşen film Bergman’a göndermelerle dolu olan farklı bir dram. Cannes’ın Jüri Ödüllü Taylandlı bağımsız yönetmen Apichatpong Weerasethakul’un “Memoria” isimli fantezi draması ise olağanüstü bir zihnin işiydi. Lirikliğinin kelime-duygu dağarcığını genişletebilen ve yeni cevapsız dehlizlere seyircisini sokan bir filmdi. Listedeki diğer değerli filmler ise şöyle; Pig, King Richard, The Power Of The Dog, Shiva Baby, The Lost Daughter.

OSCAR TAHMİNLERİ

Şu ana kadar süregelen En İyi Film tartışmasına iki filmin damga vurduğu gözükmekte; liste tahminlerinin bütününde başlarda yer alan Kenneth Branagh’ın "Belfast"ı ve Jane Campion’ın "The Power of the Dog" ‘u. 2022 En İyi Film çekişmesinde diğer önemli rakipler arasında ise "Dune", "Kral Richard" ve "Licorice Pizza" üçlüsü yer alırken, son zamanlarda "Nightmare Alley" ve "West Side Story" de önem sıralamasında yükselmiş durumdalar. Çoğunluğun çok sevdiği ancak benim birçok sebepten pek başarılı bulmadığım ve listelerime eklemediğim filmler ise şöyle: Spencer, Nobody, The Card Counter, Titane, Undine, Passing. 1 Ocak’ta ilk film olarak ne izleyeyim diyorsanız, size Bela Tarr’ın “Sátántangó” filmini öneririm. Macar yazar Laszló Krasnahorkai’nin 1982 tarihli aynı isimli romanından uyarlanan, tükenmişlik içindeki insanın ruhunda yaşadığı sıkıntılarını yabancılaşma kavramı üzerinden ortaya koyan, 8 saatlik filmin 11 dakikalık açılış sekansı tüm filmin özetidir.