Kemal Kılıçdaroğlu, bu haftaki grup konuşmasının büyük bölümünü eğitime ayırdı. Eğitimi, eğitim bakanı üzerinden eleştirirken eğitimle ilgili kararların sarayda alınıp uygulandığını, bakanın ve bakanlığın temsili olduğunu söyledi. Günümüz liberalliğini İslamcılıktan ayırt edemeyip Ziya Selçuk'la bazı şeylerin düzeleceğini düşünen muhaliflerin ekseriyetini CHP'liler oluşturuyor. O nedenle CHP'nin, eğitim bakanını üst düzeyde hedef almış olması dikkatimi çekti.

Kılıçdaroğlu bakanı eleştirmekle kalmadı, becermediği işlere talip olduklarını da söyledi. Öğrencilerin, özellikle yoksul öğrencilerin erişemedikleri internet, bilgisayar ve tablet ihtiyaçlarını CHP'li belediyelerin karşılayabileceğini dile getirirken derslik ve okul yapımına da talip olduklarını ilan etti. Umarım Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışı, temel ilkelerin merkezi yönetim tarafından belirlenmesi koşuluyla öğretmen alımı dahil, tüm eğitimsel kararların ve kurumların seçilmiş yerel yönetim organlarına bırakılması tartışmasına vesile olur.

Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasında eğitimin içerik kısmına değinmedi. Partiye yansıyan sorunlar donanıma ilişkin olduğu için haklı olarak parti lideri de tedarikle halledilecek meselelere odaklanıyor. Oysa eğitimin sorunu satın alma yoluyla temin edilecek araç yokluğu değil, eğitim yolcusunun o araçlarla taşınmak istediği yerle ilgilidir. Bindiğiniz araç sizi gideceğiniz yere götürüyorsa oturacak koltuk yoksa bir süre ayakta seyahat edebilirsiniz, ama bindikten sonra aracın farklı bir rota izlediğini fark ediyorsanız ya şoförü yola sokmanız ya da aracı değiştirmeniz gerekir. Eğitim, bireyi ve toplumu istediği yere taşımıyor; camdan gördüklerimiz internet yok, bilgisayar yok, oturacak sıra yok ama olsa iyi olurdu denebilecek mesafenin çoktan geçildiğini gösteriyor.

Sadece Türkiye’nin değil dünyanın sorunu, içerikle yani insanların neyi bilip bilmemesi gerektiği ile ilgili. Bu düşüncemi geçenlerde bir grup eğitimciyle zoom üzerinden yaptığı görüş alışverişi sırasında, sohbetin eğitimin gündelik sorunlarına kaydığını fark edince Kemal Kılıçdaroğlu'na da söyledim. Bir partinin, özellikle iktidar adayı bir partinin eğitime daha makro açıdan bakıp neyin eğitiminin konusu olup olmayacağına yoğunlaşılması gerektiğini belirttim.

Özellikle mesajının halk tarafından yeterince anlaşılıp değerlendirilemediğini düşünen politikacıların eğitimin "konular"ı ile ilgilenmesi gerekiyor. Toplumun önemli bir kesimi, günaşırı deneyimlediği gerçekleri (örneğin Kılıçdaroğlu'nun "İktidar esnaftan, çalışandan, emekliden, işsizden vergi alarak Londra'daki bir avuç tefeciye faiz öderken, 9 milyarlık devlet işini ihalesiz ve vergiden muaf olarak beşli çeteye veriyor." açık ifadesini) kavramakta zorlanıyorsa anlama, kavrama; eğer anlıyor da anlamazlıktan geliyorsa etik sorunu var demektir. Politikacısının, entelektüelinin, sanatçısının herkes için anlaşılabilir düzeye çektiği dilini anlamayana iş-iktisat bilgisinden önce anlama ve düşünme becerilerini geliştirmek gerekir.

"STEM'i unutun, MESH'e ihtiyacımız var"

(Mantıksız matematiğe ihtiyacımız yok)

Yoksuluyla zenginiyle herkes çocuğunun, istihdam alanı olarak gördüğü, ekonomik karşılığı olan STEM eğitimi almasını istiyor. Bilim, teknoloji, mühendislik ve matematiğin kısaltması olan STEM, iktisadi büyümenin şartı olarak görülüyor. İnsan ya da toplum nasıl düşünür, nasıl davranır, kararlarını neye göre verir; düşünürken veya bir eylemde bulunurken, karar verirken hangi bilgi ve becerileri kullanması gerektiği ile ilgilenen yok. Toplumların kendi içinde, diğer toplumlarla, doğayla ve insanın kendisiyle yaşadığı gerginliğe bakan ihtiyacın mantık ve mantıklı etik olduğunu görebilir. Mantıksız matematik eğitiminin işe yarar bir matematikçi yetiştirebileceğini fakat onun iyi insan olamayacağını düşünen bir yazar (Tim Wise), "STEM'i Unut, MESH'e İhtiyacımız Var" başlıklı makalesinde, STEM yerine medya okuryazarlığı, etik, sosyoloji ve tarih anlamına gelen MESH eğitimine odaklanılmasını öneriyor. Mühendislik, ekonomi, yazılım, matematik vb. bir kenara konsun denmiyor. Fakat yazarın da belirttiği gibi insanın, muazzam miktardaki bilgilerle "eleştirel olarak etkileşime girebilmesi için medya okuryazarlığına, sorumlu karar verebilmesi için etik muhakeme ve değerlere, kurumsal dinamikleri ve kritik sosyal meselelerin dünyamızı şekillendirme şeklini anlayabilmesi için sosyoloji (felsefe, mantık, psikoloji) bilgisine ve geleceği kurarken geçmişi birikim olarak değerlendirecek tarihi hafızaya" sahip olması gerekiyor.

2000'li yıllarda ABD’nin çokuluslu eğitim şirketlerinde geliştirilen, Dünya Bankası ve Davos üzerinden Türkiye'ye gelen STEM eğitimi 2016'dan bu yana Eğitim Bakanlığının kutsal kavramlarından birisi. Geldiğimiz nokta ortada; üç kişi ancak mahkeme kapısında bir araya gelebiliyor, tüm kara ve deniz sınırında savaş halindeki ülkede barış sözcüğünü kullanmak cesaret gerektiriyor. Bu toplumun ve dünyanın acil ihtiyacı barış, o da ancak konuşarak, dinleyerek, anlayıp anlatarak, empati yaparak, ahlaki davranarak sağlanabilir. O nedenle eğitimin asıl sorununun öğrenme alanlarındaki yanlış tercihlerden kaynaklandığını, mevcut iktidarın tercihini değiştirmeyi vaat etmeyen muhalefetin farklı bir politika sunmuş olamayacağını söylüyoruz. Bu vesileyle Kemal Kılıçdaroğlu’na ve muhalefetin sol kanadına önerimiz, eğitimi iktidarın bir uygulaması vesilesiyle değil, toplumsal ihtiyacı karşılayacak iktidar politikasını sarsıcı kendi politikalarıyla gündemde tutmalarıdır.

*

STEM, MEB ve üniversitelerde Bismillah gibi kullanılır. O nedenle kimse bu kısaltmanın ifade ettiği eğitim anlayışının eleştirisine kalkışmaz. Kavram eğitim literatürüne girdiğinde ilk eleştiren kişi Gazi üniversitesi öğretim üyesi Ayhan Ural oldu. Ondan başka da (bildiğim kadarıyla) yazan olmadı. Ural’ın "STEM’cilere Sitem Yetmez " başlıklı yazısı Eleştirel Pedagoji dergisinin 48. (2016) sayısında yayımlanmıştı. Ayhan Ural ve Tim Wise’in makalesine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

http://www.elestirelpedagoji.com/FileUpload/ks7397/File/elestirel_pedagoji_sayi_48.pdf

https://medium.com/our-human-family/forget-stem-we-need-mesh-43ab6f6273cd