Kelimelerden çaldığımız büyük aile

KALBEN

Oysa hayallerimde ummana doğru uçuyordum. Çocuktum, gençtim, yetişkindim ve ölmeye yaklaşıyordum. Her seferinde, bu uçmakla bir tuttuğum düşme hali beni gündelik olandan uzaklaştırıyor, etkisi altında kaldığım sesleri daha yakından duyabileceğim güzel günlerin umudunu hatırlatıyordu bana. Yok olabilirdim. Yok olabilirdim. Mesele yok olmak değildi. Mesele var olmaktı. Yaşamaktı. Yaşarken siyasetçilerin bile cümlelerini kısaltamadıkları hikâyeler anlatmaktı. Seni dinlemeseler de, anlamasalar da, seni hiç bilmeseler de; bir köşede, bir pencerede, bir gazete kağıdının kenarında... Kıvrılmış, beli ağrılar içinde, aklı kararmış ve toprağa bakarken, iyileşme arzusunda... En garip zevklerin, en utanmaz yüzlerin ve genç kızlığında hiç süslenmemiş annelerin ter kokusu içinde boğula boğula... Ben ne istediğimi hiç bilmedim efendim. Oraya da gelirim, burada da kalırım. Bu eşyaların hepsini alabilirsiniz. Beni sahil kenarında boş ve beyaz badanalı bir eve götürün, rica ediyorum. Kumlar yeniden taşlara dönüşmekte. Taşlar kayalara... Ve kayaların üstünde okyanusa sürükleneceğim. Henüz görmediğim ve ismini benden yaşlı adamların koyduğu bir okyanusa... Kaybolacağım. Sonra beni en sevdiğim insanlar bulacaklar. Üstüme ipekten bir şal atacaklar. Koruyacaklar beni kem gözlerimden. Aynaya bakıp gülümsediğim o an için şefkat verecekler bana. İhtiyacım olan bir aileydi, diyorum. Kelimelerden, seslerden, bu çaldığımız şarkılardan bile büyük bir aile. Sonunda uçuyorum efendim. Uçuyorum.