Önce AKP, sonra bütün bir memleket geleceğini İstanbul’a endeksledi! İstanbul, Türkiye’nin fiili olarak % 20-25’i demek; GSMH içindeki payı da, nüfus ağırlığı da bunu söylüyor. İstanbul’un özgül ağırlığı bu sayıların da ötesinde. Bugünün küresel dünyası ve dayattığı finansallaşma, ulus(al)-devletleri bir kenara atmasa da, finans kurumlarının çökeldiği küresel kentler, kaynak akışlarını önemli ölçüde belirliyorlar. İstanbul bir […]

Önce AKP, sonra bütün bir memleket geleceğini İstanbul’a endeksledi! İstanbul, Türkiye’nin fiili olarak % 20-25’i demek; GSMH içindeki payı da, nüfus ağırlığı da bunu söylüyor.

İstanbul’un özgül ağırlığı bu sayıların da ötesinde. Bugünün küresel dünyası ve dayattığı finansallaşma, ulus(al)-devletleri bir kenara atmasa da, finans kurumlarının çökeldiği küresel kentler, kaynak akışlarını önemli ölçüde belirliyorlar. İstanbul bir dünya kenti ve sadece kaynak dağıtım mekanizması olmakla kalmıyor, devasa büyüklüğüyle bu kaynakları yatırım olarak kendi yörüngesine çekiyor. Bakmayın o büyük projelerin siyaseten ilanına, o büyüklükte havalimanını, köprüyü, kanalı yapacaksanız, ancak İstanbul’a yapabilirsiniz.

İstanbul’un ekonomi yanında siyasette de öne çıktığını görüyoruz. Bunun söz ettiklerimiz yanında öznel nedenleri de var. “İstanbul’u kaybedersek, Türkiye’yi kaybederiz”, yukarıdaki gerçekler ışığında yapılmış bir değerlendirme kuşkusuz. Ama AKP’nin yükselişi ve Erdoğan’ın Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı katına çıkış serüveninde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemi önemli bir yer tutuyor. Öyle olunca, AKP’nin inişinin konuşulduğu şu günlerde, İstanbul’un yitirilmesinin bu inişin önemli bir köşe taşı olması kaçınılmaz!

İstanbul’a inişin mekânı olarak bakınca aklıma inişlerin sorun olduğu 3. Havalimanı geliyor. 3. Havalimanı’nın giderek trajikleşen gidişatı ile AKP’nin gidişatı arasında önemli benzerlikler yok mu; kalkış, uçuş ve iniş açısından?

AKP’nin yükseliş dönemleri, büyük projelerin de yükseliş dönemiydi; bu projeleri eleştirirken bize, muhalefetin kalesi olması gereken yerlerden, “büyük projeler konusuna girmeyin, halk rahatsız oluyor” diye ayarlar veriliyordu.

Duraklama ve irtifa kaybı, kopuşlarla görünür hale geldi. Cumhurbaşkanlığı’nın duvarların ardındaki saray ve yazlıklara çekilişi, AKP’nin kendi tabanından ve geniş toplum kesimlerinden kopuşunun mekânsal simgesi olarak görülebilir. Öte yandan Atatürk Havalimanı gibi mevcut kentle son derece iyi bağlantılı bir yerin, ıssızlığın ortasında bir yer için terk edilmesi kopuş hikayesinde hiç de geride kalmıyor!

Ekonominin iyi gitmediğinin sinyallerini de 3. Havalimanı’nın finansmanı yapılırken aldık. Büyük projeler, ulus-ötesi finans çevrelerinden uzun vadeli kredi bulmak için icat edildi. Abartılı garantiler aracılığıyla konsorsiyumların kredi veren kuruluşlara gidip, “bakın arkamızda devlet garantisi, verin bize 40 milyar doları” dediklerinde, kapılar yüzlerine kapandı! Ardından tıpkı şu anda döviz krizini çözerken olduğu gibi, devlet bankaları söz konusu krediyi vermek zorunda bırakıldılar.

İnişte yeni bir aşamaya geçmiş bulunuyoruz. Sadece rüzgâr nedeniyle uçakların iniş yapamaması, inince direklere toslamaları değil sorun; tıpkı AKP seçmeninin Yıldırım için beklenen düzeyde sandığa gitmemesi gibi, 3. Havalimanına inen uçak ve yolcu sayısının verilen garantilerin çok altında kalacağını hepimiz biliyoruz!

Aradaki farkı (YSK misali), garantiyi veren devlet kapatacak olsa da, görünen o ki, havalimanının durumu da AKP’nin durumu gibi iyi değil! “İstanbul’un yeni dev havaalanını işleten ortak girişim sahiplerinden bazıları, 11 milyar dolarlık hisseyi satması için aracı kuruluşlara başvurmuş” haberini veren Bloomberg, alıcı bakıldığına işaret ediyor. Süzülerek gelen krizle birlikte varlıklarda önemli bir değersizleşme yaşanacağı öngörüsünün satış kararında belirleyici olduğu kanısındayım.

Çıkış ve uçuşun parçası olanlar sert inişin parçası olmak istemiyor! Kim ne hasar alacak söylemek kolay değil. Bildiğim bir şey varsa, asıl bedeli AKP ve ayrıcalıklı şirketleri değil, onların terk edip koptukları geniş halk kesimleri ödeyecek!

Büyük projeler aleyhine şimdi konuşanlara ise söyleyeceğim şudur; keşke yıllar önce susmayıp, konuşsaydınız!