Kemerköy’ün hikâyesi: Yurttaşlık ve kent hakkı
Bugüne kadar kentin dezavantajlı gruplarının konuştuğu kent hakkı, bu kez bir üst sınıf yerleşim alanı olan Kemerköy Sitesi üzerinden tartışılıyor
Tayfun Kahraman - Dr. Öğr. Üyesi
Silivri Cezaevi’nden yazdı (Silivri 9 No’lu Cezaevi A/47)
Geçtiğimiz günlerde bugüne kadar şahit olduğumuz kent mücadeleleri sahnelerinden çok farklı bir yerde kentlilerin yaşam alanlarına yapılan müdahaleye karşı iş makinalarını engellemeye çalıştıklarını gördük. Kemer Country ya da Kemerköy olarak anılan kapalı sitenin sakinleri, golf sahası olarak kullanılan yaşam alanlarının ortasındaki rekreasyon alanının, konut alanına dönüşmesine itiraz ettiler. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (ÇŞB) tarafından yapılan imar planı değişikliği ile konut ve ticaret alanına dönüştürülen rekreasyon alanlarına ilişkin söz sahibi olmak, kent hakkını talep etmek üzere bu kez onlar sokağa çıktılar.
Kemerköy Sitesi’nde olanlar iktidarın bugüne kadar İstanbul’da yaptığı müdahalelerden pek farklı değil. Yine yaşam alanlarına ilişkin kararlarda söz sahibi olmak istemelerine karşın dayatmalarla karşılaşan ve bir sabah, birden bire ortaya çıkan iş makinalarına engel olmaya çalışan yurttaşlar, onları hukuksuzca şiddetle püskürtmeye çalışan polis gücü ve yerel idareciler ve her zaman olduğu gibi tüm bunlar olurken kendisi sorumlu değilmiş gibi susan bir Bakanlık’tan bahsediyoruz. Bu hafta ise alandaki bir bölümü 100 yaşını aşmış ve kesilmesi kesinlikle yasak olan “anıt ağaç” niteliğindeki ağaçların kesilmeye, tahrip edilmeye başlandığına yer verildi medyada. Kemerköy Sitesi’nde olanlar, kentte ne yazık ki artık görmeye alıştığımız iktidarın rant odaklı müdahalelerinden sadece biri. Bu kez farklı olan söz konusu plan değişikliğinden etkilenen bölgenin İstanbul’un en değerli alanlarından biri ve mağdurlarının üst sınıflardan olması. Fakat iktidarın yöntemi aynı: Kentteki bir yeşil alan Bakanlık eliyle yapılaşmaya ayrılırken; ortaya çıkacak rant değeri yandaş firmalara aktarılıyor.
YANDAŞLARI KURTARMAK
Bunu iktidarın uygulamadan etkilenecek kimseye sormadan yaptığı, sürekli tartıştığımız rant yaratma hikâyelerinden biri olarak düşünebilirsiniz. Görmeye alışık olduğumuz bu hikâyelerden farklı olarak, iktidar bu sefer usulsüzlüklerini ve yarattığı kredi batağını kentsel rant geliri ile kapatmaya çalışırken kamu bankalarına borçlu yandaşları kurtarmaya da çalışıyor. İlk kez üst sınıfların yaşam alanlarına bu kadar yıkıcı biçimde müdahale ediliyor. Böylece değerinin çok üzerinde bir bedelle ipotek edilen yeşil alanı imar planı değişikliği ile konut ve ticaret alanlarına dönüştürerek hem kamu bankasının batık kredisini hem de krediyi ödeyemeyen yandaş şirketi korumaya alıyor.
Bundan yaklaşık 40 yıl önce Kemerköy’ün kendisi de tartışmalı bir proje olarak hayata geçti. İkinci Köprü ve bağlantı yolları ile daha ulaşılabilir bir alan haline gelen, tarım ve hayvancılık yapılan yaklaşık 800 nüfuslu bir köy olan Göktürk’te yapılan ülkenin ilk kapalı sitesi olan Kemerköy İstanbul’un yapılaşması sınırlandırılması gereken kuzey bölgesinde yapılan ilk projelerden de biridir. Ulaşım olanaklarının kamu eliyle sağlanması ile birlikte gerçekleşen, üst sınıfların kentin doğal alanlarına doğru göçlerinin ilk örneklerinden olan bu kapalı site, geniş bir alanda az yoğunluklu yerleşimi ve sosyal ve rekreatif imkânları ile 1986 yılında yapılmaya başlandı. O dönemde tartışmalara neden olan proje, çevresi için de emsal teşkil ederek, Göktürk köyünün bir kapalı siteler ve üst sınıf yerleşim alanı olmasının yolunu açtı. Bugün bu yönü ile artık tartışılmasa da İstanbul’un doğal alanlarını barındıran kuzey bölgesinin yapılaşma baskısını arttıran öncülerden biri oldu. Güvenlikli ve kentsel donatılarını kendi içinde barındıran kapalı sitelerin ilklerinden biri olarak Kemerköy kentsel mekânda yaşanan sınıfsal ayrışmanın da habercisiydi. Bu haliyle çok tartışılan ve birçok akademik araştırmaya ilk olması sebebiyle konu olan Kemerköy Sitesi, bugünün koşullarında ise yine bir ilk örnek olarak farklı bir tartışmaya sahne oldu.
Konunun ekonomik arka planına bakılacak olursa: 2018 seçimlerine giderken Türkiye’nin en büyük medya grubunun el değiştirmesi için baskı kuran iktidar, medya grubunun yandaş bir gruba satılmasını sağladı. Bu alımı yapan Demirören Grubu yeterli kaynağı bulunmadığı için kredi kullanırken, iktidar kamu bankaları aracılığıyla kredi teminini de sağladı. Bu şekilde iktidarın kolaylaştırıcılığı ile alınan krediye karşılık, Demirören Grubu, Kemerköy Sitesi içinde yer alan ve yapılaşma izni bulunmadığı için sınırlı bir ekonomik değeri bulunan sahibi olduğu golf sahasını ipotek ettirdi. İpotek bedeli ile arazinin değeri arasında yaklaşık 50 kat değer farkı olması nedeniyle ÇŞB bu usulsüz krediyi yasal hale getirmek üzere Kemerköy Sitesi içindeki 30 ha büyüklüğündeki golf sahasını plan değişikliği ile konut ve ticaret alanına çevirdi. 2018 yılında yapılan fonksiyon değişikliği ile arazinin rant değeri arttırılarak krediyi karşılaması sağlanmışken, bu sefer İdare Mahkemesi, Bakanlığın (ÇŞB) plan yapma yetkisi olmadığı gerekçesiyle planı iptal etti.
KENTSEL RANTA KILIF
Plan iptali sonrasında Demirören Grubu kredi borcunu ödemediği için, kamu bankası tarafından Kemerköy golf sahası ve diğer ipotekli gayrimenkuller devralındı. Alanın plansız kalması ve mahkeme tarafından Bakanlığın bölgede plan yapma yetkisinin olmadığı kararının alınması sonrasında 2020 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yapılan imar planı ile golf sahası Özel Spor Alanı olarak planlandı. Bunun üzerine kanunen yetkisiz olan Bakanlık (ÇŞB) plan yapma yetkisini üzerine almak için 6306 sayılı Afet Kanunu’nu (Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun) amacı dışında kullanarak golf sahasını 2021’de rezerv konut alan ilan etti. Böylece, plan yapma yetkisi Bakanlığa geçer geçmez, 2018 yılında iptal edilen golf sahasını, konut ve ticaret alanına çeviren imar planlarını rezerv konut alanı olarak yeniden onayladı. Yılan hikâyesine dönen imar planı savaşlarını golf sahasını rezerv konut alanı yaparak kazanan Bakanlık, yine usulsüz biçimde karşılığı olmadan verilen kredi bedelini yarattığı kentsel rant ile karşılayarak her şeyi kitabına uydurdu. Hatta bununla da yetinmeyerek projeyi yandaş inşaat firmalarına vererek onların da bu ranttan pay almasını sağladı.
İnşaat firmasının kapalı sitenin güvenlik duvarlarını polis eşliğinde yıkarak golf sahasında inşaata başlaması ile de Kemerköylüler ve polis arasında benzerlerine birçok kez şahit olduğumuz görüntüler basına yansıdı. Kemerköylüler kent hakkı talebiyle golf sahalarına sahip çıkarken, kent hakkı tartışması başka bir boyut kazandı.
Bugüne kadar kamusal alan, kentsel dönüşüm ya da mülkiyet gibi kavramlar üzerinden çoğunlukla kentin dezavantajlı gruplarının konuştuğu kent hakkı, bu kez bir üst sınıf yerleşim alanı olan Kemerköy Sitesi üzerinden tartışılıyor. Bu tartışma, kentte yaşayan herkesin kent hakkına sahip olduğu; kent hakkının sadece bir onay süreci değil, mekânın üretiminde de söz sahibi olmayı içeren bir kavram olduğunun anlaşılması açısından önemlidir. Yani kent hakkı sadece kente ilişkin verilen kararın onaylanması değil, mekânın üretim ve kullanım biçimlerinin belirlenmesi sürecine katılımı da içerir. Bu yönüyle kentte yaşayan tüm kesimler için, konular birbirinden farklı olsa da kent hakkı kentli olmanın verili koşulu olan geniş bir anlamı işaret etmektedir. Bu nedenle her ne kadar koşullar çok farklı olsa da, Kemerköy vakası da İstanbul’da karşılaştığımız diğer kent hakkı taleplerinin dışında değildir.
HERKES TEHDİT ALTINDA
İktidarın kent üzerinde kurduğu rant baskısı tüm kesimleri etkilerken, Kemerköy örneğinde olduğu gibi hepimiz kent hakkı talebimizi “bana bir şey olmaz” demeden genişletmeliyiz. Yamyamlaşmış kapitalizm çağında kentte artık sadece alt gelir grupları değil, artan rant baskısı sonucu her sınıf ve bütün yaşam alanları ve canlılar tehdit altında. Bu şekilde kente karşı işlenen aleni suçlar denetlenmedikçe ve cezalandırılmadıkça da bu tehdit sürecek. Bakanlık, yerel yönetimler kent hakkı taleplerini nasılsa bastırırız diyerek, idare mahkemesi kararlarını nasılsa atlatırız diyerek görmezden geldikçe daha bir çok benzer hikâye ile karşılaşacağız. Buna kentliler olarak göz yumdukça, birlikte itiraz etmedikçe; kolektif üretimimiz olan kentsel değerler ve rant siyasetin finansmanında kullanılmaya devam edilecek.
Aslında iktidar Boğaz’ın birbirinden toplumsal olarak çok farklı iki yakasını, Kemerköylüleri ve Tokatköylüleri ranta el koymak üzere aynı potada eriterek karşısında kent hakkı talebini büyütmektedir. Kemerköy örneği kentte kimsenin güvende olmadığını gösterirken, tüm farklı kesimlerin kent hakkı mücadelesinde yakınlaşması ve birbiri ile empati kurması için de fırsat yaratmaktadır.