MÜSİAD salgın nedeniyle çarkları yeniden döndürmek için düğmeye bastıklarını “izole üretim üsleri” adıyla “işçi kampları” kurmaya hazırlandığını açıkladı. 1000 ailenin ve yaklaşık 4 bin 500 kişinin yaşayabileceği bu üsler için Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı’ndan gerekli izinlerin alındığını, bu üslerin ilkinin 15 Haziran’ da Tekirdağ’da açılacağını,İstanbul Hadımköy, Hatay Hassa ve Karadeniz’de de kurulması için planlamaların yapıldığnı, salgın döneminde bu üslerin kapatılarak, fabrikalarda üretimin durmaksızın süreceğini ilan etti.

Her dönem savaş, salgın, felaket, kriz sonrasını “heyecan verici piyasa fırsatları” olarak gören kapitalistler için insanların yaşam hakkına rağmen öne sürülen bu “buluşlar” yeni değil...

Almanya’ da 2. Dünya Savaşı döneminde çalıştırılan her 4 işçiden biri köle işçiydi. Almanya 2 milyonu aşkın kişiyi köle işçi olarak kullandı. İşçiler saatlerce dayanıklılık testlerine tabii tutuldu. Bu testler sırasında meydana gelen ölümlere ise “doğal seleksiyon” adı verildi. Bir yandan Auschwitz toplama kampında tutulurken, bir yandan da bir cephane fabrikasında çalıştırılan bir Yahudi işçi o günleri; “Günde 10 saat çalışıyorduk.Ayaklarımıza gazete kağıdı dolayıp tahtadan imal ettiğimiz sandaletlerle yetinmek zorunda kalıyorduk.” diyordu.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’ da “Heimkinder” olarak ifade edilen 500 bin köle çocuk işçi ise kiliselere ait yurtlarda veya büyük şirketlerin yatakhanelerinde çalıştırıldı.

Kendisini “erdem, yüksek ahlak ve güven temelinde yükselen bir iş dünyası tasavvuruyla yürütülen bir medeniyet davasıdır.” olarak tanımlayan MÜSİAD, “işçi kampları” ile çarkların dönmesini işçilerin yaşam hakkına tercih eden bir ahlak anlayışı üzerinden bir “medeniyet” inşasına çağrı yapıyor.

Biz bu “ahlak” anlayışının patronları, neoliberal politikaları her kriz, felaket döneminde güçlendirdiğini yaşadığımız tarihten çok iyi biliyoruz. Bu “ahlak” anlayışı bir yandan çarkların döndürülmesini devam ettirirken diğer yandan rejim inşalarına; kadınların tecavüz isim listelerini yayınlayanların, “12-17 yaş çocuk doğurmak için ideal yaştır.” söylemlerini hız kesmeksizin devam ettirenlerin, uzaktan eğitim sırasında kadın öğretmenleri “cenabet” ilan eden ve online seminer sırasında “Ramazan’ da çay içemezsiniz.” uyarısını yapanların ülkesini yaratmaya devam ediyor.

“İşçi toplama kamplarına” onay veren siyasi iktidar yaşamı ideolojisi doğrultusunda örgütlemeyi, ajandasını adım adım uygulamayı sürdürüyor.

Kapitalistler, iktidarlar bizim hikayemizi istedikleri gibi yazacaklarını, sevdiklerimizle, çocuklarımızla birlikte tüm hayatımızı nasıl yaşayacağımıza, hatta yaşayıp yaşamayacağımıza onların karar vereceğini söylüyor.

Örgütlüğü kötülüğü yaratmaya çalışanlara cevabımız ise açıktır; kendi hikayemizi biz yazacağız. Siz değil, bizim mücadelemiz geleceği belirleyecek...