Böyle olacağını biliyorduk. Geçen yılın aynı döneminde yaşanan kur şoku nedeniyle enflasyon hızla ve her zamankinden çok daha yüksek bir düzeye fırlamıştı. Bu sene benzer bir şok olmadığı koşullarda enflasyonun geçen yılın aynı dönemine kıyasla daha düşük çıkacağını biliyorduk. Bugün bir teknik gerçeği daha biliyoruz, baz etkisi nedeniyle bu dönem enflasyonun geçen yıla göre daha düşük olduğu gibi baz etkisi kalkacağı için gerçeğe daha yakın yani daha yüksek olacak.

Enflasyondaki bu göreceli düşüş herhangi bir politika değişikliği veya başarısından kaynaklı değil. Uluslararası karşılaştırmalara göre veya tarihsel olarak yüksek olan enflasyona yol açan düzen değiştiği için düşmedi enflasyon. Geçen yıl aniden yükseldiği için o yüksekliğe kıyasla düştü. Bir diğer deyişle, enflasyon baz etkisi nedeniyle düştü.

Bildiklerimiz bununla sınırlı değil. Bu düşüşü iktidarın ve rejimin başarısı olarak sunacak, tartışmayı vatandaşın yaşadığı hayat pahalılığı gerçeğinden kopartarak bir algı üzerinden rejime başarı mal etmeye çalışacak bir siyasetle karşılaşacağımızı da biliyorduk. Zira gerçeklik-ötesi siyasetin altın çağında, gerçeklik-ötesi siyaset sahnelerinin her gün rejim tarafından yeniden kurulduğu bir coğrafyada yaşıyoruz.

Oysa gerçekliğin sahnesinde vatandaş, o sahnenin parçası zaten. Bizzat yaşıyor. Ve yaşadığı gerçeklik ona gerçeklik-ötesi siyaset sahnesinden anlatılan rakamlardan çok daha ağır hayat koşullarını dayatıyor. Bu da bildiklerimizden birisi… Vatandaş açısından anlamlı olan, hissettiği enflasyon ölçüsü yılın aynı dönemleri arasında yapılan karşılaştırma değil. Yılın aynı dönemleri arasında yapılan karşılaştırma bu iki uç nokta arasında yaşananların hepsini gözardı ediyor. Bu yılın ekim ayı ile geçen yılın ekim ayını karşılaştırıyor. Oysa iki ekim ayı arasında yaşanan pek çok şey var. Vatandaşın hissettiği sadece iki nokta arasındaki fark değil, o iki nokta arasında yaşanan tüm gerçeklerin yükü. Yani vatandaşın hissettiği hayat pahalılığını yakalayacak olan enflasyon ölçüsü, iki yılın aynı ayı arasındaki farka bakan enflasyon değil, 12 aylık süre boyunca yaşanan her şeyi içine alan bir ölçü olmalı. Vatandaş açısından anlamlı olan bu enflasyon ise işte bu süreçleri gözeten ortalama enflasyon.

2018 ve 2019’un Ekim ayları arasındaki farka bakınca enflasyon yüzde 8,55. Oysa sadece birer yılın birer ayını karşılaştırmak yerine, yaşanan süreçleri karşılaştırdığımızda ortaya çıkan gerçeklik farklı oluyor. Nitekim 2018’de Ocak-Ekim arasında gerçekleşen fiyatlarla 2019’da Ocak-Ekim arasında gerçekleşen fiyatların karşılaştırılması yapıldığında ortalama yüzde 16,1 düzeyinde bir enflasyon yaşandığı ortaya çıkıyor. İşte vatandaşın hissediyor olduğu enflasyon da bu. Gerçeklik-ötesi siyaset sahnesi işine gelen veriyi anlatıyor, oysa halkla ortaklaşılacak gerçekliğin siyaset sahnesinde ortaya konması ve vurgulanması gereken enflasyon bu ortalama enflasyon.

Gerçeklik-ötesi siyaset sadece verileri işine geldiği şekilde eğip bükerek kurmuyor siyasetini, o eğip büktüğü verilerin neden ortaya çıktığına dair anlatıda da gerçekleri eğip büküyor, çoğu zaman da gizliyor. Tam da bu nedenle gerçekliğe dayalı kurulacak siyaset sahnesinde sadece verileri düzeltmek yetmeyecek, bu verileri ortaya çıkartan düzenin yaşanan sonuçların temel sebebi olduğu ve bu düzeni rejimin bilerek ve isteyerek kurduğu gerçeğini de tekrarlamak gerekecek.

Evet, bugün yaşadığımız enflasyon gerçeği, damadın söylediğinden çok daha yüksektir. Veri temelli gerçeklik siyasetinin sorumluluğu bunu ortaya koymaktır, ama bununla sınırlı değildir. Hissettiğimiz enflasyonun, yaşadığımız hayat pahalılığının bunca yüksek olmasının temel sorumlusu, Sarayın bilerek ve isteyerek, tercihle kurduğu rejimdir. Sarayın kurduğu rejimin dayandığı iki unsur enflasyonu hepimiz için ağırlaşan bir yüke dönüştürmüştür. Bu iki unsur rejimin kurduğu rantçı, üretici ve üretkenlik karşıtı düzen ve o düzenin dayandığı şahsileşmiş ve keyfe dayalı yönetim biçiminin ortadan kaldırdığı güvenin eksikliğinden doğan risklerdir.

Özetle, enflasyon Saray rejiminin bilerek ve isteyerek kurduğu düzen nedeniyle yüksektir. Çaresi de düzeni değiştirmekten geçmektedir. Topluma yaşadığı gerçekleri aktarırken bu düzeni kuran rejimin tiyatro sahnesinden seslenmek yerine kendi sahnemizi kurup toplumla buluştuğumuzda gerçeklik-ötesi bu düzeni değiştirmeye başlamış olacağız. Her şeyden önce kendi sahnemizi kurmalıyız.