Deniz Gezmişlerle ilgili tartışmalar mayıs ayında idamların yıldönümü nedeniyle daha da yoğunlaştı. Bu tartışmalara ben de düşündüklerimi özetlemeye çalışarak katılmak istiyorum....

Deniz Gezmişlerle ilgili tartışmalar mayıs ayında idamların yıldönümü nedeniyle daha da yoğunlaştı. Bu tartışmalara ben de düşündüklerimi özetlemeye çalışarak katılmak istiyorum.

Kemalizm, jakoben bir modernleşme hareketidir. Ne var ki Kemalizm ile ilgili tüm soruların cevaplarını bu ifadenin içinde bulamayız. Çünkü her tarihsel deneyimde olduğu gibi onlar da bu ana niyetlerinin dışında birçok sorunla karşılaşmışlardır.

Birinci sorun imparatorluğun dağılmasından kaynaklanır. İmparatorluğun her yerinde ulusal kurtuluş hareketleri patlayınca Türkler de buna, sınırları, tutabilecekleri en geniş şekilde çizmeye çalışarak cevap vermişlerdir. Bu eşyanın tabiatı icabıdır. Bu sınırlar misak-ı milli sınırları olarak tecelli etmiştir. Bu sınırlar içindeki gayrimüslim unsurlardan Ermeniler zaten Osmanlılar zamanında tehdit teşkil etmeyecek bir sayıya indirilmiş olduklarından geriye Rumlar ve Kürtler kalmıştır. Rum meselesi de mübadele sonucu karın ağrıtacak bir sorun olmaktan çıkınca Türkler Kürtlerle baş başa kaldılar ve Kürt isyanını zorla bastırdılar. Bu o zamandan beri Kemalistlerin Kürt sorununu çözüm biçimi olarak kaldı. Sosyalistlerin bunu benimsemesi beklenemez, hangi kılıfa uydurmaya çalışsalar sığmaz. Dünya sosyalistleri ulusal sorunu teorik düzeyde bir türlü halledemediklerinden bu konuya el yordamıyla çözüm getirmeye çalıştılar. Burada onlara yol gösteren sosyalizmin ruhundaki “ezilenin yanında olmak” anlayışı oldu. Bu durumda, Kemalistlerin Kürt sorununu çözme biçimi ile uyuşmaları mümkün değildir. Kimileri Deniz Gezmiş’in idam sehpasındaki “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” sözünü şimdilerde onları ulusalcılığın bayraklarından biri haline getirme çabaları açısından sorunlu bulmuyor. Önce bir parantez açmak isterim: Onlar 20’li yaşlarının başlarında kahramanca davranarak öldüler, kimi idam sehpasında kimi dağda çarpışarak. Kimse ‘yaşasalardı şimdi dünyayı nasıl yorumlarlardı’ diye bir sorunun peşine takılmamalı. Bu saygısızlık olur. Çok gençtiler. Bugünün dünyasında ne düşünürlerdi, ne yaparlardı, kim bilebilir? Kurcalamayın, bırakın rahat uyusunlar. Bununla birlikte ulusalcı akım onları kullanmaya kalkınca sosyalistlerin de kendi yorumunu getirmesi meşru hakkıdır. Ben sadece bu nedenle bu tartışmaya katılıyorum. Devam ediyorum, Deniz’in bu sözünü “hepimiz kardeşiz” lafının içinde boğuntuya getiririz diye düşünüyor olmalılar. Bunu becerebilirler de. Ne var ki gerçek olan Deniz Gezmiş’in idam sehpasındaki sözleriyle devletin Kürt politikasını reddettiğidir, o sıralar devletin Kürt kelimesini bile yasakladığı hatırlanırsa bu daha rahat anlaşılır.

Şimdi antiemperyalizm konusuna gelmek istiyorum. Büyük kapitalist devletlerden birine veya birkaçına karşı siyasal/biçimsel bağımsızlık savaşı veren herkes kendini antiemperyalist sanıyor. Oysa ne Kemalizm, ne anti-Amerikancı ve anti-Batıcı İslamcı hareketler ve ne de mesela Arap milliyetçiliği antiemperyalisttir. Onlar halisane niyetlerle böyle olduklarını sanabilirler ama antiemperyalist değildirler. Emperyalizm dünya kapitalist sisteminin bir ürünüdür ve buna karşı olmayı gerektirir. Değilsen senin bütün yaptığın “o değil de ben emperyalist olayım” mücadelesinden ibarettir. Tabii bu mesela Irak’ta ABD işgaline karşı direnişi desteklemeyelim anlamına gelmez ama o şimdiki emperyalist güce karşı bir direniştir, özünde antiemperyalist değildir.

SSCB döneminde bu ülkenin dünya kapitalist sisteminin dışına çıktığı ve dolayısıyla SSCB sistemine dahil olmanın gerçek bir antiemperyalizmi içerdiği sanıldı. Öyle bir dönemde yaşamış olan Deniz Gezmiş’in ve arkadaşlarının bundan etkilendiğini söyleyebiliriz. Hatta o zamanlar hem ABD hem de SSCB nüfuzuna girmeyen bağımsız ülkeler topluluğu da vardı. Böyle bir ortamda antiemperyalist mücadeleden ve “tam bağımsızlık”tan bahsetmek anlamlı gibi duruyor, çoğumuz da öyle yapmıştık o genç yaşımızda, yarım yamalak bilgilerimizle. Günümüz dünyasında bunlar bitti. Şimdi tek bir dünya sistemi var, o da tüm dünyayı kapsamakta olan dünya kapitalist sistemi. Antiemperyalizm artık anti-kapitalizmle iyice çakıştı ve biz şu anda dünya kapitalist sisteminin hakkından nasıl geleceğimizi bilemiyoruz. Bunu arıyoruz ama şu anda bilemiyoruz. Bu şartlarda “tam bağımsızlık” ne anlama gelir? Bir defa bu şartlarda tam bağımsızlık olmaz, eğer bu Ankara’dakilerin memleket için doğru bulduklarını uygulayabilme imkânı anlamına geliyorsa (başka ne anlamı olabilir, bilemiyorum). Bununla birlikte iktisadi gücünüz arttığı ölçüde manevra sahanız genişler, e bu da görece daha bağımsız olmak anlamına gelir tabii. O zaman iş, iktisadi gücün nasıl artacağı noktasına gelir. Kemalistlerle sosyalistler arasında bu konudaki bir tartışmanın verimli olacağını düşünüyorum. Mesela, benim bildiğim, neoliberal küreselleşme altında yaşamakta olduğumuz şu dönemde iktisadi gücün nasıl artacağı konusunda ikisinin de doğru dürüst bir fikri yok.

Denizlerin Kürt konusunda ve antiemperyalizm konusunda o zamanın şartlarında söylediklerinin şimdilerde ulusalcı akımın görüşlerine uyduğu iddiasının temelsiz olduğu görülüyor. Sonraki yazıda konuya jakoben bir modernleşme projesi olarak Kemalizm ile devam edeceğim.