HDP Eş Genel Başkanı Kemalbay, Afrin operasyonunu değerlendirdi. Kemalbay, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Afrin’de yaşamını yitiren, sayısını net olarak bilemediğimiz Türk askerleri var. 20 ya da 25 diyor. 20 mi 25 mi? Karşı tarafı küsuratıyla söylüyorsunuz. Peki, bu çocukların bir yaşamı yok mu? Onlar rakam değil insan" diyerek seslendi.

Kemalbay: "20-25 asker hayatını kaybetti" diyor, onlar rakam değil insan

Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kemalbay'ın konuşmasından satırbaşları ise şöyle:

HDP Türkiye’nin umudu, Türkiye’nin geleceğini inşa edecek bir parti. Partimiz, zorlu bir demokrasi mücadelesinden geçerek; gözaltılara, baskılara, şiddete rağmen onurlu bir mücadele vererek, bedeller ödeye ödeye mücadelesine devam ediyor.

Buradan bu bedelleri cezaevinde ödeyen sevgili Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Gültan Kışanak nezdinde içeride direnenlere selam olsun. Bizler Türkiye halklarının nefes borularıyız. Geleceğe biraz olsun umutla bakılabiliyor, çünkü HDP var, demokrasi güçleri var, kadın mücadelesi var, emek mücadelesi var, halkların mücadelesi var. Bütün barış, özgürlük, demokrasi mücadelesine gönül verenler, yaşamlarını bu uğurda verenlerin hepsini saygıyla anıyorum.

"CİZRE DİMDİK AYAKTA"

İki yıl önce Cizre’de tarihin en büyük vahşeti yaşandı. “Vahşet bodrumu” olarak tarihe kaydedilmiş olan, aralarında çocuk ve kadınların da olduğu 291 kişi yaşamını yitirdi. Ve bir ülke bir devlet, kendi kentini kendi ilçesini bombalayarak, ağır silahlarla tahrip ederek büyük bir yıkım yarattı. Bu tablo Türkiye’de ilk kez olmuyor, 12 Eylülleri de gördü. Daha önce de pek çok katliam gördü. 90’larda köy yakmalar vardı. Asit kuyuları vardı, insanların faili belli katliamlarla katledilip atıldığı... Fakat ne oldu, bütün bu katliamlardan sonra Kürt halkı her zaman ayağa kalktı, her zaman mücadele yükseldi. Şimdi de Cizre dimdik ayakta mücadelesini sürdürüyor.

"BARIŞ DEMEKTEN NEDEN KORKUYORSUNUZ?"

Bugünlerde barışın yasaklandığı, savaşın alkışlandığı çok karanlık, çok trajikomik bir dönemden geçiyoruz. Barış isteyenler, sosyal medya hesaplarından barışı destekleyenler, gözaltına alınıyorlar. İçişleri Bakanlığı’nın rakamlarına göre son dönemde Afrin gündemiyle, barış savunucusu 449 kişi gözaltına alındı. 114’ü tutuklandı.

Barış demekten neden korkuyorsunuz? Bu, dünyanın hiçbir yerinde olan bir şey değil. Belki sadece Hitler döneminde böyle bir şeyle karşılaştı insanlık tarihi. Şimdi de Recep Tayyip Erdoğan döneminde böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.

Bu gözaltı operasyonlarına, sansüre, gazetecilerin tutuklanmasına, akademisyenlerin gözaltına alınmasına, işlerinden atılmalarına, yaşamı savunduğu için insanların üzerine gidilmesinden vazgeçilmesi gerekiyor. Barışı savunmak bir onurdur. Savaşı kışkırtmak ise suçtur. Sosyal medyada savaş şakşakçılığı yapan birinin gözaltına alındığını duydunuz mu? Buradan, savaş kışkırtıcıları için açık suç duyurusunda bulunuyoruz.

"HASTALANDIĞINDA ONU HACAMATÇILAR MI İYİLEŞTİRDİ?"

TTB Merkez Konseyi üyeleri bu sebeple gözaltına alındı. “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” dedikleri için gözaltına alındılar. TTB kapısının önünde hacamatçılar eylem yaptılar. Ne kadar kara bir komedi. Bu ülkenin aydınlarına, bilim insanlarına, hekimlere, gazetecilere okumuş insanlara bu ne nefrettir. Savaş çığırtkanlığı yapan kişilere de bu ne teşviktir. Sormak istiyoruz, acaba beyefendi hastalandığında onu sağlığına kavuşturanlar, hacamatçılar mı oldu? Her toplumun bilim insanlarına ihtiyacı var. Bugün 4’üncü Sanayi devriminin tartışıldığı günlerde işte hacamatçılar bu iktidarın desteği olmuş durumda.

"AFRİN'DE YAŞANANLAR ONLARIN ANLATTIĞI GİBİ DEĞİL"

Neden çünkü barıştan korkuyorlar ve savaşı kışkırtıyorlar. AKP-Erdoğan rejimi bugün bütün gücüyle Afrin’e yönelttiği bir savaş yürütüyor. Bu savaşı topluma anlatmamamız için basını ele geçirdi. Bağımsız yayın yapan kurumları kapattı. Gazetecileri rehin aldı. Çünkü gerçeklerin görülmesini, duyulmasını istemiyor. Çünkü onların anlattığı gibi değil. Afrin’e yapılan operasyonun sebebi, Afrin’den Türkiye’ye kurşun sıkıldığı için değil. Herkes biliyor ki oradan Türkiye’ye bir taş bile atılamış. Kaldı ki böyle bir şey bile olsa bir gün birisi çıksa ve oradan Türkiye topraklarına kurşun da sıksa siz önce bir müzakere edersiniz, ne sorun var, niye atılıyor diye bakarsınız. Hemen savaş tamtamları çalmazsınız.

Fakat burada öyle bir şey var ki; aslında Afrin’e yapılan işgal girişiminin arka planında Türkiye halklarını geleceğiyle ilgili çok önemli kararlar var. O çok önemli kararlar onların söyledikleri gibi beka sorunu ile ilgili değil. Türkiye halklarının bölünme, parçalanma sorunu olduğu için değil. Tam tersine, AKP-Erdoğan-Bahçeli rejiminin bir beka sorunu olduğu gibi, onların Türkiye tahayyüllerine ilişkin bir beka sorunu var. O yüzden Afrin savaşına ihtiyaçları oldu. O yüzden böyle bir savaş başlattılar. Bölgede ABD ve Rusya vesayet savaşı yürütüyor ve Ortadoğu, dünya güçleri tarafından yeniden yapılandırılmak isteniyor, yeni haritalar çizilmek isteniyor. Bunun anlamı emperyalist güçlerin kendi çıkarlarını korumak için bir vesayet savaşı gerçekleştirmiş olmalarıdır.

"TÜRKİYE'Yİ BU BATAĞA ÇEKTİLER"

Orada halkları, kadınları, çocukları korumaya çalıştılar. Bunun için özellikle Kürt halkı önemli bir direniş sergiledi. Vahşi IŞİD çetelerine karşı hem kendilerini korudular hem de Suriye coğrafyasında barış için önemli bir fırsat yarattılar. İşte tam da bu müzakere masasına oturulduğunda, Türkiye birdenbire ortaya çıktı, “ben oyun kurucuyum, yok ben oyun bozucuyum” diye bataklığa girdi. Türkiye orada ne bir oyun kurucudur ne de oyun bozucudur. Ne olduğunu karşı karşıya geldiği direniş sonucunda tarih gösterecek. Önümüzdeki günler gösterecek. Çünkü orada, Rusya yerel güçleri dizginleyebilmek, Suriye rejimine Kürtleri yaklaştırmak için “buyurun girin” dedi, hava savasını açtı ve Türkiye’yi bu savaşa çekti. ABD gene bölgedeki hesapların gereği olarak Kürtleri biraz ezeyim düşüncesiyle gözlerini yumdu. Dünya seyretti, aynı sebeple. Rojava’da halkların kendi kendini yönettiği bir oluşmaya başlayan bir doğrudan demokrasi örneğini boğmak için Türkiye’yi bu batağa çektiler.

"BU SAVAŞ BİZİM SAVAŞIMIZ DEĞİL"

Herkes kendi elini güçlendirmeye çalışıyor. ABD kendi elini güçlendirmek için Türklerle Kürtleri karşı karşıya getirdi. Rusya kendi kendini güçlendirmek için Kürtlerle Türkleri savaştırıyor. Bu savaş bizim savaşımız değil.

Biz bunu, HDP olarak Türkiye halklarına güçlü bir şekilde söylemek zorundayız. Gerçekleri halklarımıza anlattığımız için baskıyla karşı karşıya kalıyoruz. Fakat hiçbir şey bizim halklarımıza olan sorumluluğumuzu yerine getirmekten alıkoyamaz. Bir kez daha söylüyoruz Afrin’e işgal girişimi kendi çıkarlarını orada görmelerinden kaynaklıdır. Tıpkı Vietnam’da, Irak’ta, Afganistan’da, yaşananlar gibi Türkiye’nin buradan bir kazanım elde etmesi mümkün olmayacaktır.

AFRİN HALKI SAVAŞA KARŞI OLDUĞUNU SÖYLÜYOR

Fakat orada, kendi yaşamını koruyan halkların mücadelesi olduğunu da Türkiye halklarına söylememiz gerekiyor. Çünkü, AKP-Erdoğan rejimine sorarsanız orada teröristler var ve teröristlerle savaşılıyor. Hayır. Bakın, Afrin’de yapılan miting. Bunu gösterelim, çünkü Türkiye’de hiçbir kanal bunu göstermiyor. Bakın Afrin halkı bu savaşa karşı olduğunu söylüyor. Bu savaşın kendisine yönelik olduğunu söylüyor. Orada çatışan güçlerin de kendi savunma güçleri olduğunu söylüyor. Bu gerçeğe gözlerini kapatarak sadece şovenizmi kışkırtarak hiçbir yere varamayız.

"TÜRK DEVLETİ NEDEN ÖSO'YA MAAŞ VERİYOR?"

ÖSO kimdir? İlk kurulduğundaki ÖSO değil bir kere. Bu başka bir ÖSO. Şimdi o ismi almış, kullanıyor. Bu ÖSO’nun içinde olan, dünyanın çeşitli yerlerinden radikal cihadist örgütlerin militanları bu coğrafyada vesayet savaşı yürüten devletler için paralı asker olarak çalışıyorlar. Burada ÖSO, Çeçenistan’dan, Tunus’tan, şuradan buradan gelmiş kişiler ve bunlar maaşlarını Türkiye’den alıyorlar. Daha öncekiler ABD’den alıyordu, şimdi Türkiye’den alıyorlar. Bunu Türkiye halkları biliyor mu? Bu ülkede içtiği sudan yediği ekmeğe vergi ödeyen yurttaşlar biliyorlar mı? Niçin ÖSO’ya Türk devleti maaş veriyor?

Bunlar Filistinli çocuğun kafasını kesenler. Katlettikler bir kişinin ciğerini söküp ısıran insanlar. Bunlar vahşet çetesi, bunlar kadınları pazarlarda satmayı hak görenler, Alevi kadınlarını kafeslere doldurup teşhir eden barbar çeteler. Siz bu barbar çeteleri nasıl sahiplenirsiniz? Yarın tarih bunların savaş suçlarını ortaya döktüğünde, siz kendinizi nasıl savunacaksınız?

Bu kabul edilebilir bir durum değil. Baktılar ki bu savaş sadece Afrin’de on binlerce insanın protestolarıyla değil tüm dünyanın protestolarıyla karşılaşıyor. Halklar sokakta.

"KORUMA ORDUSU OLMADAN MECLİS'E GELEMEYENLER AFRİN'E GİDECEKMİŞ"

Bugün de, işte Afrin’e gideceklermiş. Kimler? Tayyip Erdoğan ve onun itifakı Bahçeli. Sen ya da sizler, şu Meclis’e bile koruma ordusu olmadan gelmeyen insanlarsınız, camiye bile 100 tane araç konvoyu ile gidiyorsunuz. Kimi kandırıyorsunuz? “Ben önce gideyim, sonra da siz arkadan gelin” diyorsun, kimi kandırıyorsunuz?

"KUVAYİ MİLLİYE AFRİN'DE EVİNİ SAVUNAN İNSANLARDIR"

AKP Erdoğan iktidarı diyor ki, “Bu ÖSO Kuvayı Milliye’dir. Bunlar tarihi sık sık tahrip ediyorlar. O kadar çok cehaletle ortaya atıyorlar ki bu da onlardan biri. Kuvayı Milliye Anadolu’da kendi evini savunan yerel güçlerdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında da önemli bir rolü oldu. Aynı dönemde Kuvayı Milliye’nin karşısında bu Osmanlıcı hayalleri kuranların öncülleri Damat Ferit Paşa Kuvayı İnzibatiye diye bir örgüt kurdu. Bir hilafet ordusuydu. Kuvayı Milliye’ye karşı, onlar eşkiyadır diyorlar, öldürülmeleri haktır, farzdır diye fetva veriyorlar. ÖSO olsa olsa Kuvayı İnzibatıye’dir. Kuvayı Milliye olsa olsa Afrin’de kendi evini savunan insanlardır.

Afrin’e 500 bine yakın mülteci yerleşmişti, 2011’de savaş patladıktan sonra ve savaş boyunca Afrin’de hiç çatışma olmadı. İnsanların kafasına imzalı bombalar atanlar bunu yerlilik ve millilik üzerinden yaptıklarını söylüyorlar. Fakat bu ne yerlidir ne millidir, bu tam bir savaş suçudur. UNICEF’in verdiği veriler var, insan hakları kurullarının verdiği veriler var. Çok sayıda sivil yaşamını yitirdi.

"ONLAR RAKAM DEĞİL İNSAN"

Afrin’de yaşamını yitiren, sayısını net olarak bilemediğimiz Türk askerleri var. 20 ya da 25 diyor. 20 mi 25 mi? Karşı tarafı küsuratıyla söylüyorsunuz. Peki, bu çocukların bir yaşamı yok mu? Onlar rakam değil insan.

Burada iki insanın, iki tabuta, ilki cenazeye verdiği tepkiyi görüyoruz. Birinin yüreği parçalanıyor, o bir baba. Diğeri ise elini tabuta koymuş, seçim konuşması yapıyor. Biz bu tabloyu kabul etmiyoruz. İtiraz ediyoruz buna. Bu halkın çocuklarının savaşa böylesine kolay bir şekilde sürülmesine itiraz ediyoruz. Bu halkın yoksul çocukları ölüyor. Onların çocuklarınınsa nerede olduklarını biliyoruz. “Ben savaşa gidiyorum arkamdan gelin” diyenlerin çocukları askere bile gitmemiş.

Bu savaş aslında tek adam rejimini inşa etme savaşı olarak değerlendirilmek isteniyor. Bunun için de anketler yapıyorlar. Anket yapmayacakları söylendi ama Saray anket yapmaya devam edecek. Kuracakları ikili sistemde bir “kurucu baba”ya ihtiyaç var. Atatürk’ün başka bir versiyonu. Bu yeni liberal bir rejim ama siyasal İslam sosuyla bulanmış, dinci politikaları merkeze koymuş yeni rejim inşa etmek istiyorlar. Ki, bu sistem işte bu savaşlar kendini ifade ediyor.

"ÇOCUKLARINIZ İHA ÜRETİCİSİ OLURSA SAVAŞLARI KIŞKIRTIRSINIZ"

Bu savaşı finanse etmek için halkın cebine el atılıyor. AKP Genel Başkanı diyor ki “Biz eskiden olsa İHA’lar alabilir miydik?”. Ya siz kimin parasıyla alıyorsunuz bunları? Halkın parasıyla. Bol bol kredi alarak, bu halkı, halkın çocuklarını borçlandırarak yürütüyorsunuz bu savaşı. Siz kimi kandırıyorsunuz? Siz kimi kandırıyorsunuz? Her gün maniple edilmiş istatistiklerde büyüdüklerini ifade ediyorlar. Bu ülke büyüyor da niye bizim ekmeğimiz küçülüyor, niye işsizlik büyüyor, niye ücretler artmıyor?

Bunun cevabını tabii ki veremezler. Halkı borçlandırarak savaşı finanse ediyorlar. SİHA ile övünenler, silah tekelini kendi gücü altında toplayan Erdoğan iktidarı, halkı bundan sonra da hep savaşlara süreceğinin ipuçlarını veriyor. Çünkü siz eğer damadınız, çocuklarınız İHA - SİHA üreticisi olursa daha çok kar etmek için savaşları kışkırtırsınız. Dünya savaş tröstleri bunu yapmıyor mu? Siz iktidardasınız ve aynı zamanda bu silahların satışını hazla anlatıyorsunuz.